Top
11/04/2014

Hukuk!.. Adalet!..

Malatya'da devam eden Hurşit Tolon davasında hukukun ve adaletin nasıl çiğnendiğinin somut örneklerini vermeye bugün de devam ediyorum.
Tolon ve aynı davada tutuklu olan asker ve sivilleri suçlayan tek kişi var: İlker Çınar isimli biri. Geçmişte uzman onbaşı. Birliğinden çeşitli zamanlarda firar etmiş, yakalanmış, askeri mahkemede yargılanmış, hapis yatmış ve TSK'dan ihraç edilmiş. (Belgelerden birini dünkü yazımda kullanmıştım.)
Bu belgeler mahkeme dosyasında ve hepsi elimde.
Bu durum mahkeme tarafından Genelkurmay'a soruluyor, bütün belgeler dosyasından çıkarılıp mahkemeye gönderiliyor. Adamın kim olduğu ve nasıl yalanlar söylediği devlet kayıtlarıyla belgeleniyor.
Ancak mahkeme huzurunda her şeyi inkar ediyor!
Gerçek adı İlker Çınar olan, ancak gizli tanık Deniz Uygar kod adıyla ifade veren şahıs, mahkeme başkanının sorularına yanıt veriyor. Tutanaktan:
Başkan: “…Yani sen hiç askeri mahkemeye çıkmadın mı?”
Gizli tanık: “Başkanım zaten ben bunu öğrenince büyük bir şok geçirdim. (TSK'dan) İlişiğimin kesilmesinin nasıl olduğunu bilseydim bunu daha önceden anlatırdım zaten. Ben bilmiyordum, sonradan öğrendim. En ufak bir disiplinsizliğim bile olmamıştır. Benim kadrom (hayali örgüt) TUSHAD koordinatörlüğünde kurulan beyaz kuvvetler bünyesinde. Bana boş kağıtlar imzalatmışlardı. Ben ne mahkeme yüzü gördüm ne de ceza aldım.”
Başkan: “Siz hiç askeri cezaevinde kaldınız mı?”
Gizli tanık: “Hiçbir şekilde kalmadım. Ama benim resmi kimliğim de yoktu, bunu kabul ediyorum… Genelkurmay Başkanlığı'nın göndermiş olduğu bilgiler, hem de askeri mahkemede firar suçu nedeniyle aldığım ceza kesinlikle doğru değildir. Hayır bunlar yaşanmamıştır, gerçek dışıdır.”
Adamın yalan söylediği devlet belgeleriyle tek tek kanıtlandı.
Açık tanık, gizli tanık ve sanık kimliği ile tam 14 kez ifade verdi, hepsi çelişkilerle doluydu.

* * * *

Mahkeme MİT Müsteşarlığı'na ve Genelkurmay'a yazıyla sordu: “TUSHAD isimli bir kuruluş var mıdır?” Genelkurmay böyle bir kuruluşun hiçbir zaman olmadığını bildirdi.
MİT'in resmi yazısı:
“Kayıtlarımızda yapılan araştırma neticesinde TUSHAD isimli bir yapılanma ve Ahmet Hurşit Tolon'un anılan yapılanma içerisinde bulunup bulunmadığı hususlarında herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır.”
Ordudan ihraç edilen uzman onbaşı İlker Çınar bu belgeleri görünce mahkemede “Demek ki onların da haberi yokmuş” dedi!

* * * *

Şimdi işin en önemli boyutuna bakmak gerekiyor. Hurşit Tolon ve Zirve Yayınevi cinayetinden yargılanan öteki asker ve sivil görevliler niçin tutuklu?
Zirve'nin katil zanlılarının dördü de yakalandı. Hıristiyan misyonerleri kafalarını keserek öldürmüşlerdi ve suçlarını itiraf ettiler.
Ama onlar şimdi tutuklu değil. Niçin?
Çünkü beş yıllık tutuklama süreleri bitti ve geçtiğimiz günlerde hep birlikte tahliye edildiler!
Mahkeme aşamasında kendilerine sık sık soruldu:
“Siz Hurşit Tolon'u tanır mısınız?”
Verilen yanıtlar hep aynı oldu, tanımıyorlardı.
“Siz bu cinayet konusunda kendisinden doğrudan veya dolaylı bir direktif aldınız mı?”
Yanıt yine hayır oldu.

* * * *

O halde Tolon Paşa'yı kimler suçluyordu?
Gerçek katiller tahliye edildiği halde o niçin tahliye edilmiyordu?
Onu suçlayan sadece ve sadece bir kişi var:
Davanın tutuksuz sanığı, aynı zamanda Deniz Uygar ismiyle gizli tanığı, sonra da açık tanığı İlker Çınar!
Zamanında Genelkurmay tarafından kurulan gizli TUSHAD silahlı terör örgütü mensubu olduğunu iddia eden, TSK'dan kovulmuş bir uzman onbaşı. Hurşit Tolon'un emrinde görev yaptığını, Zirve Yayınevi cinayetini de onun işlettiğini iddia ediyor!
Bu konuda herhangi bir bilgi, belge veya kendisinden başka bir tanık var mı?
Yok!
Peki zamanında TSK tarafından kurulmuş TUSHAD diye bir örgüt var mı?
Mahkeme bu soruyu hem Genelkurmay, hem de MİT'e yazıyla sordu. Gelen yanıt aynıydı:
“Böyle bir örgüt hiçbir zaman olmamıştır.”
O halde Tolon ve öteki asker ve sivil tutuklular niçin tahliye edilmiyor?
Gerçek katiller salıverildi ama onlar halen tutuklu. Bu nasıl iştir ve nasıl adalettir!
Bu adaletsizliğin hesabını kim nasıl verecektir?

* * * *

Tutuklu sanıkların bu olayla uzaktan yakından ilgisi olmadığı anlaşıldı.
Mahkeme savcısı tahliye edilmelerini istedi. Kıdemli hukukçu olan mahkeme başkanı da aynı doğrultuda oy kullandı. Ama iki üye hakim tahliyeye karşı çıkıyor.
Mahkeme Başkanı Burhan Avşar'ın 13 Mart 2014 tarihli karardaki tahliye istemi şöyle:
“Dosya sanığı İlker Çınar'ın aynı zamanda dosyada gizli tanık olarak Deniz Uygar ismiyle beyanda bulunduğu, sanıklardan Ahmet Hurşit Tolon hakkındaki isnatların bu sanığın, yani gizli tanığın beyanları esas alınarak yapıldığı, gizli tanık beyanlarının başlı başına delil teşkil etmeyeceği, bu beyanların yan deliller ile desteklenmesi ve kanıtlanması gerektiğinden sanık Ahmet Hurşit Tolon'un üzerine atılı suç vasfının değişme ihtimali, mevcut delil durumu, delillerin büyük oranda toplanmış bulunması, tutuklamanın bir tedbir olması, tutuklamadan amaçlanan gayenin hasıl olması, sanığın kaçma veya delilleri karartma şüphesinin somut olgulara dayanmaması dikkate alınarak daha fazla tutuklu kalmasının ileride telafisi imkansız mağduriyetlere neden olacağı kanaatinde olduğumdan, sanık Ahmet Hurşit Tolon'un tahliye edilmesi görüşü ile sanığın tutukluluk halinin devamına ilişkin sayın çoğunluğun (iki üyenin) görüşüne katılmıyorum.”

* * * *

Sevgili okuyucularım, Malatya'da 2007 yılında bir cinayet işleniyor ve üç Hıristiyan misyoneri öldürülüyor. Dört katil yakalanıyor. (Onlar şimdi tahliye edildi!)
Yıllar sonra ortaya çıkan İlker Çınar isimli eski bir uzman onbaşı, bu cinayet konusunda devletin emekli orgenerali, ordu komutanı Hurşit Tolon'u suçlamaya başlıyor. Peki başka suçlayanlar da var mı?
Ne sanıklardan, ne de tanıklardan bir kişi bile yok! Aleyhinde bir tek delil, belge yok.
Tolon Paşa Ergenekon davasında bütün sanıklar gibi tahliye edildi. Ancak Zirve davasından tutuklu olduğu için özgürlüğüne kavuşamıyor, Silivri'de hapis yatmayı sürdürüyor.
Savcı tahliye istiyor, mahkeme başkanı tahliye istiyor ama iki üyenin oylarıyla reddediliyor.
Şimdi “O halde hangi gerekçeyle tahliye edilmiyor” diye soracaksınız.
Dünkü yazımda Fransa'da 1894 yılındaki Dreyfus davasına kısaca değinmiştim. İftiraya uğrayan, büyük bir hukuksuzluk sonucu tutuklanan ve büyük yazar “Emile Zola”nın “Suçluyorum” başlıklı yazısı üzerine 12 yıl sonra tahliye edilen bir yüzbaşının uğradığı haksızlıkların kısaca öyküsü idi.
Ben “Suçluyorum” demiyorum, sadece bir yargı gerçeğini vurgulamaya çalışıyorum. Bu davada tutuklu olan subay, astsubay ve siviller için de aynı şeyleri söylüyorum.
Dört katil tahliye edildi, onlar ise hapiste!
Ayıptır, yazıktır, günahtır, adaletsizliktir.
21. yüzyıl Türkiyesi'ne, hukuka ve adalete yakışıyor mu? Kararı siz verin!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp