Top
21/03/2016

Terör politikası ve söylemiyle nereye?

Son günlerde yaşadığımız acıların nedeni, devletin politikaları, bu politikaların dayandığı görüş de siyaset adamlarımızın terör tanısıdır.

Aşağıda, Cumhurbaşkanı'nın ağzından bu politika ve tedbirleri kısaca okuyacaksınız. Gerçekte bu politikayı Sayın Erdoğan, cumhurbaşkanı seçildikten sonra Meclis konuşmasında da söylemişti.

Sayın Erdoğan’ın okumasını ve inanmasını çok arzuladığım bazı görüşlerimi yazacağım bu yazımda. Kısaca yazacağım çünkü yerimin bir kısmını kendisine bıraktım, kaldı ki görüşlerimi uzun uzun açıklamaya gerek de yok.

Önerim, Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu’nun, birlikte oturup, şimdiye kadar yaptıklarını gözden geçirerek ortak çalışma kararı almalarıdır.

Şu anda birbirlerini nasıl gördüklerini unutarak, önce iki yoldaş gibi ortak çalışmaya hazır hale gelmelidirler.

Çabuk geçmesini dilediğim bu aşamadan sonra iki ortak, “yahu biz ne yapıyoruz, memleket elimizde batıyor!” deyip, birlikte veya ayrı ayrı, aşağıda özetlenen tanı ve politikaların yanlışlığını anladıklarını, terk ettiklerini halka açık yürekle açıklamalıdırlar!

Bu aşamaya gelip, yakın zamanda beklediğim açıklamayı yapmazlarsa; ülkemizin idaresi kendi ellerinde dağılacak, onları toplamaya kalkarken yeni sorunlarla karşılaşacak; şaşırıp kalacaklardır!

Sorunlarla ve maliyeti yüksek işlerle karşılaşmamak için, Cumhurbaşkanı'nın son hafta içinde bir kez daha açıkladığı politikaların bazılarının terkedilmesini önermek istiyorum.

Öncelikle bütün içtenliğimle şu gerçeği yazayım: Bugün söyledikleri ve yürüttükleri politikalardan vazgeçerek varacakları en kötü yer; ısrar ederlerse Türkiye’yi ve kendilerini taşıyacakları yere göre cennettir.

Şimdi, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın terör konusundaki tanılarını ve alınmasını gerekli gördüğü tedbirleri belirleyen cümlelerini aşağıya koyuyorum: (tccb.org sitesinde yayımlanan, son muhtarlar toplantısı konuşmasından alınmıştır.)

Tanılar:

“Pek çok farklı isim altında faaliyet gösteren, ama hepsinin de amacı aynı olan terör örgütleri sadece birer piyondur.

Terör örgütü yöneticisiyle aynı dili kullanmaktan, aynı yaklaşımı sergilemekten çekinmeyenlere terörist demeyeceğiz de, ne diyeceğiz? …

Bu meselenin insan haklarıyla, düşünce özgürlüğüyle, basın hürriyetiyle, demokrasiyle bir ilgisi yoktur. …

Hiçbir sıfat, terör örgütü yandaşlığının örtüsü olamaz. …

Terör örgütünün yan kolu olarak faaliyet gösteren partinin mensuplarını artık meşru siyasi aktörler olarak görmüyorum.

Terörle mücadelede yanımızda olan dostumuzdur, karşımızda olan da düşmanımızdır, bunun bilinmesi lazım. Mesele bu kadar açık, bu kadar nettir.”

Tedbirler:

“79 milyon masumun hakkını korumak için bu teröristlerin üzerine mutlaka en şedit, en tavizsiz şekilde gitmek mecburiyetindeyiz. …

Devlet, kadife eldivenin altındaki demir yumruğunu teröristlerin başına geçirmezse, onlar her gün bizim canımızı yakmaya devam edecektir.

Asıl mesele, yeniden ayağa kalkan, güçlenen, dostlarının umudu hâline dönüşen Türkiye’yi, kendi akıllarınca tedip etme, ıslah etme, sindirme meselesidir.

Terör tanımını, terörist tanımını derhal yeniden yapmalıyız. Bu yeni tanıma göre ceza kanunumuzu hemen değiştirmeliyiz.

Dokunulmazlıklar meselesinin de süratle neticelendirilmesi gerekir.”

Yukarıda yazdıklarım Cumhurbaşkanı'nın açıkladığı politikalardı; şimdi ben görüşlerimi sıralıyorum.

Okuyucularım istediklerini kabul veya reddedeceklerdir:

Tanılar hakkında:

Terör örgütleri değişik ülkelerde değişik amaçlarla faaliyet gösterirler; genellikle bulundukları ülkenin komşusu veya dostu olan çeşitli örgüt ve devletlerle işbirliği içindedirler.  

Bağımsız ve tabii yargıcın belirleyeceği açık ve yakın tehlike içermeyen her görüş ifade özgürlüğü içinde sayılır. Görüşünü ifade edenlerin terörist sayılması kabul edilemez. Onlar, görüşünü söyleyen ve yaymak isteyen yurttaştır, devlet adamları onları, şudur budur diye tasnif ederse ülkede birlik kalmaz.

Hükümetin bütün politikaları insan haklarıyla, düşünce özgürlüğüyle, basın hürriyetiyle, demokrasiyle birleşiktir.

Siyaset adamı kendine muhalif görüşleri yorumlamaya memur değildir; hiçbir siyasal sıfat, yurttaşları “terör örgütü yandaşı” veya “karşıtı” diye tasnif etme hakkı vermez; tam tersine siyasal sıfat tasnifi önler!

Siyaset adamı ve partiler meşruluğunu cumhurbaşkanı ve başbakanın tensibinden almaz, halktan alır.

Siyaset adamı yurttaşlarını “dostumuz” ve “düşmanınız” olarak tanımlamamalıdır. Tanımlarsa yurttaşlar da siyaset adamını aynı sıfatlarla tanımlamaya hak kazanırlar. Oysa siyaset adamı ayırdıklarının yöneticisi değil, bütün yurttaşların yöneticisidir.  

“Mesele bu kadar açık, bu kadar nettir.

Tedbirler hakkında:

Önce, teröristi tanımlayalım; sonra üzerine nasıl gideceğimizi belirleriz. Her türlü şiddet kullanarak, genellikle kendisine ait olmayan, görüşünü kabul ettirmek isteyenlerin yaptıklarına “terör”, bu işlerin içinde olanlara ve onların yönetiminde bulunanlara da “terörist” denilir. İktidara karşı çıkan herkese, siyasal amaçla, “terörist denmesi”, gerçek teröriste terör fırsatı ve imkanı verir.

Asıl mesele, Türkiye’yi sindirme meselesi değildir.

Ceza Kanunu’nun, terör tanımını genişletmek için değiştirilmesi ve  dokunulmazlıkların düşünüldüğü gibi “süratle neticelendirilmesi” çok yanlıştır.

Hükümet ve son yıllarda Cumhurbaşkanı baskılarının, Anayasa Mahkemesi’nin Ağustos 2010’da verdiği kararlar, Anayasa’nın yargı organlarının seçimi maddesindeki, “… her üye sadece bir aday için oy kullanabilir” ibaresini iptal etmesinin, TCK, CMK ve Terörle Mücadele Kanunları'nın  insan haklarına aykırı olarak ve yürütmeye imkan verecek biçimde değiştirilmesinin yargı ve hukuk sistemini ne hale getirdiği malumdur. Stalinvari yeni kanun değişiklikleriyle bugünkünden daha geriye gitmeyelim.

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp