Top
05/06/2016

Büyük savaşın bilinmeyenleri

Sevgili okuyucularım, 21. yüzyılda biz sözde Ermeni soykırımı ile uğraşırken o yıllarda gerçekte neler olduğunu ve neler yaşandığını, işin acı ve gerçek yönlerini pek bilmeyiz… Öğrenmek de istemeyiz çünkü yakın tarihimiz bizi hiç ilgilendirmez!
Oysa özellikle Birinci Dünya Savaşı Türkiye açısından çok ilginç bir dönemdir.
Müttefikimiz Almanya'nın peşine takılıp Mısır'ı, Orta Asya'daki Turan ülkesini fethetmeye kalkışan maceracıların ve onlardan önceki zavallı hasta adam Osmanlı'nın marifetlerini (!) bilmeyiz.
Savaş 1914 yılında başladı ve biz de balıklama daldık ve boyumuzu aşan işlere giriştik. Gücümüz kuvvetimiz yoktu. İki yıl önce Balkan Harbi'nden hezimetle çıkmıştık.

*  *  *

Hukuk fakültesi öğrencisi İsmail Hakkı Sunata 22 yaşında askere çağrıldı. Önce İzmir Buca, sonra Çanakkale, sonra Kafkas (Doğu Anadolu) cephesi ve en sonunda İran'a girip Ermenileri kovalayan ordumuzda dört yıl boyunca askerlik yaptı. Bütün bu cephelerde yaşadıklarını günü gününe not etti. Şimdi bu kitabı okuyorum:
“Gelibolu'dan Kafkaslara. Birinci Dünya Savaşı Anılarım.” (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.)
Şimdi size bu kitaptan rastgele alıntı yaptığım bölük pörçük anılardan bir demet sunacağım ki savaşın vahşetini görün. İsmail Hakkı Bey Kafkas cephesinde, birliği ile birlikte karlı dağ başlarında görev yapıyor. Yol olmadığı için askere yiyecek gelmiyor, aç kalıyorlar:
“…Yolda düşüp ölen veya can çekişen katır ve beygirlere rastladık. Bu ölen hayvanların her birinin önünde üç beş asker ellerindeki adi bir çakı ile bu hayvanların kaba etlerini kesip alıyor, bazıları torbalarına dolduruyor, bazıları çiğ çiğ ısırıp yemeye çalışıyor. Köpeklerin yediği bu leşlerle askerimiz beslenmeye çalışıyor. Ne facialar yarabbim…”
“Taburun mevcudu 200'e kadar indi. Nasıl eridi bu zavallılar. Şimdi bir emir geldi. Beslenmesi mümkün olmayan at, katır, deve gibi hayvanların kesilip askere verilmesi hakkında. At mı kaldı elde, ne eşek ne deve. Hepsi ölüp gittiler…”

*  *  *

Dağ başlarında aç susuz beklerken günün birinde iki Rus askeri esir alınıyor.
“Biri mükemmel Türkçe konuşuyordu. Ermeni imiş. Rus'u karargaha gönderdik. Ermeni'nin casus olduğu, bize bilerek gönderildiği ortaya çıktı ve kurşuna dizildi…”
“Erzurum'dan Muş'a giden yolu takip ediyoruz. (Bölgeyi işgal eden) Ruslar yol yapmış. Genişliği 16 metre vardı ama karlar eridiği için yol bataklık. Arkadaşlar arasında ‘Ruslar biraz daha kalıp şu yolu tamamladıktan sonra çekilseydi' diye hayıflananlar vardı…”
Ruslar ihtilal nedeniyle cepheden çekilince ordumuz ilerliyor. Erciş yakınlarına Ernis isimli bir köye gelindi:
“Çadırlı ordugâhtayız. Yıkık bir binanın duvarları arasına abdesthane yaptırmak istedim. İki askere çukur kazdırmaya başladım. Bir insan kafası çıktı. Başka bir yeri kazdırdım. Bir kadın başı saçlarıyla çıktı. Bunları toplayıp bir yere gömeyim diye düşündüm. Az bir miktar kazdırmakla 11 kafatası daha çıktı meydana. Aralarında erkek ve kız çocuk başları da var. Bunları uzun saçlarından ve kafalarının irili ufaklı olmasından anlıyorum. Çıkan başları duvarın üzerine dizdirdim. Kazmakta devam etsem durmadan çıkacak. Vazgeçtim hela çukuru kazdırmaktan. Burada bir katliam yapılmış. Ölenler kim, öldürenler kim? Ernis halkı Türk mü, Kürt mü, Ermeni mi? Bilinmiyor ki. Köyde bir tek kimse yok.”

*  *  *

Rus Ordusu'yla işbirliği yapıp ordumuzu arkadan vuran, Van ve çevresini ele geçiren Ermeniler kaçmaya başlamış. Ordumuz onları temizlemek için İran'a giriyor.
“Yollarda Ermenilerin perişan bir halde kaçmış olduğuna dair belirtiler vardı. Atılmış eşyalar, yataklar, hatta kundakta çocuklar. Bizim makineli tüfek üsteğmeni Antakyalı Sabri yoldan iki üç aylık bir çocuk almış, bir askere taşıtıyor. Çocuk da ağlayıp duruyor…”
“Öğle vakti Dilman şehrinin yanında mola verdik. Bazı arkadaşlar şehre girmişler. Geri geldiler ‘Berbat içerisi' dediler, ‘Leş kokuyor, insan leşi.' Ermeniler Van'dan kaçınca buraya gelmişler. Kim geçerse ellerine kadın, erkek ve çocuk demeden öldürmüşler. Ben de merak ettim, şehre girdim. O kadar feci ki. Ark kenarlarında insanları boğazlamışlar. Şehir müthiş bir koku içinde. Gezemedim, döndüm. Yolda eşek ve beygirleriyle Dilman'a gelenlere rastladık. Nereden geldiklerini sorduk. Bunlar katliam sırasında kendilerini kurtarıp şehirden kaçanlarmış. Kırlarda dağlarda dolaşmışlar. Şimdi bizim geldiğimizi ve Ermenilerin kaçtığını haber almışlar. Yerlerine dönüyorlarmış. İnsan düşünüyor, haydi bizimle Ermeniler arasında bir düşmanlık çıktı. Burada İran uyruğu olan bu halka Ermenilerin düşmanlığı neden. Harp, insanları insanlıktan uzaklaştırıyor.”
“Ermeniler Culfa taraflarında İslam ahaliyi öldürüyormuş. Kolordu'dan emir geldi çok dikkatli olun diye.”

*  *  *

İşte size Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale'den Kafkas cephesine ve oradan İran'a sevk edilen, Ermenileri kovalayan bir yedek subayın anıları…
Rastgele seçilmiş bölümler…
Şimdi bu konuda konuşmak, “Türk'ler soykırım yaptı” demek kolay!
Oysa işin doğrusu şöyle:
Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler o savaşta Doğu Anadolu'da Rus Ordusu'yla işbirliği yapıp Mehmetçiği arkadan vurdu. Zorunlu göç kararı işte bu olaylardan sonra alındı ve sadece savaş bölgesinde yaşayan Ermenileri kapsadı.
Karşılıklı kanlı çatışmalar sonrasında onlar bizi kesti, biz de onları kesmek zorunda kaldık ve kovaladık.
En basit biçimde hadise budur. Bu konuda yazılmış nice anı kitapları var.
İsmail Hakkı Sunata'nın kitabı onlardan biri.
Meraklısı okur, adına Birinci Dünya Savaşı denilen olayda neler yaşandığını yaşayanların ağzından biraz olsun öğrenir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp