Top
09/04/2014

İnlerine girilirken!..

Sevgili okuyucularım, Tayyip'in en büyük başarılarından (!) biri, adına cemaat denilen kesimi kullanarak devleti biçimlendirmek, özellikle de polisi ve yargıyı onlara teslim etmekti.
Cemaat her yerde örgütlenmişti.
Cemaatin desteği tümüyle Tayyip'in arkasındaydı.
O zaman aralarından su sızmazdı.
Tayyip'in bakanları Pensilvanya'ya gidip Fethullah'ın elini öperdi.
Onun MİT Müsteşarı gidip Fethullah'la görüşmeler yapardı.
Cemaat özellikle eğitim alanında örgütlenmiş, bin dolaylarında dershane, okul açmıştı. Üniversitesi bile vardı.
Cemaat aynı zamanda banka sahibi idi.
Ama en yoğun örgütlendiği kamu kurumları polis ve yargı idi. Eğitimdeki örgütlenme sessiz sedasız gerçekleşmişti, göze fazla çarpmıyordu.
Ancak polis ve yargı bambaşkaydı. Türkiye'nin geleceği işte o örgütlenmeyle biçimlendi. Toplum baskı altına alındı, korkutuldu.
Ergenekon, Balyoz gibi düzmece davaları Tayyip'in direktifleriyle cemaat piyasaya sürdü. Türk Ordusu'nun yüzlerce seçkin, Atatürkçü komutanı bu plan doğrultusunda tasfiye edildi.
Sabahın köründe yapılan baskınlarla asker ve sivil binlerce yurtsever insan gözaltına alındı, tutuklandı, hayatları kaydırıldı.

* * * *

Doğrusunu isterseniz mekanizma güzel çalışıyordu!
Polis delil ve düzmece belge üretiyor, ifade alıyor, bu ifadeleri savcılara gönderiyordu.
Polis tutanakları daha sonra savcılık iddianamelerine dönüşüyor, mahkemeler bu iddianameleri otomatik kes-yapıştır-kopyala yöntemiyle gerekçeli karar (!) olarak açıklıyordu.
Bu davaların bir numaralı şakşakçısı, alkış tutanı kimdi?
Tayyip ve tayfası.

* * * *

Ergenekon'un Zekeriya Öz isimli ünlü bir savcısı vardı. Astığı astık, kestiği kestikti. Elinden sadece uçanla kaçan kurtulurdu.
Tayyip kendisini o davanın savcısı ilan etti ve hemen ardından zırhlı makam aracını Zekeriya'nın emrine verdi.
Şimdi öteki cemaatçi polisler, hakim ve savcıların bir bölümü gibi Zekeriya da kulağından çekilip teslim alındı, pasif göreve atandı.
Onlara hiç değilse bir teşekkür edilseydi yani!

* * * *

Tayyip günün birinde gördü ki, yıllar boyunca tepe tepe kullandığı ve alkış tuttuğu cemaat büyümüş, boynuz kulağı geçmiştir!
Ve devlette yarattığı canavar kendisini alaşağı edecektir. Piyasaya sürülen o inanılmaz rüşvet ve yolsuzluk kasetleri yenilir yutulur lokma değildir.
İşte o yüzden aylardır bağırıyor “İnlerine gireceğiz” diye…
Dün Adana'da olduğu gibi inlerine girme operasyonları birbirini izliyor.
Tayyip o topluluğu devlete yerleştirdi, övgüler düzdü, yetki verdi ve işine geldiği sürece kullandı.
Sularını sıkıp güzelce içti, şimdi posalarını çöpe atıyor.
Cemaatin son kullanma tarihi böylece geçmiş oldu!
Belki aklınıza bir soru gelir:
Tayyip mi cemaat mi?
Aynen Abdullah-Tayyip kıyaslamasında olduğu gibi yanıtım hazırdır:
Al birini vur öbürüne!

Milli olmayan yargı kararı!

Sevgili okuyucularım, seçim öncesinde ilginç olaylar yaşadık. İktidar kellelerinin rüşvet-yolsuzluk belgeleri ortalığa saçıldı. Tayyip fena halde korkmuştu. Bu yüzden, bu belgelerin ve tepkilerin sosyal medyada başlıca yayılma alanı olan twitter'ı yasaklamak zorunda kaldı.
Anayasa Mahkemesi hükümetin bu saçma ve yasa dışı kararını iptal etti, twitter açıldı.
Şimdi olayın sonrasına bakınız, Tayyip konuştu:
“Bu karar milli değildir. Saygı duymuyorum.”
Demek ki Türkiye'de yargı kararları, bunların kısır kafasına göre ikiye ayrılmaktadır!
İktidarın işine gelen kararlar millidir, gelmeyenler değildir!
Bir ikiye ayrılış daha var:
Karar işlerine geliyorsa bizimki saygı duyar, gelmiyorsa kınar!

* * * *

Tayyip kimdir, necidir? Örneğin hukukçu mudur, hukuktan anlar mı?
Bu konuları hiç bilmediği kesindir ama ahkam kesmekten vazgeçmez… Çünkü kendisini her olaya ve her konuya maydanoz olmak zorunda hisseder.
O saygı duymadığı Anayasa Mahkemesi kararı oybirliği ile alındı.
Mahkemenin Özal döneminden kalan başkanı ve yine geçmişten kalan birkaç üyesi dışında, üyelerin tamamı -Anayasa'nın 104. maddesi uyarınca- Bay Abdullah Gül tarafından seçildi…
O halde Tayyip niye ağlaşıyor, niye bu tehlikeli yolu açıyor?..
Çünkü kulağına kar suyu kaçtı.
Kulislerde doğru veya yanlış pek çok dedikodu dolaşır. Son söylentiye göre mahkemenin başkanı Haşim Kılıç ağustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacak (mış).
Eğer bu söylenti doğruysa, Tayyip sıkıntıya girebilir.
Sağ kesimden gelen Haşim Kılıç yakın geçmişe kadar bütün kararlarıyla iktidarın çizgisinde yürürdü. Son zamanlarda değişti, eleştirmeye başladı…
Anayasa Mahkemesi kararları da beklenmedik ölçüde değişti. Şimdi mahkemeden daha cesur, hukuka daha uygun kararlar çıktığını hep birlikte görüyoruz.
Hem de üyelerinin pek çoğu bizzat Bay Abdullah Gül tarafından seçilmiş bir mahkemeden…
Yoksa Abdullah o üyeleri seçerek Tayyip'in altını oymayı mı düşünmüştü!
Üstelik şimdi Anayasa Mahkemesi'nde açılmış bazı davalar var ki, olumlu karar çıktığı takdirde Tayyip ve ekibini gerçek anlamda zıplatır, eşekten düşmüşe döndürür.
Kafası bozulursa vallaha Anayasa Mahkemesi'nin de “İnlerine girer”, orasını bile mahveder!

Bir amiral kitabı daha

Balyoz ve Ergenekon davaları Türkiye'ye nice yeni yazarlar kazandırdı. Onların kitaplarını zevkle okuduk. Şimdi bir yenisi çıktı, lütfen okuyun çünkü çok şey öğreneceksiniz:
“Yeniden Kazanmak” (Kaynak Yayınları)
Kitabın yazarı olan emekli Tümamiral Soner Polat Deniz Kuvvetleri'nde çok önemli görevlerde bulundu. Hiç ilgisi yokken Balyoz'dan tutuklandı, yargılandı ve 18 yıl ağır hapis cezası aldı. Halen Silivri Cezaevi'nde tutsak.
Balyoz davasında iktidarın bir numaralı hedefi Deniz Kuvvetleri'ni tasfiye edip orada yeni bir kadrolaşma oluşturmaktı.
En çok ceza, denizcilere verildi.
Karacılardan, havacılardan ve jandarmadan daha çok…
İyi de, darbe yapılacaksa denizden mi yapılır? Dünyada bunun bir tek örneği var mı?
Bu kitabı okurken çok şey öğrendim.
Soner amiral hem bu süreçte yaşadıklarını anlatmış, hem de niçin denizciler tasfiye edildi sorusunun yanıtını vermiş… Ve başta bazı komutanlar olmak üzere utanması gerekenlere armağan etmiş. Eğer onlarda utanacak kadar onur kaldıysa.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp