Top
21/05/2014

Madrid'in mecnunları

Sahadaki icraatları ve Diego Simeone’nin taktik zanaatı üzerine bir şey söyleyebilecek değilim. İnternet dergisi Hayatım Futbol’un 126. Sayısında Emre Çelik’in hazırladığı Atletico Madrid dosyasında dört başı mamur analizler var, yeter de artar. Ben kendi merakımın peşinden gideyim, Atletico’nun kimlik meselelerine eğileyim. Real Madrid’le cebelleşmesi içinde anlaşılabilecek bir mesele...

Banu Yelkovan, 2011 Ağustos’unda Madrid izlenimlerinde, Atletico’yu tutanların daha tonton, daha sempatik insanlar olduğunu not etmişti. Şampiyonlar Ligi finaline terfi eden Madrid derbisi taraflarının mukayeseli imgesi genellikle böyle zaten: Real kibirli züppe, Atletico mütevazı halk adamı. Zenginle yoksulun global haritasının izdüşümü: Şehrin zengin kuzeyi ile fakir güneyi karşı karşıya. Bir tarafta para, diğer tarafta yürek. Kupa koleksiyonlarına bakarsanız, Real’in baskınlığı açık. Nitekim Realliler ‘El Madrid’ diyorlar kendilerine, ‘the’ Madrid yani, şehrin esas takımı.

Önce de yazmıştım, Real Madrid muhibbi İspanyol yazar Javier Marías, Atletico’nun Real’e karşı ‘garibanın takımı’ diye sol bir havaya sokulmasına gıcık olur. İspanya iç savaşından sonra Madrid’de Frankocuların sistematik biçimde Atletico taraftarı olduğunu, solcu ve cumhuriyetçilerin ona karşı Real’i tuttuğunu anlatır yazılarında. ‘Real Madrid, işgale uğrayan, bombalanan şehrin adını taşıyordu, Atletico ise o bombardımanları acımasızca gerçekleştirmiş olan Frankocu pilotların takımıydı,’ der.

Marías’ın kastettiği, iç savaş sırasında Franco’nun karargâhının bulunduğu Salamanca’da kurulan Aviación Nacional takımıdır (Milli Havagücü). Hava kuvvetleri bünyesinde silah altında bulunan futbolculardan oluşturulmuş bir takımdı bu. O sıralarda Atletico Madrid 2. Lige düşmüş, sürünüyordu. Savaştan sonra, bu askerî takımla Atletico Madrid birleştirildi, talimatla kurulan kulübe Atlético Aviación adı verildi: Hava İdman Gücü. Böylece Franco rejimi hem gözde askerî takımına bir çatı bulmuş oluyor, hem de Atletico’nun ‘fıtratına’ müdahale ediyordu. Zira Atlético de Madrid, 1903’te Bask kulübü Athletic de Bilbao’nun içinden çıkmıştı, yani ‘gayrı milli’ (İspanyol olmayan) bir kökten geliyordu. (Madridli topçular, Bilbaolu takımdaşlarının bir turnuvaya aralarına kendilerinden kimseyi almadan katılmasına bozulup, ayrı kulüp kurmuşlardı.) Ayrıca şehrin işçi ve yoksul mahallelerinde tutulmak gibi tekinsiz bir karakteri vardı otantik Atletico’nun.

Kulüp yönetimine giren subayların ilk işlerinden biri, takımın teknik direktörü, eski efsanevî kalecisi Zamora’nın işine son vermek olmuştu. Adam sağcı da olsa Franco’ya sadakatini eksik görüyorlardı. (Ancak Zamora’nın itibarını lekeleyemediler, bir süre sonra milli takım hocalığına getirildi!)

O aralar Franco’nun iki kulübü birleştirmeyi tasarladığı, ancak Real’in buna yanaşmadığı söyleniyor. Atletico, 1936’dan 1947’ye kadar ‘Havagücü’ adıyla yaşadı, sonra otantik adına döndü.

Fıtrata 2. müdahale Gil’den 

Kulübün fıtratına ikinci müdahaleyi, 1987-2003 arasında kulübün başkanlığını yürüten Jesús Gil yaptı. İnşaattan büyük servet yapmış, hakkında 80’den fazla dava açılmış, birkaç defa yolsuzluktan hapse girmiş bir ‘büyük patron’du Gil. Stada tasmasından tuttuğu timsahla gelmek, kutlama için şehirde fil gezdirmek, zevk olsun diye uçak gemisi satın almak gibi görgüsüzlüklerin adamıydı. Demokrasiye, göçmenlere küfreden, ırkçı aşağılamalardan da geri kalmayan bir sağcı popülistti aynı zamanda, bir ara bu çizgide bir parti de kurmuştu. Onun Atletico’nun işçi ve yoksul tabanında kazandığı müthiş popülarite, işçi sınıfının sağ popülist demagojilere kapıldığı dönemin ruhuna uygundu. Gil Atletico’yu önce yeniden yükseltti, üç kupa bir lig şampiyonluğu aldırttı. Ancak bu arada 30’dan fazla hoca harcadı ve iflasa sürükledi, 2000’de kulüp yarım yüzyıl sonra tekrar küme düştü. Atletico’nun 21. Yüzyıl hikayesinin, Gil’in hayaletiyle baş etme mücadelesiyle başladığını söyleyebiliriz. Belki bu şampiyonluk, hayaletin kovulduğu andır.

Bir İngiliz futbol seyyahı, Calderon Stadı’nın ambiyansının, Barnabeu’dan çok farklı, köhne, daha serseri ama daha zinde, daha taşkın olduğunu yazıyor. ‘Atleti’de, Javier Marías ne derse desin, bir halk takımı karakteri var.

Real Madrid taraftarları, hemşerilerinin ‘Atlee-tiko’ tezahüratına ‘Patee-tiko’ diye mukabele ediyorlar. Hemşerilerine taktıkları ad bu: ‘Patetico de Madrid’. Madrid’in acıklı tipleri gibi bir şey yani. Daha şefkatli söylersek: Madrid’in mecnunları... Atleticoluların kendi üstlendikleri adlardan biri: ‘Los Sufridores’, cefakârlar. Bilhassa Real’e karşı mağdur söylemi, Atletico’nun bizzat inşa ettiği bir kimlik imgesi zaten. Birkaç sene önce düzenledikleri kombine bilet kampanyasının görselinde, bir çocuk babasına mahzun mahzun ‘Baba, biz niye Atletico’yu tutuyoruz?’ diye soruyormuş! Realliler çok alay etmişler, kendini acındırmanın yeni bir sahnesi diye damgalamışlar bunu.

Realliler, hemşerilerine ‘El Pupas’ diyorlar bir de, yani bahtsızlar. Atletico 1974 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Bayern’e karşı galibiyeti son dakikada yediği golle kaçırdığından beri. Bakalım kırk yıl sonraki ikinci büyük finalinde Atletico’nun bahtı açık olacak mı?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp