Top
05/06/2013

Kuğular tahliye edildi

Sevgili okuyucularım, Ankara'daki eylemlerin en yoğun olduğu yerlerden biri Tunalı Hilmi Caddesi ve caddenin başlangıç noktasındaki Kuğulu Park idi. Çankaya Belediyesi'ne bağlı olan bu park Ankara'nın merkezinde, hem de en güzel ve seçkin yerlerinden biridir.
Görkemli ağaçlarla örtülüdür. İçinde çok büyük, fıskiyeli bir havuz vardır. Bu parka her gün binlerce Ankaralı gelip oturur, hava alır, su hasretini biraz olsun gidermeye çalışır.
Kuğulu Park'ın çok önemli bir özelliği vardır:
İçinde siyah ve beyaz kuğular, ördekler dolaşır. Orası ayrıca güvercinlerin ve serçelerin yuvasıdır.Son direniş eylemleri başladığında, Mustafa Kemal'in askerleri olan gençler, Kuğulu Park ve çevresinde de toplandılar.
Polis sürekli gaz sıkıyordu.
Park görevlileri Çankaya Belediyesi'ne bildirdi:
“Gazdan etkilenen güvercinler ve serçeler ölüyor. Kuğular ve ördekler yere yığıldı. Aman bir çare…”
Duyduğum haberlere göre Çankaya Belediyesi hiç tereddüt etmemiş, kuğularla ördekleri bir kamyona yükleyip Ankara dışında başka bir barınağa göndermişti.
Dün sabah gazeteye gelirken Kuğulu Park'a uğradım.
Evet, kuğular ve ördekler yok olmuştu!
Havuzu ilk kez bomboş, o güzelim parkı ilk kez onlarsız gördüm. İçim acıdı.
Durumu park görevlilerine sordum, anlattılar:
“Polis rastgele gaz sıkıyor, parkın içini de hedef alıyordu. Herhalde daha dayanıksız olsalar gerek ki epeyce güvercin öldü.
Çankaya Belediyesi elini çabuk tuttu, kuğuları ve ördekleri tahliye etti. Gazdan çok etkilendiler, sersemlediler. Bazıları yere düşmüştü. İnşallah kurtulmuşlardır.”
Polis gazı sadece insanları değil, o güzelim hayvancıkları bile mahvetmişti.
Kimbilir, Tayyip kafası belki kuğuları da “Çapulcu” olarak görüyordu.

* * *

En başta Tayyip, bütün iktidar ve hükümet korkuyor. Bacakları titriyor. Bir şeyi çok iyi biliyorlar:
Diş macunu tüpten bir kez çıkınca, onu içeri sokmak artık mümkün değildir.
Şimdi diş macunu öyle bir çıktı ki, onu hiçbir güç içeri sokamaz.
Önemli olan ilk'i başarmaktır. O başarıldı.
Eylemler durur ve veya devam eder, onu bilemem.
En iyi olasılıkla, durduğunu varsayalım. Bundan sonra en ufak bir olayda yeniden başlayacaktır.
Devam ederse, hükümeti götürecektir.

* * *

Abdullah Gül'den sonra “İyi polis” rolüne soyunan ağlamaklı Bülent dün bir kez daha konuştu, Tayyip'in Başbakan Yardımcısı kimliği ile şecaat arz etti, alttan aldı, özür diledi.
Bu işler öyle özür dilemekle falan olmaz, alttan almakla olaylar durulmaz.
Siz bu ülkeyi 10 yıl boyunca gaddarca, zalimce, baskıyla yönettiniz.
Kendinizden başka hiçbir sesin çıkmasına izin vermediniz.
Masum insanları, gazetecileri, üniversite hocalarını, Türk Ordusu'nun komutanlarını ve daha nicelerini emir vererek tutuklattınız.
Hele başınızda bulunan Tayyip isimli şahıs, her gün her fırsatta yaptığı konuşmalarda Türk
toplumunu ve kendisinden yana olmayan herkesi aşağıladı, hor gördü, tehdit etti.
Türk Milleti'ni geren, ortalığı abuk sabuk laflarıyla kızıştıran, kendisini dev aynasında gören, insanların asabını bozan iktidarın başındaki şahıs işte o Tayyip'tir.

* * *

Yarattığınız korku imparatorluğu sayesinde insanların sesi soluğu çıkmaz oldu.
Devletin bütün kurumlarını ele geçirdiniz, yandaşlara teslim ettiniz.
Yargıyı bile yandaşlara devredip hak, hukuk, adalet gibi kavramları rafa kaldırdınız.
Bu cart curtların, efelenmelerin, dayılanmaların, posta koymaların bir gün biteceğini hesap edemediniz…
Çünkü küçük dağları siz yaratmıştınız!..
Her şeyi siz ve Tayyip bilirdiniz!..
Onun ağzından çıkan her söz adeta bir Allah kelamı, sizler ise onun karşısında emir kulları idiniz!..
Kafalarınız iktidar sarhoşluğu ile kıyaklaştı.
Memleketi sattınız, yandaşlara ve işbirlikçilere peşkeş çektiniz.
Teröristlerle kol kola girip Apo'yu muhatap kabul ettiniz, Atatürk'ü yasaklamaya ve belleklerden silmeye yeltendiniz.
Atatürk'e “Ayyaş”, bu gösterilere katılan milyonlarca insanımıza “Çapulcu” diyebildiniz…
Şımardıkça şımardınız…
Ve hiç utanmadınız.
Sokaklar kızıştı.
Unutmayın, bundan sonra her fırsatta yanağınızdan makas alacaklar.

* * *

Şimdi korkudan bacaklarınız
titriyor, “Eyvah, bu it kopuk takımı devam ederse ne yaparız” diye kara kara düşünüyorsunuz… “Bari biraz alttan alalım da çapulcular biraz olsun yatışsın” diyor ve göstermelik özürler diliyorsunuz!
Bunu yemezler.
Bakınız ey iktidar yetkilileri, sosyal medya üzerinden paylaşılan ve her gün
milyonlarca insanımız tarafından okunan mesajlardan size birkaç örnek vereyim:
“Ben AKP'ye oy vermiş yüzde 50'nin içindeyim.
Başbakan beni evimde zor tutuyormuş! Ulan ben zaten eylemdeyim.”
“Tencerem var tavam var/ Çapulcuyum havam var/ Atamızdan yadigar/ İki duble rakım var.”
“100 bin'e karşı bir milyon toplarım diyorsun ama Çanakkale'de biz bir milyona karşı 100 bin idik yeğenim!”
“Sen 59 yaşındasın, 11 senedir konuşuyorsun takan yok. Atatürk 132 yaşında. 75 yıldır konuşamıyor ama herkes onu dinliyor, anlatabildim mi!”
“Bu millet sana bir parkı yıktırmıyor Tayyip, bu Cumhuriyet'i yıktırır mı?”
Bir milleti bir yere kadar hor görebilirsiniz. Bir milleti bir yere kadar kandırabilirsiniz. Ama o millet günün birinde ayağa kalkar, sokaklara dökülür ve tükürdüğünüzü size yalatır.

* * *

Sevgili okuyucularım, bunlar her yeri olduğu gibi medyanın da tümünü ele geçirdiler. Birkaç
televizyon kanalı ve Sözcü gibi birkaç gazete hariç…
Türk siyasetinde güzel bir gelenek vardı.
Başbakanlar ve bakanlar basın toplantısı yapardı. Onlara her şey sorulurdu.
Bunlar bu güzel geleneği yok ettiler. Artık basın toplantısı yok. Ya ne var?
Özellikle Abdullah-Tayyip ikilisi yurtdışı gezilerine giderken, uçaklarına yandaş-yalaka
gazeteci bozmalarını toplayıp onlara konuşuyor, onlar tarafından sorulan çanak sorulara yanıt veriyorlar. Ertesi gün bu düzmece ve şikeli soru, yanıtlar çarşaf çarşaf yayımlanıyor.
Tayyip önceki gün Fas'a giderken, havaalanında gazetecilerin karşısına çıktı. Ama bu kez bir sürpriz vardı.
Reuters Ajansı muhabiri Birsen Altaylı kendisine çanak olmayan bir soru sordu.
Ayrıntılara girmiyorum, mutlaka izlemişsinizdir…
Tayyip'in bir anda gözleri döndü, feleğini şaşırdı, ne diyeceğini bilemedi.
Ağzından çıkanı kulakları yine duymadı.
Bu kez önündeki camdan okumadığı için şaşırdı, gözleriyle birlikte tansiyonu da fırladı,
gazeteci ile tartışmaya başladı.
Benzer bir soruyu başka bir muhabir sorsa hemen patronunu aratıp işten kovulmasını sağlardı. Ama yabancı ajans Reuters'e diş geçirmesi mümkün değildi.
Türkiye'yi yöneten ve küçük dağları yarattığını zanneden kafa, orada herkesin yanında ne
diyeceğini bilemedi…
Türkiye'yi işte bu kafa yönetiyor!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp