Top
09/02/2013

İşsiz olmanın azabı

Sevgili okuyucularım, insanoğlu doğar, büyür, yaşlanır… Büyüme aşamasında kafasındaki en önemli soru işaretlerinden biri şudur:

“Acaba nerede, nasıl iş bulurum…”
Eğitim görse de, görmese de bu soru hiç değişmez.
İnsanoğlu yaşlanır. İş bulmuşsa, hangi koşullarda çalıştığı önemlidir.
Bulamamışsa zaten geçmiş olsun, yapacak pek bir şey yoktur.
İş bulmuş olmak, Türkiye gibi gelişmemiş ülkelerde “Ekmek parası” olarak tanımlanır.
Çevremizdeki insanlar herhalde pek farklılık göstermez. Ben her gün karşıma gelen, ya da rastladığım işsiz insanlarla veya ana babalarıyla karşılaşıyorum. Siz de öyle. Belki karşılaşmaktan da öte, siz de işsizsiniz ve iş arıyorsunuz. Ya da bir yakınınız iş arıyor.
Evet, kimi görsem iş arıyor. Ya kendisi, ya da bir yakını için iş soruyor. Ne yazık ki verdiğim şakayla karışık yanıt hep aynı:
“Valla bu dönemde bizim sözümüz geçmiyor. İş aslanın ağzında. İş arıyorsan Tayyip'e
gideceksin!..”
Şakası bile kötü ama yapıyorum.
Yapmak zorunda kalıyorum.

* * *

ANKA Ajansı dün devletin resmi verilerine dayanarak işsizlik rakamlarını açıkladı. Tablo korkunç:
– Ekim 2012 tarihi itibariyle işsiz sayısı tam 2 milyon 541 bin kişi.
– Üniversite mezunu işsiz sayısı 587 bin kişi.
– Türkiye'de işsizlik oranı yüzde 10'a yaklaşıyor.
“İşsiz” ne demektir? Çalışma çağında olan, iş arayan ama bulamayan kişi işsizdir. Örneğin herhangi bir emekli işsiz sayılmaz çünkü az da olsa bir maaşı, geliri vardır.
(Burada bir parantez açıyorum: Ben devletin verdiği rakamlara güvenmem. İşsiz sayısının çok daha fazla olduğuna inanıyorum, parantezi kapıyorum.)

* * *

Hele üniversite mezunu işsizler!..
Türkiye'nin dört bir yanında “Bir müdür-bir mühür” yöntemiyle üniversite açıyorlar. Bu gecekondu üniversitelerin, hele Anadolu'nun çeşitli yerlerinde kurulanların doğru dürüst
hocaları yok, bina ve laboratuvarları yok…
Karşıma en çok İletişim Fakülteleri'nden diploma alan çocuklar geliyor.
Hepsi, haklı olarak iş bulma peşinde. Soruyorlar:
“Sizin gazetede ya da tanıdığınız başka yerlerde iş var mı?..”
Her yer kapalı. Medya patronları bırakın yeni gençleri işe almayı, ellerinde olanları kovuyorlar. Çocuklara hep aynı şeyi söylüyorum:
“Arkadaşlar, medyada işe başlamak için doğrudan patrondan torpil arayın. Kıramayacağı bir AKP'liyi araya koyun. Başka çareniz yok. Aksi takdirde gazeteciliği unutun, bankaya falan girin, sekreterlik yapın, ya da limon satın!..”
Bu sözlerimle onları çok büyük hayal kırıklığına uğrattığımı biliyorum ama ne yapayım. Gerçekler böyle.
Üniversiteleri bol kepçe kuruyorlar, çocukları okutuyorlar, diplomaları ellerine tutuşturuyorlar. Sonraki aşama:
“Saldım çayıra, Mevlam kayıra!”

* * *

Evet, ülke genelinde 2 milyon 541 bin kişi iş arıyor, bulamıyor, sürünüyor.
Cebinde üniversite diploması taşıyan 587 bin kişi de öyle.
Şimdi hep birlikte şu sinir bozucu tabloya bakalım.
Tayyip her fırsatta kürsülere çıkıp nutuk atıyor:
“Çoğalın, çoğalın!.. Bize genç nüfus lazım. En az üç çocuk isterim!..”
Şimdi bu üç rakamını da yetersiz buldu, dört yaptı!
Aileler zaten fakir. Ailelerin çoğu bilinçsiz. Bunları kafakola almak için bir takım kandırmaca ve yutturmaca yöntemleri de kullanıyorlar:
Üç doğuran kadına teşvik!.. Mama, bez ve ayda 150 lira para!..
Yakında yeni teşvikler çıkabilir:
Dört doğurana ayda 400 lira artı gıda paketi…
Dokuz doğurana TOKİ'den ev!

* * *

Tayyip o çocukları kendi parasıyla beslemiyor. Ver elini devlet parası!..
Çoğalın yavrularım, çoğalın!
Bu çocuklar doğacak, büyüyecek… Aile fakir, aile perişan… Çocuk yeterli beslenmeyecek…
Günü geldiğinde okula başlayacak… Okul sıkıntısı var, onları nerede ve hangi parayla okutacak?..
Sonra bu çocuklar iş aramaya çıkacak, nerede çalışacak?..
İktidar yeni işyerleri yaratmıyor, sadece elde bulunan devlet mallarını satıyor.
Haydi gel, sıkıysa bugün iş aramakta olan o 2 milyon 541 bin kişiye iş bul!.. Hiç olur mu, onun görevi sadece “Çoğalın, çoğalın” diye bağırmak.
Daha dün yaptığı konuşmada, İçişleri Bakanlığı görevinden aldığı İdris Naim Şahin'e kalabalık önünde hitap ediyordu:
“İdris'ciğim Ordu'nun nüfusunu artırmak için çok çalıştı. Onun altı çocuğu var.”
Sonra toplantıda bulunanlara sordu:
“Sizde ne var?”
Tam bir alaturka yaklaşım. Vıcık vıcık. Utanmasa İdris'e “Nasıl çalıştığını” da soracak.
Böyle ciddiyetsiz lafları ve siyaseti sadece ilkel kafalı Arap toplumlarında ya da diktatörlükle yönetilen ülkelerde görürsünüz.
Hitler ve Stalin de, aynen bizimki gibi, topluma “Çoğalın” çağrılarında bulunurdu.

* * *

Burada çok önemli bir konuyu da unutmamak gerekiyor. Yukarıda verdiğim işsizlik rakamlarına, asgari ücretle çalışmakta olan sekiz milyon kişi dahil değil.
Yılbaşında yapılan zamla birlikte asgari ücret 773 Törkiş lira oldu.
Temizlikçiler, kargocular, güvenlikçiler ve daha niceleri… Hepsi asgari ücretli ve hiçbir iş güvenceleri yok.
Üstelik bu parayla ev geçindireceksiniz! Kira, gıda, ulaşım, çocukların eğitim giderleri, elektrik, ısınma, telefon, hep bu 773 liradan karşılanacak!
Bereketli Tayyip parası bu, bozdur bozdur harca!
Zaten onlar işsiz sayılmıyor!.. Çünkü işleri var!
Yani ayıptır be, daha ne istiyorlar!

“Lüküs” hayat, oh ne rahat!

Sevgili okuyucularım, bu iktidarın lüks harcamaları bitmek bilmiyor.
Altlarında özel uçaklar, helikopterler, son model Mercedes ve Audi makam araçları… Bunlar doymak bilmiyor. Devletin ve milletin parasını kendi çıkarları ve keyifleri için har vurup harman savuruyorlar.
Tayyip'in emrinde şu anda zaten üç adet özel uçak var. Ama bu da yetmemiş olmalı ki, şimdi yenisi gelmek üzere:
Dünyanın en gelişmiş, en lüks uçaklarından biri olan Airbus 330. Yurtdışına sipariş edildi, şimdi içi hazırlanıyor.
Adını Fatih Sultan Mehmet'ten esinlenip Fatih koymuşlar. Fatih bu lüks ve şatafatı görseydi, bunların kellesini alırdı.
Uçağın maliyeti 160 milyon dolar!
İçinde toplantı salonları, özel mutfak, yemek odaları, Tayyip, Eminanım ve Sümeyye için yatak odaları ve banyolar var.
Belki yanında bavul gibi taşıdığı yandaş-yalaka-emir kulu gazeteciler için de salonlar vardır, onu bilemiyorum.
İnsanlar işsiz, insanlar aç… Ve beyefendinin keyfi doğrultusunda yeni bir uçak satın alınıyor. Hey gidi devletin milletin parası hey!
Belki de biz Tayyip'i yanlış anladık. Ne bileyim, “Üç de yetmez dört olsun” diye bağırırken belki nüfus artışından değil, emrindeki uçakların sayısından söz ediyordu.
Bu olanları gördükçe hem utanıyorum, hem de aklıma eskilerden kalan bir operetin sözleri geliyor:
“Ne ömür şey, oh ne rahat, yoktur eşin lüküs hayat… Lüküs hayat, oh ne rahat, bak keyfine yan gel de yat!”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp