Top
07/09/2014

CHP üzerine!

Sevgili okuyucularım, sizlerden sorular geliyor… “CHP kurultayı var, niçin o konuda yazmıyorsun” diye soruyorsunuz.
Allah aşkına söyleyin ne yazayım, kimden yana taraf olayım!
Kılıçdaroğlu'na övgü düzecek halim yok. İyi adam, dürüst adam ama siyasette başarılı olamadı. Partisini belli bir yere getiremedi.
Doğruları var ama bir sürü yanlışları da var.
Herhangi bir Kuzey Avrupa ülkesinde sosyal demokrat parti başkanı olsaydı, mutlaka başarı kazanırdı. Ama bu yapısıyla Türkiye'de zor!
Muharrem İnce iyi bir hatip. Ağzı iyi laf yapıyor. Kitleleri Kılıçdaroğlu'ndan daha iyi yönlendireceği kanısındayım.
Bunları yazdığım sırada, dünkü Parti Meclisi sonuçları henüz belli değildi. Listenin nasıl oluştuğunu bilemiyorum.

* * * *

Listesi delinirse genel başkanın işi zor olacaktır. Delinmezse yine zor olacaktır.
Kılıçdaroğlu şimdi maçın son raunduna çıkacak.
Haziran 2015 seçimlerinde başarıya ulaşırsa ne mutlu!
Ama başaramazsa o makamda bir dakika bile durması mümkün olmayacak. Derlensin toparlansın ve ona göre davransın.
CHP'de genel başkan olmanın zorluklarını da biliyorum. Her kafadan bir ses çıkar, ağzınızla kuş tutsanız beğendiremezsiniz. Bunu Ekmel Bey olayında gördük.
Genel başkan kim olursa olsun bu kural değişmez, bundan sonra da değişeceğini hiç kimse beklemesin.

* * * *

Kılıçdaroğlu ve parti yönetimini övmek istesem burada 50 tane yazı yazarım ama övmeyi sevmem… Öveceğim insanın dört dörtlük olması gerekir ki, öyle biri yok.
Eleştirmek istesem 100 yazı yazarım.
Kılıçdaroğlu başarı istiyorsa önce parti örgütlerini düzenleyip etkili duruma getirsin. Halka projelerle inilsin, sorunlar daha iyi dile getirilsin.
CHP için yazacaklarım şimdilik bunlar.
Önümüzde seçim var. Gözümüz ve eleştirilerimiz bundan sonra üzerlerinde olacaktır.
Yoksa Türkiye Cumhuriyeti elden gitmek üzeredir.
Türkiye'nin böyle parti içi kavgalarla geçirecek zamanı yok.

Bu daha hızlı çıktı!

Sevgili okuyucularım, yeni sadrazam Davutoğlu Ahmet Paşa, eski sadrazamdan daha hızlı çıktı.
Aynı yolun yolcusu olduklarını bir kez daha gösterdi.
Geçtiğimiz cuma günü sadrazam İstanbul'da idi.
Sabah namazını Eyüp Camisi'nde kıldı.
Sonra Menderes, Özal ve Erbakan'ın mezarlarını ziyaret edip dua etti.
Öğle saatlerinde Süleymaniye semtini onurlandırdı ve namazını Süleymaniye Camisi'nde kıldı.

* * * *

Bunlar herhangi bir namazı medyaya haber vermeden kılsın, saygı duyarım.
Gidersin oraya dua edersin, Allah'a yakarırsın, dileklerini içtenlikle iletirsin.
Oysa bunların tantanalı gidişi çok farklıdır.
Bazen bir gün, bazen saatler önce il valisine, camilerin bulunduğu bölgelerin AKP'li belediye başkanlarına, kaymakamlara, emniyet müdürlerine, Diyanet'e ve imamlara haber verilir:
“Sayın başbakanımız (ya da cumhurbaşkanımız) namazlarını falanca camide kılacaklardır!”
Bu duyuru yeterlidir!
Sayın ve muhterem büyüğümüzün oraya gelip namaz kılacağı cemaate ve herkese önceden duyurulur ki kalabalık toplansın ve alkışlasın!
Ama en önemlisi medyaya haber vermektir!
Kameralar, foto muhabirleri çağrılır.

* * * *

Namaz vakti yaklaştıkça cami çevresinde heyecan artar. Çoğu şakşakçılardan ve partililerden oluşan kalabalık yavaş yavaş toplanmaya başlamıştır.
Medya ordusu hazır beklemektedir. Çekimler yapılacaktır.
(Parantez açıyorum: Hiç unutmadığım bir sahne vardır. Bay Abdullah Gül cuma namazını Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Camisi'nde subaylar ve Mehmetçiklerle kılmış, orada namaza durduğunda çekilen fotoğrafları bile medyaya servis edilmişti. Parantezi kapıyorum.)
Namaz saati öncesinde yüzlerce koruma ve polis gelip camiyi ablukaya alır.
Sonra siyah Mercedes ve Audi makam araçları sökün etmeye başlar.
Kapılar açılır, büyüğümüz ve onun yakın çevresindeki yalakalar yavaş yavaş inmeye başlar.
Bazılarının abdesti mabdesti yoktur ama ne önemi var!
Önemli olan kameraların karşısında boy göstermektir.

* * * *

Büyüğümüz olan din tüccarı kasıla kasıla camiden içeri girer. Yalakalar arkasından!..
Ancak burada çok önemli bir husus vardır!
“Beyefendilerin pabuçlarını cami kapısından yürütmesinler!..”
O kutsal pabuçları korumalar ellerinde taşır.
Büyüklerimize caminin en ön saflarında yer ayarlanmıştır. Maçlardaki protokol tribünleri gibidir!
Vali, belediye başkanı, emniyet müdürü, aklınıza kim gelirse büyüğümüzün yanındadır!
Allah affetsin ama namaza duran bu tiplerin kafasında kırk tilki dolaşır, birinin bile kuyruğu ötekilere değmez!
Namaz biter, dışarı çıkılır!
Şimdi gösterinin cami dışındaki bölümleri sergilenecektir.
Partili yandaşlar kendisine alkış tutup slogan atar.
Büyüğümüz şirinlik gösterisi yapacaktır. Simitçiden simit alıp herkese dağıtır, verdiği paranın üzerini almaz.
Sonra kucağına ısmarlama verilen bir küçük çocuğu okşamaya başlar, adını sorar, babasıyla konuşur!

* * * *

Bütün bunlar olurken medya harıl harıl çekim yapmaktadır. Büyüğümüz sırıttıkça sırıtır, mutluluk sergiler.
Çekimler hemen o gün yandaş kanallarda gösterime sokulur:
“Namazını bugün falanca camide kılan sayın başbakanımız (veya cumhurbaşkanımız) iki küçük çocuğu okşadı, simitçiye bahşiş verdi!..”
Ertesi gün aynı haber -fotoğraflarıyla birlikte- gazetelerde yer bulur.
Din ticareti ve din sömürüsü o hafta için -bir sonraki cuma gününe kadar tamamlanmıştır.
Tayyip bu işi cuma öğle namazlarında yapardı. Şimdiki sadrazam Ahmet daha hızlı çıktı, camilerde günde iki namaz kılmaya başladı. Kadro yine aynı:
Vali, emniyet müdürü, belediye başkanları, milletvekilleri, şakşakçılar, iş takipçileri ve medya ordusu…
Ve gösteri o gün için bitti!
Allah bunların kıldığı gösteriş namazlarını kabul eder mi, keşke bilsem!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp