Top
06/01/2014

Kaostan çözüme

Anayasa Mahkemesi’nin son zamanlarda verdiği ‘Balbay-Haberal’ ile ‘Yıldırım-Ayhan’, ‘Aktaş-Irmak-Sarıyıldız’ ile ilgili kararlarının özgürlükçü ve eşitlikçi özleriyle hukuk, demokrasi ve toplumsal barışa çok önemli katkılar sağladığının altını kalınca çizelim.

Kararlar içerik, kapsam ve sonuçlarıyla herkes için çok değerli kazanımlar sağlamış, sağlamaya da devam edecek. Bundan sonraki halkanın, başta belediye başkanları olmak üzere her düzeydeki seçilmişler ile ‘tutuklu olarak yargılanmakta olan herkes’ ile ilgili sonuçlar doğurmaya devam edeceğini öngörmek gerekir.

Dahası, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını vermedeki ‘hızı ve sözcük sözcük açıklamaları’yla, hâkimlere, özellikle de Diyarbakır’da faaliyet gösteren ‘yeni dosya verilmeyen kapatılmaya yüz tutmuş özel yetkili’ olanlarına, ‘yol göstericiliğini’ adeta haykırarak ifade etmek zorunda kalmasıyla, bir anlamda ilklerini sürdürdü. Bu sonucun sağlanmasında görünen ve görünmeyen siyasal tercihlerin önemli bir katkısı olduğu kesin. Aksi halde, bugün doğrudan bir siyasal kaos yaşanıyor olunabilirdi. Herhalde mahkeme, kuruluşundan bu yana en önemli yol açıcı dönemini yaşamaktadır. Dileyelim ki, bu AİHM kıvamındaki kararlarıyla öncülük, yol açıcılık özelliklerini sürdürsün. Diğer yanda, ‘17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk ya da komplosu’ ardından AKP’nin girdiği şiddetli ‘türbülans hali’ ise henüz geçmiş değil. Kendini, hem içeride hem dışarıda aşırı bir yalnızlık içinde gören, Başbakan/hükümet iç ve dış düşmanları uzun uzadıya sıralayarak icraatına destek toplama çabasında. Karşılamalar, açılış, miting ve seslenişlerle desteğini arttırma düşüncesinde. Bu bağlamda, yürütmenin kendisine hükümetine sağladığı hatta sağlamadığı, güçle hamlelerine devam ediyor.

En büyük operasyon, şüphesiz 42 il düzeyinde darbe hazırlığı içinde olduğu ileri sürülen emniyetin, hemen her biriminde, yapılan görevden almalar ve atamalarla kendini ortaya koydu, koyuyor. Görevden alınan, görev yeri değiştirilen polis yetkilisinin sayısı şimdiden yüzü geçti.
Soruşturmayı yürüten savcıdan dosyanın alınması, yeni savcılar atanması, açıklama, karşı açıklamalar, HSYK’nın müdahilliği, adli kollukta değişiklik, değişikliğe dair yürütmenin durdurulmasındaki yargısal tıkanmayı aşma arayışı ise Başbakan’ı, AKP’yi, anayasa referandumu ile bugünkü yapısına kavuşturulan HSYK’nın, yetki ve sorumlulukları üzerinde henüz şekillenmemiş de olsa derin düşünmeye ittiğini akla getiriyor. Yine de en önemli arayışın, esasında ‘siyasette güç/ittifak arayışı’ olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Ergenekon ve Balyoz davalarına ilişkin AKP ve bütün cephelerden yükselen sesleri bu noktadan değerlendirmekte yarar var.

Bu anlamdaki ilk adım, ilk açıklama Başbakan Başdanışmanı Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan tarafından Star gazetesindeki köşesinde ‘Ellerinde nur mu var, topuz mu’ başlıklı yazısıyla atıldı: “Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların… Amaca ulaşmak için her yolu mübah görenlerin nasıl hastalıklı anlayışlar ürettiğini çok iyi bilir.”

Bu sözlerin açtığı siyasal alan üzerinden yapılan değerlendirmeler, pratik adım atışlarına dönmüş bulunuyor.

Genelkurmay Başkanı Necdet Özer’in tartışmalar üzerinden önce MGK’da görüşlerini paylaştığı sonra da askerlerin yargılandığı davalarda ‘delil üretimi, tapelere eklemeler yapılması, bilgilerin basına sızdırılması’ yoluyla, ‘kamuoyunun algısının yönlendirildiği’ gündeme getirilerek, yeniden yargılama ya da yargısal sonuçları ortadan kaldıracak bir formül üretilmesi arayışı…

CHP’nin, Barolar Birliği Başkanı’nın, Deniz Baykal da dahil çok sayıda kişi ve çevrenin, askerlerin yargılandığı hemen tüm davalarda ‘yeniden yargılama’nın yolunu açacak somut arayışlar…

Oysa AKP, 2002 yılından bu yana süren iktidarında en çok üzerinde durduğu övündüğü hususların başında ‘askeri vesayetin kaldırılması’ hususuydu. Bu nedenle, halkın da gözünden kaçmayacak denli bir paradoksal durum yaşandığı çok geçmeden fark edildi. Fark ediş kendisini, Yalçın Akdoğan’ın ‘kumpas’a dair sözlerini ısrarla düzeltme çabasında görünür kıldı.

Akdoğan, bu kez “İfadelerimizde spesifik olarak bir dava veya soruşturmaya yönelik bir iddia veya farklı bir bilgi bulunmamaktadır. Benim bir cümleme atfen, bir kısım dava isimleri sayılarak, bunlara yönelik ‘asılsız, mesnetsiz, boş, uydurma’ gibi sözler sarf ediyormuşum gibi yorumlar yapılması son derece yanlıştır” demek zorunda kaldı.

Ancak Yalçın Akdoğan’ın sözleriyle, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, AK Parti İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, “Başbakan’a 2 bin kişilik bir istihbarat raporu sunuldu… Devlet içindeki paralel yapının planı detaylarıyla yer aldı” şeklindeki sözleriyle birlikte düşünülünce, AKP’nin ‘Cemaat/Hizmet’e karşı Ergenekon-Balyoz bağlamında ulusalcılarla bir ittifak arayışı içinde olduğunu ortaya koyan işaretlere dönüştü.

Çözüm sürecinin iniş çıkışlara rağmen güven verici bir şekilde devam etmesi, BDP milletvekillerinin tahliyesi, Meclis’te içinde AKP-CHP ve BDP milletvekillerinin yer aldığı bir ‘Çalışma Komisyonu’nun kurulması ile şekillenen bu politikaya ‘demokrasi ve çözüm’ yolu demek mümkün. Bu yolun izlenip izlenmeyeceği şimdilik pek de belli değil. Ancak AKP-Ulusalcı ittifakı ihtimalinin daha şimdiden doğrudan AKP içinde rahatsızlık yarattığını Bülent Arınç’tan açıkça okumak mümkün.

Arınç’ın; Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili kimsenin genel af beklentisi içinde olmaması gerektiğini “Hükümet olarak böyle bir düşüncemiz yok” sözlerinin hemen ardından, Akdoğan’ın ‘kumpas’a dair sözlerine de ‘Orduya kumpas kuruldu yazısını niye yazdın? Maksadını açıkla. Bir insan hem milletvekili olup hem de hâlâ başdanışmanlığını devam ettiremez” şeklinde bir çıkışla eleştirmesi bir kararsızlık ifadesi.

Dolayısıyla soru şu: Başbakan Erdoğan/AKP henüz doğrudan siyasal olmayan kaosu aşmak için ‘demokrasi ve çözüm yolu’nu mu yoksa Ergenekon-Balyoz davalarının yenilenmesi, askerlerin serbest bırakılması bağlamında ‘Cemaat’e/Hizmet Hareketi’ne karşı ‘Ulusalcılarla ittifak’ yolunu mu seçecek?

Bir başka deyişle, eski sarmalları ‘paralel devlet’le mücadele için ‘derin devlet’le mi yeni bir ‘sarmal’ oluşturulacak?!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp