Top
Tuğba Kıraç

Tuğba Kıraç

tugbakirac@ponderacoaching.com

17/03/2013

Yükselen Topuklar

 Henüz yeterli sayıda olmasa da, güç odaklı mevkilerde, politikada, dev şirketlerin yönetim kurulu koltuklarında kadın liderlere rastlamak mümkün.

Endüstriyel devrin gerektirdiği fiziksel kuvvet, sanayi sonrası ekonomiler için önemini yitirmeye başlayalı beri kadın sahip olduğu yeteneklerle bir adım öne çıkma fırsatı buluyor. Hizmet ve bilgi teknolojilerine dayalı yeni ekonomik yapı, duygusal zeka, sosyal uyum, açık iletişim gibi makinalar tarafından kolayca ele geçirilemeyecek insani niteliklere kıymet veriyor. Ve bu değerler sadece erkeklerin tek elinde değil, aksine kadınların daha parlak olduğu alanlar olarak kabul ediliyor.

Ekonomik değişimler aile yapısını, toplumları ve kültürleri de beraberinde değişime sürüklüyor doğal olarak. Kadınlar, annelerinin hayalini dahi kuramadığı seçeneklere sahip olduklarının, önlerinde açılan yeni olasılıklar dünyasının farkına varıyorlar. Erkekler hayatlarını, eğitimli ve özgüvenli kadınlarla paylaşmayı tercih ediyorlar.

Hanna Rosin, ‘Erkeklerin sonu, kadınların yükselişi’ kitabında kadınların içinde bulunduğu bu geçiş döneminde, özellikle iş dünyasında yaşadıkları marka kimliği krizinden bahsediyor. Kadınları Kia otomobillere benzetiyor. Hızla büyüyorlar, hatta büyük abileri Hyundai den bile hızlı. Çevik, modern ve müşteri ihtiyaçlarına çok daha uygun otomobiller üretiyorlar. Birinci ligde oynamaya hazırlar ne var ki önce herkesi oraya ait olduklarına inandırmaları gerekiyor.

Zirvelere erkeklerin daha çok yakıştığı düşünülüyor, basamakları tırmanıp yükseklere varabilmiş kadınların bir çeşit anomali gibi görülmesinin nedeni de bu belki. Facebook COO’su Sheryl Sandberg o kadınlardan biri. Forbes’un dünyanın en güçlü 100 kadını listesine 5. sıradan giren Sandberg, son günlerde yeni kitabı ‘Lean In’ ile gündemde.
Profesyonel iş yaşamında hemcinslerinin karşılaştığı engellere dikkat çekiyor, daha da önemlisi önümüze çıkan dış kaynaklı bariyerlere, kendi içimizde kurduğumuz bariyerleri ekliyor oluşumuza...
İçine hapsolduğumuz sınırların bir çoğunun kökünde korku var. Beğenilmeme korkusu, hata yapma, kaybetme korkusu, yetersizlik korkusu, kötü bir anne, eş, evlat olma korkusu. Facebook’ da ofis duvarlarını süsleyen posterlerden biri ‘ Eğer kokmuyor olsaydın ne yapardın?’ diye soruyor. Cesur ve insanları risk almaya, öne çıkmaya teşvik eden bir şirket kültürü yaratmak önceliklerimiz arasında diyor Sandberg.

‘Sindirella kızımı yedi’ kitabında Peggy Orenstein , 5 yaşında küçük bir kızın hikayesini anlatıyor. Ana okulundan çok üzgün ve düşünceli dönen küçük kız, annesine hoşlandığı çocuğun da kendisi gibi astronot olmak istediğini anlatıyor perişan bir halde. Bunun nasıl bir sorun yaratacağını soran anne, ‘biz uzaya gittiğimizde çocuklarımıza kim bakacak’ cevabını alıyor. Sherly Sandberg, başarıya giden yolu çok erken terk ettiğimizi düşünüyor. Yukarıdaki örnekteki gibi kimi zaman daha beş yaşındayken engelleri sıralıyoruz hayalimizle aramıza. İleriye bakmanın, geleceği planlamanın ve hazır olmanın önemi tartışılamaz ancak gereğinden fazla erken aile ve kariyer planları yapmak önümüze yeni kapılar açmak şöyle dursun, var olan kapıları da kapatıyor. Aile kurmanın ve çocuk sahibi olmanın getirdiği sorumluluklar henüz bu senaryolar daha çok uzaktayken kadını etkisi altına alıyor. Sandberg, karşılaştığı en yaygın sorunun kadınların geride durması, çekingen davranması olduğunu söylüyor ve kadınlara ‘Gerçekten zamanı gelmeden gitmeyin, vaz geçmeyin’ tavsiyesini veriyor.

İnsanın gücünü elinden almanın en garantili yolu onu güçsüz olduğuna inandırmak. Bir zamanlar sadece erkek çocuklar krallar gibi büyütülürken şimdi kız çocukları da kraliçeler gibi yetiştiriliyor. Kralların ve kraliçelerin birlikte hüküm süreceği yepyeni bir jenerasyon doğuyor bugün. Birlikte hedeflenmeyen hiç bir amaç ulaşılabilir olamaz artık.



Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları