Top
Can Ataklı

Can Ataklı

canatakli@korkusuz.com.tr

06/03/2016

Yandaş medya ipi koparıyor; Arınç mı Can Dündar mı daha zararlı?

BUNU YAZMAK GEREK

Yandaş medya ipi koparıyor; Arınç mı Can Dündar mı daha zararlı?

Cemaat olayı AKP'deki iç dengeleri fena bozdu.
Bir kere artık her olumsuz olayda mutlaka bir cemaat parmağı aranıyor. Bu da tepki yaratan her şeyden iktidarın bir şekilde sıyrılmasına yardımcı oluyor.
İkincisi, AKP'deki cemaatçilerin önemli bir bölümü temizlendi. AKP'de topyekun cemaate saldırmak adeta spor haline geldi. Konu bulamayan “patlatıyor” bir cemaat yazısı, günü kurtarıyor.
İşin “bonusu” da saray tarafından takdir edilmek tabii.
Bir de hâlâ AKP içinde olup da etkilerini bir yandan sürdürürken, sarayla ters düştükleri için okları üzerlerine çekenler var.
Bunlar için de tabii öncelikle “cemaatçi” suçlaması yapılıyor, ama henüz hiçbirini tam olarak tasfiye edemediler.
Örneğin son günlerin “flaş hedefi” Bülent Arınç.
Düne kadar AKP'nin en itibarlı ismi olan, bir dediği iki edilmeyen, söylediklerine sanki “peygamber kelamı” gibi sarılınan Bülent Arınç gitti, yerine irili ufaklı eli kalem tutan bütün yandaşların kum torbasına dönen Arınç geldi.
Yandaşlar artık Arınç'ı sadece eleştirmekle kalmıyor, tutuklanmasını sağlamak için ortaya özgün görüşler de atıyorlar.
Örneğin yandaşların ufak tefek gazetelerinden birinde yazan biri Arınç'ın “suikast” olayı nedeniyle neden hâlâ ifadesine başvurulmadığını sormuş.
Sormakla kalsa iyi, daha da ileri gitmiş ve kendince Arınç'la Can Dündar'ı kıyaslayarak “Arınç'ın daha tehlikeli ve zararlı” olduğunu saptamış.
Bakın şöyle diyor o yazar; “Ayrıca Can Dündar'ın verdiği zarar nedir ki? Kendisine bir suikast yapılacağı iddiasını ortaya atarak Genelkurmay'ın kozmik odasına FETÖ'cüler tarafından baskın yapılmasına ve gizli bilgilerin açığa çıkmasına neden olan Arınç'ın devlet sırları konusunda verdiği zarar Dündar'ınkini fersah fersah aşar.”
Bu nokta uzun zamandır ilgimi çekiyor. Birkaç kere de yazdım hatırlarsanız.
Cemaatle iç içe oldukları ve cemaate bütün pis işleri yaptırdıkları dönemde hepsi birer “cengaver” gibi darbe karşıtı savaş verenler, saray cemaatle ilişkileri kopardıktan sonra sus pus olmuşlardı.
Defalardır soruyorum; “Cemaatle işbirliği halindeyken darbe girişimi var diyordunuz, şimdi bunlara kumpas diyorsunuz. O halde açık söyleyin, tozu dumana kattığınızda Türkiye'de darbe ihtimali var mıydı, yok muydu?”
Daha bunu açık yüreklilikle söyleyen bir tane yandaş yok. “Kandırıldık” lafının arkasına sığınıyorlar o kadar. Çıkıp söylesenize “darbe yoktu” diye.
Tabii o zaman bazılarının yazdığı kitaplar ne olacak, onları nereye koyacaklar, değil mi?
Devam edelim konuya.
Arınç'ı kendilerine göre “vatan haini, casus” diye nitelendirdikleri Can Dündar'dan daha zararlı ilan eden yazar hızını alamıyor ve suikast olayı nedeniyle Arınç'ın ifadesinin alınmasını istiyor.
Yazı şöyle bitiyor; “Sahi, Arınç bu konuda neden ifade vermiyor? Mahkemede ifade verirken lafı işlediği suç konusuna getirmemek için saatler boyu Trabzon-İstanbul arası taka yolculuğunu anlatan Temel gibi, Bülent Arınç da bir türlü kozmik oda konusuna gelmiyor.”
Bu durum sadece Bülent Arınç'la sınırlı değil. Benzer bir kampanya biraz daha alt düzeyde Abdullah Gül için de sürdürülüyor.
Önce yazdığımı tekrarlayayım yine; Arınç ve Gül'ün de tutuklanması mümkündür, kimse şaşırmasın.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Ankara Valisi geleceğini güvence altına aldı

Dünya Kadınlar Günü yaklaşıyor. Türkiye'nin her yerinde kadın kuruluşları 8 Mart'ı hakkıyla kutlamak için hazırlıklar yapıyorlar.
Hükümet de kadınların etkinliklerini önlemek için kolları sıvadı.
Bu yıl öncülük Ankara Valiliği'nde.
Sarayın “Gezi fobisini” bilen vali 8 Mart'a kadar Ankara'da yapılacak bütün kadın gösterilerini ve yürüyüşlerini yasakladı.
Belli ki sarayın gözüne girecek, buradan puan alacak ve geleceğini garanti altına alacak.
Artık çok açık bir gerçek, iktidar çok korkuyor. Hesapta arkasında yüzde 50 destek var ama biliyor ki o yüzde 50'nin niteliği yok, kuru kalabalıktan öte değil. Tek özellikleri bu iktidarı sayısal olarak iktidarda tutmak.
Oysa Türkiye'nin nitelikli kesimi 10 kişi ile bile bir eylem yapsa korkutucu oluyor. Çünkü o eylemler hukuk için, demokrasi için özgürlükler için yapılıyor.
O insanlar haklı olduklarını biliyorlar, doğruları söylüyorlar, haklarını arıyorlar.
Bu nedenle azimle direniyor mücadele ediyorlar.
Korku nedeniyle sayısal gücü ve kaba şiddeti kendine rehber eden iktidar, kadınların yürüyüşüne bile tahammül edemiyor.
Valilik güya güvenlik gerekçesiyle bu etkinlikleri yasaklıyor ama asıl amaç bu değil. Tam tersine biliyorlar ki o kadınlar toplanacaklar. Vali de o kalabalıklara gaz, su sıkılmasını, cop kullanılmasını emredecek.
Amaç olay çıkarmak, bundan yararlanarak kendilerinden olmayan herkesi “terörist” göstermektir.
Türkiye bu ahmaklığı da yakında aşacaktır kimsenin kuşkusu olmasın.

ŞAŞIRDIM

Türbanlılar da gaz, su, cop, plastik mermi ve kanla tanıştı

Hükümet sarayın saplantı haline getirdiği cemaatle mücadele kapsamında Zaman Gazetesi'ne de el koydu.
Daha önce İpek medyasına da el koyan hükümet Zaman Gazetesi'ne girmek için de yine yüzlerce polis ve tomalarla gitti.
Cemaatin topladığı çoğu türbanlı kadından oluşan kalabalık nedeniyle binaya girişte sıkıntı yaşanınca devreye gaz, su, cop ve plastik mermiler girdi.
Polis iktidarın daha önce içli dışlı olduğu “cemaatçi türbanlı bacılarına” hiç acımadı ve ortalığı savaş alanına çevirdi.
Yüzlerce türbanlı kadın gaz saldırısından canlarını zor kurtarırken yerlere düşenler, vücutlarına isabet eden gaz kapsülü ve plastik mermilerle yaralanan onlarcası da kan revan içinde kaldı.
Böylelik bugüne kadar toplumsal olaylarda kullanılan şiddete sessiz kalan dinci kesim de ilk kez bu kadar sert, kaba ve kanlı müdahale ile tanışmış oldu.
Kabataş'ta Türkiye'nin aydınlık insanlarına yıkılmak istenen iftira niteliğindeki şiddet bu kez bizzat dinci iktidar eliyle gerçeğe dönüşmüş oldu.
Başlıkta “şaşırdım” dedim. Gerçekte şaşırdım mı, hayır.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Paralelden yakınan saray, paralel hükümet kurdu

Cumhurbaşkanı iki yıldır paralelle yatıp paralelle kalkıyor.
Fethullah Gülen cemaatinin devlet içinde bir paralel yapı kurduğunu, bu yapının her türlü kötülüğü yaptığını, devletin önemli kurumlarını yıpratmak için kumpaslar kurduğunu söylüyor.
İntikam ateşi ile yanıp tutuştuğunu da saklamıyor ve hemen her gün paralel yapının bitirileceğini, inlerine girileceğini, bunlardan birine bile yaşam hakkı tanımayacağını ısrarla belirtiyor.
Oysa sarayın danışman kadrosuna baktığımızda paralelden yakınan Erdoğan'ın hükümete alternatif bir paralel hükümet kurduğunu söyleyebiliriz.
Bugüne kadar görülmemiş sayıda danışmana sahip olan saray, bu danışmanlar aracılığı ile hükümete ayar veriyor.
Erdoğan'ın konuşmadığı zamanlarda bu danışmanlar devreye giriyor ve hem hükümetin başına hem de bakanlarına “talimat” gibi uyarılarda bulunuyor
Yarın devran değiştiğinde saraya bir de “paralel hükümet kurma” suçlaması
yapılırsa hiç şaşırmayız.

ÜZÜLDÜM

Restore ederken tarihi öldürmeyin

Hafta içinde Beylerbeyi'nde Mazhar'ın köy kahvesinde sabah kahvemi içip gazetelere bakarken genç biri yanıma yaklaştı ve kendisini tanıttı.
Adı Hasan Eren Ulu. Türkiye Gazetesi'nin internet sitesinde tarih sohbetleri yazıyormuş. Beni görünce tanışıp sohbet etmek istemiş.
Çok hoş yarım saatlik bir konuşmamız oldu.
Geçenlerde Çengelköy'deki bir caminin altındaki kütüphanenin Üsküdar Belediyesi tarafından helaya çevrildiğine ilişkin yazımın dikkatini çektiğini söyledikten sonra “Hemen Kuzguncuk'taki Uryânizâde Camii'nin başına geleni biliyor musunuz” diye sordu.
Camiyi bildiğimi bir süredir restore edildiğini ama ne olduğunu bilmediğimi söyledim.
Cami 1860'da Sultan II. Abdulhamid döneminde şeyhülislâm olarak da görev yapmış olan Uryânîzâde Ahmed Es'ad Efendi tarafından 40 günde yaptırılmış.
Ceviz ağacından ahşap olarak yapılan caminin Boğaz'da tek olma özelliği, altındaki kayıkhanesiymiş. O tarihlerde birçok kişinin kayığı var tabii. Cami cemaatinin bir bölümü kayıklarıyla gelir, bu kayıkhaneyi adeta otopark gibi kullanır, namazdan sonra da kayıklarına biner gidermiş.
Camii hayli yıprandığı için 2013 yılında restorasyon kapsamına alınmış. Bir yılda bitmesi planlanan restorasyon aradan 3 yıl geçmesine rağmen hâlâ bitmemiş.
Konuyu anlatan Hasan Eren Ulu “Ama en önemlisi” dedi “Rutubet yapıyor gerekçesiyle kayıkhaneyi kapatmışlar. Oysa bu cami Boğaz'da tek örnek, mutlaka bu haliyle korunması gerek, günümüz teknolojisinde rutubeti önlemek bu kadar zor olmasa gerek” diye devam etti.
Bence çok haklı. Tarihi değerlerimize hak ettiği değeri vermemiz gerek.
Hem restorasyonun artık bitirilmesi ve caminin açılmasını hem de kayıkhaneli cami gibi tek örnek olan bu tarihi değerin korunmasını diliyorum.

YARIN: Saçma sapan “yeni anayasa dayatması” ile ilgili analiz, fikir ve görüşlerimi geniş biçimde yazacağım. Bugünden bilgi vermek istedim.

 

 

 

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp