Top
23/12/2013

Babalar-oğullar ve 'sarmal devlet'!

‘Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’ ile birlikte, ortalık toz duman. Hamle üstüne hamle. Merakımız her gün, hatta her an biraz daha artıyor. ‘Ne olacak’ sorusunun yanıtı, biraz da ‘nasıl gelindi’ de. Kim haklı, kim haksız! Tek sözcüklü bir nitelendirme izah etmekten uzak. Doğrudan taraf olmayanın, kısacık cevabı yok. Bu yüzden, ince eleyip sık dokumak zorundayız. Aksi halde, hangi değirmene su taşıdığımız bile meçhul kalabilir. Bize düşen, ‘görünür’ ve ‘yarı görünür’ takımların açık adımlarının yanı sıra örtülü adımlarını anlamak, çözümlemek. ‘AKP ile cemaat’ arasındaki kavga, kayıplar yara berelilerle geride kaldığında, bulunduğumuz yer çok rahatsız olabilir. Yer değiştirmek de her zaman mümkün olmayabilir.

Olayın, çok boyutlu çeşitli katmanları barındırdığı, huyları tartışılır damarlara sahip olduğu kesin. Bu itibarla, pek çok doğrunun yanı sıra kamuflajlı dev yanlışların da olduğundan şüphe yok. Çocukken ve çocuklarla bazen oynadığımız ‘hangi parmak’ oyununun yüzlerce çarpanı ile oynanan bir oyunda gibi. Yine de, temel yasal ve ahlaki doğrular hiç olmazsa bugün için var. Yol göstericiler.

Kimsenin suç işleme özgürlüğü olamaz! Herkes işlediği suçun bedelini ödemeli. Şimdilerde hatırlatılan ‘masumiyet karinesi’nin herkes için olduğu unutulmamalı. İhale yolsuzluğu, kamu görevlilerine rüşvet, karapara aklama, her biri son derece ciddi suçlar. Şüphelilerinin ‘bakan çocukları’ ya da ‘bakan’ hatta ‘Başbakan yakını’ olmaları da durumu değiştirmemeli.
Unutulmasın ki operasyonun basına yansıdığı ilk gün, metro istasyonunda görevli özel güvenlik görevlisinin 4 kişiyi kendisine ait özel indirim kartı ile turnikeden geçirmesi üzerine, hakkında ‘7 yıl hapis istemi’ ile dava açılacak denli, hakkın hukukun ‘kâğıt üstünde’ korunduğu bir ülkedeyiz!

Bu yüzden, bir ‘temiz eller’ operasyonu olmasa da, kaynağı, güzergâhı, ilgilileri, alışverişi, trafiği son derece kirli olduğu basına yansıyan isimler, sözler, tutumlar ve şemalarla görünür hale gelen dolar, Euro, Türk Lirası üzerine ve çevresine bina olan ilişkiler ağının açığa çıkması, çıkarılması, soruşturulması, yargılaması, her kim, hangi amaçlarla yapmış olursa olsun, yararlı, yerinde ve hayırlı. Bu konuda ortaya çıkan gerçeklerin, soruşturmanın üzerinin kapatılmasına yönelik her girişim kabul edilemez. Bilakis açık edilmeli, üzerine gidilmeli ve öncelikle toplum vicdanında mahkûm edilmelidir. Aksi halde, içinde irin barındıran ve bu devlet olanaklarıyla iyice bir çetrefil hale gelen ilişkiler ağı, bugünden çok daha kirli bir seyir izlemeye devam eder.

İranlı genç işadamı Rıza Sarraf, Halkbank -Kutukutubank mı demeli- Genel Müdürü Süleyman Aslan, İçişleri Bakanı Muammer Güler-oğul Barış, Zafer Çağlayan-oğul Kaan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar-oğul Oğuz ve AB’den Sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış! İsimleri öne çıkan, şüpheliler/kahramanlar!

‘11 hayali şirketle 87 milyar Euro’ aklanması; oğulların polis takibinden kurtulmak için devlete ait ‘kırmızı hat’lar kullanmaları; usulsüzlükleri ortaya çıkaran emniyet ve gümrük çalışanlarının ‘görevden uzaklaştırılma’sı; Çevre Bakanlığı’nın yetkileri kullanılarak sit alanı ilan edilen arazilerin ‘rüşvetle imara açılma’sı; bütün usulsüzlükler için ‘137 milyon dolar rüşvet’ verilmesi; AB İstanbul ‘irtibat bürosunda rüşvet’ kabulü ve 1’er milyon dolar karşılığında, bakanlar kurulu kararıyla ‘istisnai vatandaşlık’lara kabul de öne çıkan fiiller!
Bu koşullar altında ‘ihanet ve devleti içten yıkma’ tespitleri kuru bir söylem olmaktan öteye gidemez. ‘Devlet sırrı!’nın ifşası yönündeki savunmaysa, acizlik.

Ancak, akılları kurcalayan pek çok ‘şüpheli durum’ olduğu da bir gerçek.

- Operasyonun, Anayasa Mahkemesi’nin Balbay kararının ardından Diyarbakır 4, 5 ve 6. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nin BDP milletvekillerinin tahliyelerini ve itirazlarını reddetmeleriyle eşzamanlı –belki de eşgüdümle- yaşandığı;

- MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ağır aksak ama süren ‘barış/çözüm/müzakere’ süreci nedeniyle derdest edilmek istenmesindeki amaçla aynı nitelikte olduğu;

- Rivayet o ki kamuoyundan destek bulan yolsuzluk operasyonunun hemen ardından, aralarında ‘âkil insanlar’ın da bulunduğu çok sayıda siyasi isme, benzer bir operasyon yapma hazırlığında olunduğu;

- Başbakan’ın biraz da dönemin getirdiği, ‘Batı ve İslam kültürlerarası köprü’, ‘Arap Baharı (!)’nın rüzgârını arkasına alma becerisiyle ‘bölgesel lider’ olma sürecinin büyük rahatsızlık yarattığı;

- Türkiye-Kürdistan, Erdoğan-Barzani’ler arasında yapılan ‘petrol ve gaz’ anlaşmasının bölgede ve dünyada çok sayıda ülkeyi rahatsız ettiği;
- Halkbank’ın İran başta olmak üzere ambargo uygulanan devletlerin ‘ticaretlerinin sürdürüldüğü, paralarını akladığı’ dikkatle değerlendirilmelidir.

Yine de, bütün yaşananları ‘paralel devlet’ faaliyeti diye tanımlamanın isabetli olmayacağı kanısındayım. Herhalde ‘sarmal devlet’ tanımı çok daha isabetli. Bu tanımla anlamak, anlamlandırmak çok daha mümkün gibi. Ne de olsa dokunduğumuz parmak ya da işaret ettiğimiz organın hangi gövdeye, yapıya ait olduğunun, ancak çok sıkı takiple, dolambaçlı yolların izlenmesi ile anlaşılması mümkün. Öyle ki, ahtapot sadece masum bir benzetme aracı. Hatta, bugün birilerine ait görünen uzvun, yarın bir başka gövdenin en kuvvetli parçası olarak karşımıza çıkması da olası.

Her halükârda, filler arasında bir kavga olduğu ‘elde var Ayten!’ kadar tartışma götürmez! Görülmesi gereken ise geri kalanların, biz sıradan yurttaşların da edindiği bilgi ve deneyimlerini yerinde kullanmaları halinde ‘çim’ olmadıklarını bilmeleri. ‘Paralel’ doğrusu ‘sarmal devlet’lerden hiçbirine de mahkûm olunmadığı.

Sonuç: Ortaya çıkan bütün ‘kirli ilişkilerin temizlenmesinde hukuk’a; ‘gerçek barış ve çözüm için de siyaset’e, siyasi üretime yakıcı ihtiyaç olduğudur.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp