Top
01/05/2014

ABD Fethullah’ı verir mi!

Sevgili okuyucularım, malum şahıs yine gündem değiştirdi. Önce Türkiye'yi ziyaret eden Almanya Cumhurbaşkanına, Türkiye'deki baskıcı ortamı ve anti demokratik uygulamaları eleştirdiği için hakaretler yağdırdı:
“Kendisini rahip zannediyor. Çünkü rahipti bir zamanlar. Sen o aklı kendine sakla…”
Eleştirileri ile konuğun rahip olmasının ne ilgisi var diye soracak olursanız, tamamen boş laf!
Bu arada Alevi yurttaşlarımıza da yine çamur atmayı ihmal etmedi:
“Almanya'da Ali'siz Alevilik denilen bir olay var. Yani ateist (Allahsız) bir anlayış. Alman yetkililer onların diliyle konuşuyor! Almanya bunlara destek veriyor…”
Ne ilgisi olduğunu hiç düşünmeyin, bulamazsınız.

* * * *

Şimdi gelelim esas konumuza!.. İki gün önce bir Amerikalı gazeteciye konuştu ve Fethullah Gülen'in iadesini ABD'den isteyeceğini söyledi.
Fethullah olayı yıllardır önümüzde duruyor. Her gün -özellikle son aylarda- Fethullah'la yatıyor, Fethullah'la kalkıyoruz. Bu değerli fikrini Türkiye'de bir gün olsun dillendirmedi, şimdi kalkmış Amerikalı gazeteciye söylüyor!
Şu sözlerine bakınız:
“Stratejik ortağımız olan ABD bunu ya deport etmeli, ya da bize teslim etmeli ki gereğini yapalım. Bu kadar basit.”
(Burada parantez açıyorum. Deport sınır dışı etmek anlamına geliyor. Dünkü yazımda Tayyip'in İngilizce bilmediğini yazmıştım. Demek ki son zamanlarda öğrenmiş! Kendisinden özür dilerim! Parantezi kapıyorum!)

* * * *

Sözlerini sürdürüyor:
“ABD'nin güvenliğini tehdit eden birilerinin ismi bize geldiğinde, biz bunları yakalayıp teslim ediyoruz. Bugüne kadar benim 10'u aşkın teslimim var. (Yine ben, hep ben.) Aynı şeyi şimdi stratejik ortağımızdan bekliyoruz…”
Sonra itiraflarda bulunuyor:
“Başbakan olduktan sonra Fethullah Gülen'le telefon görüşmelerim dışında bir görüşmem olmadı. Belediye Başkanı iken (yüz yüze) görüşmelerim olmuştu. Aslında o grupla ilişkilerimiz iyiydi… 17 Aralık ve 25 Aralık'ta darbe girişiminde bulundular. Benim ofisime böcek yerleştirmişler…”
Şu adamın yalvarışlarına, gerçekleri saptırışına bakar mısınız!
Başbakan olduktan sonra Fethullah'la telefon görüşmeleri dışında görüşmesi olmamış!
Peki o telefon konuşmalarında ne dedin? Ellerinden saygıyla öptüğünü, hayırdualarını beklediğini söyledin mi, söylemedin mi?
Ya da bazı kasetler daha günün birinde piyasaya çıkarsa ne yapacaksın?
Dahası var. Hükümetin bakanlarını ve müsteşarlarını Fethullah'a gönderen sen değil miydin?
Bülent Arınç gitti mi, MİT Müsteşarı gitti mi?

* * * *

Şimdi ABD'den iki isteği varmış:
İlki, Fethullah'ın Türkiye'ye iadesi.
İkincisi, bu olmazsa sınır dışı edilmesi.
Türkiye'ye iadesini nasıl, hangi gerekçeyle isteyeceksin? Türkiye'de Fethullah hakkında açılmış bir soruşturma, süregelen bir dava, ya da mahkumiyet kararı var mı?
Yok.
O halde nasıl isteyeceksin, onu Türkiye'ye nasıl getirteceksin?
ABD onu sen istedin diye sınır dışı eder mi? Adına uluslararası hukuk denilen bir şey var. Hangi ülke sen istedin diye o hukuku çiğnemeyi göze alır?
Varsayalım ABD senden korkup (!) Fethullah'ı iade etti. Ne yapacaksın, onu da içeri mi tıkacaksın?
Tayyip yine açığa düştü, üstelik ülkemizi dış dünyaya karşı bir kez daha rezil etti.
(Bir parantez daha açıyorum. Fethullah'la yıldızımız hiçbir zaman barışmadı. Beni yazılarım nedeniyle defalarca mahkemeye veren biridir. Şu anda da, hakkımda açmış olduğu ceza ve tazminat davaları devam ediyor. Ne acıdır ki, şimdi Fethullah'ın hakkını aramak da bize düştü. Kaderin bir cilvesi diyelim! Parantezi kapıyorum.)

Savcı Bey, yılın hukukçusu!

Sevgili okuyucularım, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu “Şüpheli” sıfatıyla -10 gün içerisinde- ifade vermeye çağırdı!
Anayasa ve yasalar açık. Bırakın muhalefet partisi genel başkanını, herhangi bir milletvekili için bile böyle bir çağrı (Suçüstü durumları hariç) savcı tarafından gönderilemez. Savcının yapacağı şey, fezleke düzenleyip bunu Adalet Bakanlığı kanalıyla TBMM Başkanlığına göndermektir. İfade ancak milletvekilliği bitince alınır, dava açılacaksa milletvekilliği bitince açılır.
Savcı Bey'in bu korkunç yanlışına hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencileri bile düşmez. Düşerse sınıfta çakar.
Nitekim skandal patlayınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı açıklama yaptı, bu çağrının sehven (yanlışlıkla) yapıldığını belirtip geri alındığını bildirdi.
Savcı Mehmet Demir aşırı bir Tayyipçi. Kısa süre önce Tayyip'e övgüler düzen yazıları, sözleri, mesajları var.
Bir savcı kendisini bu durumlara düşürmemeliydi.

* * * *

Gazeteci arkadaşımız İsmail Saymaz'ın bu savcıyla yaptığı ve kayda aldığı söyleşi dünkü Radikal gazetesinde yayınlandı. Bu ibret belgesini özetliyorum, lütfen dikkatle okuyunuz:
“- Tebligat çıkarırken Kılıçdaroğlu ismi dikkatinize çarpmadı mı?
– Çarpmamış demek ki.
– Ama göze çarpmayacak bir isim değil ki.
– Yaaa bizde olur böyle şeyler bazen. Birini çağırırken bir de fazladan çağırırız, öyle olmuş yani… Şikayet edilmiş, biz de demişiz ki şüpheliyi çağırın. Hakkınızda bir şikayet var, gelin ifadenizi alalım demişiz. Hepsi bu.
– AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik sizi eleştirdi. Anayasayı ihlal ettiğinizi, büyük bir gaf ve özensizlik yaptığınızı söyledi. Bunu nasıl yorumlarsınız?
– O da onun görüşü yaaa!
– AKP'li olduğunuz savıyla hareket ettiğiniz söylenemez, öyle mi?
– Öyle şey olur ma yaaa, Allah Allah! Burada bir iş yapıyoruz sonuçta. Davetiye çıkarmışız, hakkınızda bir şikayet var demişiz. Hepsi bu.
– Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz?
– Bir şey yapmayı düşünmüyoruz. Geri istedik. Sehven (yanlışlıkla) göndermişiz dedik.
– Usulü yanlış izlediğiniz ifade ediliyor.
– Olabilir, bazen yanlışlık yapabiliriz. Zorla mı çağırmışız yani? Bunun nesini abartıyorlar anlamış değilim. Yakalama kararı mı çıkarmışız, zorla getirme kararı mı çıkarmışız? Belki adam kendi lehine olan delilleri ileri sürecektir.
– Ama dokunulmazlık var.
– İfadeye çağırmıyoruz ki belli konulardan dolayı. (Oysa ifadeye çağırıyor.) Gelmezse bir işlem yapamıyoruz.”

* * * *

Sevgili okuyucularım, bu sözlerin sahibi, “Cumhuriyet'in savcılarından” biri. Tayyip'e övgüler düzen, anayasa ve yasaları çiğnemeyi göze alıp Kılıçdaroğlu'nu ifade için makamına “Sehven” çağıran bir hukuk adamı!
Yukarıdaki sözleri bir ibret belgesidir. Sen yargıya siyaset sokarsan işte böyle olur.
Şimdi bekleyelim bakalım, bu hukuksuzluğu sergileyen savcı hakkında HSYK işlem yapacak mı, yaparsa nasıl yapacak?
Peki ama Kılıçdaroğlu'nu şikayet edip savcı Mehmet Demir'i “Sehven” harekete geçiren kimmiş?
Tayyip'in oğlu Bilal'miş!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp