Top
Tuğba Kıraç

Tuğba Kıraç

tugbakirac@ponderacoaching.com

20/05/2012

Zihinsel Diyet

Yiyecek ve bilgiyi tüketme alışkanlıklarımız arasında inanılmaz benzerlikler var. Biliyoruz ki ne yiyorsak oyuz. Aynı prensip düşüncelerimiz için de geçerli, ne düşünüyorsak o oluyoruz. Nasıl ki sağlıksız gıdalar tükettiğimizde, sağlıksız beslenme alışkanlıkları ediniyor ve çeşitli hastalıklara yakalanma riskimizi arttırıyorsak, bilinçsiz ve kontrolsüz bilgi tüketimi de benzer sonuçlara yol açıyor. Nörobilim, edindiğimiz bilgilerin karar verme yetilerimiz ve fizyolojimiz üzerinde yarattığı güçlü etkileri doğruluyor.

Çoğumuz otomatik bir pilotun yönetimindeymiş gibi yaşıyoruz. Zihnimizi işgal eden düşüncelerin, hayatımızı yöneten yargıların nerden geldiğine aldırmıyoruz. İç dünyamıza, bizi etkisi altına alan fikir kalıplarına, bizi sınırlayan, belki uzun zaman önce kabullendiğimiz ve bir daha sorgulamadığımız kurallara dikkatimizi yöneltmiyoruz. Yaşamlarımızı içinden çıkılmaz hale getiren, artık işe yaramayan ne kadar düşünsel strateji varsa hepsi disiplinsiz zihnimizin ürünü.

Clay Johnson, ‘Bilgi diyeti‘(The Information Diet) adını verdiği çalışması için yaptığı araştırmalarla ortaya koyduğu ‘besin tüketimi’ ile ‘bilgi tüketimi’ arasındaki benzerliklere dikkatimizi çekiyor. Beslenme uzmanlarının sürekli hatırlattığı gibi, sağlıklı beslenmek, yetersiz ve kısıtlı beslenmek anlamına gelmiyor, dengeli ve bilinçli beslenmek önemli. Bilgi de tıpkı besin grupları gibi dengeli alınmalı ve bilinçli tüketilmeli..

Tuzlu, yağlı ve şekerli gıdalara karşı bir çekim hissediyoruz, bunun evrimsel bir açıklaması var. Tarih boyunca insan, uzun kış mevsimlerini ve zahmetli göçleri atlatırken bu gıdalardan yardım aldı. Neredeyse hiçbir zaman bir sonraki öğün için yiyecek bulup bulamayacağımızı bilmiyorduk. Bulduğumuzda olabildiğince fazla yemek ve kıtlık zamanları için depolamak zorundaydık. Bu nedenle, binlerce yıl boyunca, enerji depolayan makinalar gibi yaşadık. Sadece birkaç yüzyıldır, seri üretim teknolojileri ve endüstrileşme sayesinde gıdaya bolca ulaşabilme imkanımız var. Bugün, dünyanın birçok bölgesinde kış ve kıtlık insan hayatını tehdit eden unsurlar değil fakat bu kez başka tehlikeler var: Beslenme bozuklukları nedeniyle ortaya çıkan rahatsızlıklar, kalp yetersizlikleri, diyabetik kökenli hastalıklar... Bilimsel bütün kanıtlar gösteriyor ki, şişmanlık bir hastalık ve ölümcül sonuçlara yol açıyor.

Benzer şekilde özellikle ilgi duyduğumuz bilgi çeşitleri de var. Düşüncelerimizi onaylayan bilgilere karşı güçlü çekim hissediyoruz. Haklı olmak, teyit edilmek ve benzer fikirlere sahip olmak istiyoruz çünkü bu birbirine güçlü bağlarla bağlanmış topluluklar kurmamıza yardım ediyor. Biz bilincini korumamız için destek sağlıyor. Korku, nefret ve gruplaşmaya odaklanan haberler, mesajlar ise hayatta kalma iç güdümüzü güçlendirdiği için dikkatimizi çekiyor. Çağlar boyunca araştırmaya, olabildiğince fazla bilgi edinmeye duyduğumuz tutkunun nedeni, yine zor koşullarda yaşamda kalabilme şansımızı arttırmak... Küçücük bir ayrıntı dahi hayati önem taşıyor olabileceği için, her insan, birer bilgi işlem merkezi olarak evrildi. Bugün, enformasyon çağındayız, bilgi bol, ulaşabilmek kolay, fakat bu kez bizi bilginin azlığı değil, güvenilmez oluşu endişelendiriyor. Her an, kaynağını, dayanağını bilmediğimiz mesajlara maruz kalıyoruz. Daha da önemlisi kimi zaman farkında bile olmadan onları kabul ediyor, onlara inanıyor oluşumuz.

Gıda endüstrisi bize istediklerimizi veriyor aslında, tuzlu, yağlı ve şekerli gıdaları seviyor ve istiyoruz. Her geçen gün daha fazla tuzlu, yağlı ve şekerli gıda çeşidi ile karşılaşıyoruz. Tıpkı medya gibi, korku, nefret içerikli ve bizi onaylayan, haklılığımızın kanıtlarını ortaya koyan mesajlara ihtiyacımız var. Bu ihtiyacımızı karşılayan haberleri, bilgileri tüketiyoruz ve bu haberlerden daha fazlası ile karşılaşıyoruz. Arz talep dengesi kusursuz çalışıyor.

Zihinlerimizi değiştirdiği için medyayı suçlamak, bizi şişmanlattığı için yiyecekleri suçlamaya benziyor diyor Clay Johnson. İlk adım, seçim şansımızın olduğunu hatırlamak. İzlediğimiz TV programları, dinlediğimiz radyo, oynadığımız playstation oyunları, dolaştığımız web siteleri, sosyal medyada takip ettiğimiz kişiler, okuduğumuz kitaplar, dergiler hepsi, aktif bilgi tüketim biçimleri. Kaliteli içerik istiyorsak, kaliteli bilgiyi tüketmeye başlamalıyız. Daha fazla kişi sağlıklı bilgiye ulaşmanın değerini fark ettiğinde, haberin kaynağını, kanıtlarını sorgulamaya başladığında, kendi görüşlerinin ötesindeki bakış açılarını merak edip talep ettiğinde, değişim başlayacak.

İşlenmiş bir gıda satın almadan önce, ambalajın üzerindeki tam olarak ne yediğimizi gösteren içerik bilgisini okuyoruz. Satın alma kararımızı etkileyen faktörlerden en önemlisi yediklerimizin sağlıklı olması. Bu hassasiyetimiz sayesinde gıda endüstrisi artık bazı zararlı maddeleri kullanmaktan vazgeçiyor. Yeni bir bilgiye maruz kaldığımızda uygun dozda şüpheci olmakta ve aynı duyarlılığı göstermekte, seçmekte fayda var.

‘Kişiselleştirme’ adı verilen fenomen çokça zaman geçirdiğimiz Google ve Facebook gibi platformlarda kolaylıklar sağlıyor. Aslında bütün internet bize özel, ilgi alanımız, seçimlerimiz doğrultusunda kişiselleştirilmiş vaziyette. Google da aradığımız bir kelime hepimizin bilgisayarlarında farklı önceliklerle listeleniyor. Daha önce araştırdığımız sözcükler, dolaştığımız web siteleri, online alışverişlerimiz, bizim kim olduğumuzu ve ne gibi sonuçların ilgimizi çekeceğini söylüyor Google’a ve biz Google’ın bizim için ideal olduğunu düşündüğü sayfalarda dolaşıyoruz bir süre sonra.. Facebook’ta da benzer bir uygulama var. Bazı arkadaşlarınızın paylaşımlarını hiç görmediğinizi, ekranınızda sürekli bir grup arkadaşınızın dönüp durduğunu fark etmişsinizdir belki... Facebook yoğun olarak iletişim içinde olduğunuz, fotoğraflarını beğendiğiniz, benzer dünyaları, benzer sosyo-ekonomik statüyü paylaştığınız kişileri önlere çekip geri kalanları ise en arkalara, siber uzayın derinliklerine yolcu ediyor. Her tıkladığımızda, her ‘like’ tuşuna basışımızda etrafımıza filtreler örülüyor. Bizi, bize yansıtan dev bir ayna var karşımızda. Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg ‘Evinizin önünde bir sincabın öldüğünü bilmek, Afrika’da insanların öldüğünü bilmekten daha fazla ilginizi çekebilir. ‘ açıklaması ile kişiselleştirmeyi basitçe özetliyor. Evet, iyi niyetli bir teknoloji kişiselleştirme.. Hiç sıkılmayalım, alakasız konularla vakit kaybetmeyelim, asabımız bozulmasın diye, sonsuz bilgi kütüphanesinden ihtiyacımıza en uygun olanları bize ulaştırmak amacını taşıyor. Bir diğer yandan farklı fikirlere, farklı dünya görüşlerine değer vermek bize çeşitlilik, zenginlik

katıyor. İlgi alanımızın dışındaki konular bambaşka kombinasyonlar ortaya çıkararak yaratıcılığımızı destekliyor. Ve dünyadaki bazı sorunlar hepimizi ilgilendiriyor, hep birlikte harekete geçersek, duyarlı seçimler yaparsak çözüme ulaştırabileceğimiz problemler var ve bunun için evimizin önünde ölen sincaptan çok daha fazlasını bilmeye ihtiyacımız var. Internet dünyanın her yanına yayılmış bir meta beyin gibi.. Kişiselleştirilmek uğruna düzenlenen filtreler, hepimizin farklı bir gerçeğe bakıyor olduğu anlamına geliyor ve ortak bilincimizin, bu ortak beynin nöronları arasındaki bağları kesintiye uğratıyor.

Yeni teknolojilerin hayatımıza girişi antropolojik değişimlere neden oluyor. El baltasını yarattığımız ilk günden bu yana, aletlerimizi biz şekillendiriyoruz ve aletlerimiz de bizi şekillendiriyor. Yaşamımızdaki her değişim, gelişim, her yeni buluş, bir takım uyarıları da beraberinde getiriyor. Ateş keşfedilmeden önce, ‘ateşe elini sürme yanarsın’ uyarısının var olmayışı gibi.. Atalarımızdan bize miras kalan kıtlık bilincinden bugünün bolluk bilincine geçerken yeni davranış biçimleri geliştiriyor olmak önemli. Biliyoruz ki, beynimiz sürekli olarak deneyimlerimiz, seçimlerimiz ve öğrendiğimiz yeni bilgiler ile fiziksel ve düşünsel yapısını değiştiriyor, yaşama adapte oluyoruz.

Time dergisinin dünyanın en etkili 100 insanı arasında gösterdiği, Michael Pollan’ın ünlü sağlıklı beslenme manifestosu: ‘Yemek Ye. Çok fazla değil. Tercihen bitkiler.’ sözlerini Clay Johnson, sağlıklı bilgi tüketimi için şöyle uyarlıyor:
‘ Bilgiyi Ara. Çok fazla değil. Tercihen gerçekler.’


www.twitter.com/TugbaKirac 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları