Top
02/05/2015

'Türk tipi başkanlık' mülahazası

Tüm hükümet sistemleri evrensellik- yerellik sarkacında büyük bir çeşitliliğe sahiptir. Parlamenter sistemle yönetilen hiçbir ülke diğeriyle tıpa tıp aynı yapıya sahip değildir. Çoğunlukçu parlamentarizmin hâkim olduğu Britanya ile hükümet dayanıklılığı en zayıf ülkelerden biri olan İtalya'da parlamenter sistem yapılanma ve pratikleri birbirlerinden oldukça farklıdır. Keza hiçbir başkanlık sistemi de diğerinin çoğaltılmış bir nüshası değildir. Hem yürütmenin istikrarını sağlamaya dönük kurum ve mekanizmalar, hem de fren ve denge mekanizmaları hiçbir başkanlık sisteminde diğerinin bütünüyle aynısı değildir.
Bu bize şunu gösteriyor: Her hükümet sisteminin evrensel diyebileceğimiz ve tüm örneklerini bu isimle anmamızı mümkün kılacak özelliklerinin yanı sıra, her birini diğerinden farklı kılan ve kendisine has hale getiren özellikleri de bulunmaktadır. Bu farklılıkların önemli bir kısmı, o ülkelerde var olan siyasi problemlerin kendine has niteliğinden kaynaklanır. 1949 Alman Anayasası ile 1978 tarihli İspanya Anayasası yapıcı güvensizlik uygulamasına yer vermektedir. Diğer parlamenter sistemlerde görmediğimiz bu mekanizma, doğrudan bu ülkelerdeki NAZİ ve faşist partilerin iktidarı ele geçirme biçimlerinin telkin ettiği bir düzenlemedir. Bu geçmişi görmeden bu kurumları anlamlandıramayız.
ABD başkanlık sisteminin neden federal olduğuna baktığımızda, federalizmin ABD'de başkanlık sistemini öncelediğini ve siyasi sistemin verili bir parçası olduğunu görüyoruz. ABD başkanlık sistemi kaçınılmaz olarak federal olmak zorundaydı. Aynı şekilde, yarı-başkanlık sistemi olarak karakterize edilen hükümet sisteminin neden Fransa'da geliştiğini IV. Cumhuriyet dönemindeki zayıf yürütme- baskın parlamento pratiğinin yol açtığı hükümet istikrarsızlığı tecrübesi üzerinden anlayabiliriz.

Yerli oryantalizm

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunları zikretmemin sebebi, başkanlık sistemi tartışmalarında gündeme gelen 'Türk tipi' başkanlık sistemi mülahazasının siyasi kültürümüzde modernleşme sürecinin beraberinde getirdiği açık bir gerilimin izlerini ortaya koymasıdır. Bu gerilimin iki ucu Toynbee'nin belirttiği Herodyen ve Zelotyan tutumlara karşılık geliyor. İlkesel olmaktan çok pozisyonel çıkarlar üzerinden tanımlanan bu tutumlar bazen bütünüyle reddiyeci (Biz bize benzeriz; kimse bize benzemez), bazen de bütünüyle iktibasçı (Tek bir evrensellik var, o da bizim gördüğümüz yani görmek istediğimiz tarzdaki Batılı suret!) bir mahiyet arz ediyor.
Türk tipi başkanlık söylemini, başkanlık sisteminin, her ülkenin kendi tarihselliği içinden süzülüp gelen farklı ihtiyaç ve taleplerle belirlenmiş kendine has özelliklere sahip olması olarak anlamayıp, münhasıran Erdoğan nefreti üzerinden değerlendirenler, yerli oryantalist bir bakış açısı üretti. 'Alaturkalık' aşağılamasıyla, tek adamcı otoriterliğin tezahürü olarak yansıtılan bu okuma biçimi, modernliği hep pozisyonel çıkarlar üzerinden tanımladı, 'yerindelik' algısını da buna göre oluşturdu.
Kendilik algımızın reaksiyoner, özgüvensiz ve bütünüyle Batıya endeksli bu biçimi, modernliği iktibasa mahkum ederek, Türkiye toplumunu ve siyasi elitlerini öznelikten azlediyor. Oysa siyasi gelişmemizin demokratik konsolidasyonu sağlayacak şekilde etkilenmesini sağlayacak bir hükümet sisteminin oluşturulması bütün siyasi tarafların ihtiyacı. Otoriterleşme eğilimlerinden kaygı duyuyorsak, bunu engelleyecek fren ve denge mekanizmalarının neler olabileceğini düşünmek, verili durumu yok saymayı engelleyeceği gibi, 'rasyonel' bir tartışma zemininin oluşmasına da hizmet edebilir.

* Doç. Dr., Siyaset Bilimci

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp