Top
Nebi Miş

Nebi Miş

nmis@sakarya.edu.tr

30/07/2022

Kriz Dönemlerinde Siyasi Liderlik

Covid pandemisi başladığında, dünyanın geleceğine yönelik değişim ve dönüşüm tartışmaları epeyce revaçtaydı. Geleceğe yönelik yapılan risk analizlerinde krizlerin derinleşeceği hakim bir söylem haline gelmişti. Dünya eskisi gibi olmayacaktı. Ülkelerin ortaya çıkan krizleri nasıl yöneteceği ile ilgili tartışmalarda, ulusal siyasetlerin dönüşeceği, mevcut normların yeni normallerle yer değiştireceği, tedarik zincirlerine bağlı olarak üretim yerlerinin değişeceği ve arz ve talep dengesizliğinden dolayı tüketim alışkanlıklarının farklılaşacağı varsayımı öne çıkmaktaydı. Ekonomilerin çok uzun sürecek bir kriz sarmalına gireceği yaklaşımı neredeyse üzerinde ittifak edilen konulardan biriydi. Toplumların; tüketim alışkanlıkları, siyasi davranış, siyasetten beklenti, iş yapma modelleri ve kendi kimliklerine yönelik değer algıları değişecek ve toplumsal çözülmeler yoğunlaşacaktı. Ayrıca büyük güç rekabetinin mahiyetinin değişerek çatışmaların farklı alanlara kayacağı ve derinleşeceği gibi argümanlar da öne çıkan kehanetlerdendi.

Bu tartışmaların sonucuna bugünden baktığımızda, ileriye yönelik senaryoların sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Büyük güç rekabetinin sonuçlarından biri, Ukrayna-Rusya savaşı ile kendini gösterdi. Salgın ve savaşın sonuçları, küresel ekonomik krizi giderek derinleştiriyor. Tedarik zincirlerindeki aksamalar, devletlerin pandemi ile mücadeleye yönelik kurtarma planları ve yardımları, toplumların tüketim alışkanlıklarının değişerek taleplerini bazı alanlara yoğunlaştırmaları tüm dünyada yakın dönemde görülmemiş düzeyde yüksek enflasyonu beraberinde getirdi.

Rusya-Ukrayna savaşının enerji ve gıda fiyatlarını yükseltmesi küresel riskleri artırıyor. Dünyanın en büyük üç ekonomisi olan, ABD, Çin ve Euro bölgesi ekonomik resesyonla karşı karşıya. Rusya'nın yıl sonunda Euro bölgesine gaz tedarikini kesme ihtimalinin Avrupa'nın büyümesini durma noktasına getireceğine yönelik tahminler giderek gerçekleşiyor.

Pandeminin ilk dönemlerinde, "salgınla mücadeleyi hangi rejim ya da ne tür siyasi liderlikler daha iyi yönetiyor" gibi karşılaştırmalar yapıldı. Krizi hangi ülkenin ve rejim türünün ne tip siyasi liderliklerin daha iyi yönettiği üzerine bir hayli söz söylendi. Bu tartışmalardan ileriye yönelik olarak, güçlü devlet kapasitesini, etkin yönetimi, millileşme hamlelerini ve koruyucu ekonomik sistemi savunan siyasetlere yönelimin artacağı genel bir eğilim olarak öne çıkmıştı.

Bu eğilimin öne çıkmasında ABD ve Batı Avrupa'nın salgın sürecinde krize hazırlıksız yakalanmasının payı büyüktü. Özellikle bu ülkelerin karar alma mekanizmalarının hantallığı, başına buyruk yönetimlerin, bürokrasiyi ve özel sektörü harekete geçirerek devlet kapasitesini etkin ve hızlı işletememeleri krizin derinleşmesinde etkili oldu. Ayrıca, bu ülkelerde devlete, kurumlara ve siyasi liderliklere toplumsal güven düşük olduğu için halk hükümetlerin aldığı kararlara yeterince itibar etmedi. Dolayısıyla da var olan devlet gücünü ve kapasitesini zamanında harekete geçirip, doğru kararları almadıkları için krizin bu ülkelere maliyeti ağır oldu.

Türkiye, benzer gelişmişlik düzeyine sahip olan ülkelerle karşılaştırıldığında salgın sürecini iyi yöneten ülkelerden biriydi. Devlet kapasitesini artırmaya yönelik atılan adımların -örneğin sağlıkta daha önceden yapılan yatırımlar- ne kadar isabetli olduğu kriz sırasında ortaya çıktı. Kriz çözme beceresinde siyasi liderliğin önemi bariz şekilde görüldü. Siyasi liderin geniş toplumsal desteğe ve güvenilirliğe sahip olması alınan kararların uygulanmasını kolaylaştırdı. Etkin ve hızlı karar almayı kolaylaştıran bir yönetim sisteminin varlığı, hem bürokratik süreçlerin işletilmesinde hem de özel sektörün harekete geçirilmesinde işlevseldi.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp