Top
21/10/2013

Öldürmeye, sakat bırakmaya devam!..

Bazı konular vardır ki ‘yeniden yazılmak’, konuşulmak, paylaşılmak zorundadır. Hayat devam ettiği sürece, çoğunlukla da olumsuz bir müdahil güç, bir silah, bir ‘can yakıcı hatta can alıcı’ olarak hayatlarımızın –iyice hırpalanmış- doğal(lığı zedeli) akışına, büyük acılarla ortak olarak hatta doğrudan sonlandırarak gündemleşirler.
‘Barışı tanımayan sinsi silah’ kabul edilen, 75 yıl boyunca ‘dedenin döşediği’ toprak altında uyuyarak, sabırla ‘torunun bir kerecik basmasını’ bekleyen ‘mayın’, tam da böyle bir konu.
Konuyla ilgili olarak, ta 9 yıl önce ‘19 Ekim 2004’te, Diyarbakır’da yapılan ‘Mayın Yasaklama Antlaşması 1. Uluslararası Gözden Geçirme Konferansı’nda çok sayıda konuşmacı, 4 Aralık 1997’de uluslararası imzaya açılan, 1 Mart 2004 tarihinden itibaren Türkiye’nin taraf olduğu ‘Ottawa Sözleşmesi’nin getirdiği yükümlülükler çerçevesinde;
“1. 1 Mart 2008 tarihinden daha geç olmamak üzere stoklarında bulunan mayınları imha etmesi,
2. 1 Mart 2014 tarihinden daha geç olmamak üzere toprağa döşeli mayınları temizlemesi,
3. Mayın/UXO kurbanlarının topluma yeniden kazandırılması için bir program oluşturması,
4. Mayın olduğu bilinen/mayın olduğundan şüphe edilen alanlarda bulunan sivilleri mayın/UXO tehlikesi konusunda bilgilendirmesi,
5. Mayın olduğundan şüphe edilen alanların etrafını uluslararası standartlarda çevirmesi” gerektiği konuşulmuş, paylaşılmış.
Oysa bugün, konuya ilişkin gelişmelere yakından baktığımızda, yukarıdaki yükümlülüklerden sadece ilkinin 2010 tarihi itibariyle, ‘15 bin 100 adet’i eğitim için ayrıldıktan sonra ‘2 yıl gecikmeli olarak’ yerine getirildiğini görmekteyiz.
2. oldukça önemli maddeye ilişkin olarak da ‘1 Mart 2014’e kadar yeraltında döşeli bütün mayınların temizlenmesi gerekirken’, anlaşmanın 5. maddesine dayanılarak ‘8 yıl uzatma talep edildiği’ni yani temizleme işleminin 1 Mart 2022’ye ötelendiğini öğreniyoruz.
Aslında haksızlık etmeyelim, AKP hükümetinin 4 Haziran 2009’da Meclis’ten çıkardığı ‘Türkiye ile Suriye Arasındaki Mayın Temizleme İhale Kanunu’ ile elde edilecek ‘bakir arazi’nin 1660 ailenin her birine 130 dönüm toprak verileceği yerde, ‘yap-işlet-devret’ modeliyle ‘44 yıllığına’ temizlemeyi yapacak yabancı şirkete tahsis nedeniyle Anayasa Mahkemesi yasanın önemli bazı maddelerini iptal etti. Şüphesiz, dünyada 502’den fazla ülkede olduğu gibi, ‘mayınların temizlenmesi işlemi’ aynı zamanda yerleştiren kurum olarak pekâlâ orduya yaptırılabilir(di).
Bu nedenle konuya ilişkin olarak ICBL’nin (Kara Mayınlarının Yasaklanması için Uluslararası Kampanya) yorumlarında:
Büyük ölçekli çalışmaların ancak 2015 yılında, yani Mayın Yasağı Anlaşması’na katıldıktan tam 11 yıl sonra, başlanacağı... güçsüz bir meşrulaştırma olan ‘bürokratik gereklilikler ve diğer faktörler’i gerekçe göstermektedir.
Türkiye, döşendiğinden şüphe edilen alanlara ilişkin bir araştırma yapmamıştır, bu nedenle bu kirlenmenin boyutuna ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca Türkiye’nin Irak sınırındaki mayından kirlenme durumuna ilişkin de net bir çerçevesi bulunmamaktadır.
Türkiye 2010 yılından beri bu kurumların kurulması hazırlıkları içinde olduğunu söylese de ne mayın eylemi otoritesi (UMEO) ne de mayın eylemi merkezi (UMEM) kurulmuştur.
İnceleme ve temizleme ile ilgili olarak, başlangıçta tahmin edilen toplam kirlenen toprak büyüklüğü olan 215 km2 içinde şu zamana kadar sadece 1.15 km2’lik bir alan temizlenebilmiştir.
Uzatma talebi, 2019 yılı itibariyle tamamlanma işleminin herhangi bir ‘mücbir sebep’in olmamasına bağlı olduğunu ve Suriye’deki çatışmaların temizleme işleminin başlamasının ertelenmesi riskini doğurduğunu halihazırda söylemektedir.
Diğer sınır bölgelerinin temizlenmesine ilişkin daha detaylı bir plan sunulmuş olsa da temizleme işleminin ... 2015 yılında başlayacağı planlanmaktadır.
Irak sınırının temizlenmesinin 2022’ye kadar planlanmamasından da kaygı duymaktadır.
Bu nedenle de halen Suriye, Irak, İran ve Ermenistan sınır bölgelerinde döşeli olan ‘906 bin 497’, sınır bölgeleri dışında, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van illerinde, askeri tesislerin etrafında ‘97 bin 446 adet’ anti-personel kara mayınının muhtemel kurbanlarını ‘öldürmeye, sakat bırakmaya devam’ edeceğidir.
Bu nedenle de yıllardır ‘Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’nin gönüllüsü olarak çalışmalarını sürdüren dostum Muteber Öğreten’le geçen hafta içinde yaptığımız sohbette;
“Ermenistan sınırından başlayarak güneye, İran ve Irak’a uzanıp sonra da Suriye sınırında yapılacak olsa da, iç bölgelerdeki mayınların temizlenmesi çalışmalarının ancak 2015’ten sonra, Ulusal Mayın Eylemi Otoritesi (UMEO) ve Mayın Eylemi Merkezi’nin (MEM) kurulmasından sonra ihale sürecinin başlayacak olması riski büyütmektedir. Yapılması gereken, iç bölgelerdeki mayınların temizliğini sona bırakmak değil, bilakis öne almaktır. Bu itibarla Meclis’in temsil edilen partilerin ve tek tek milletvekillerinin duyarlılıkları son derece önemlidir. Bunun için TBMM’de özel bir çalışma yürütmek gerekecek. Ancak mayınla ilgili yasal düzenlemelerin Meclis gündemine geleceği muhtemelen mart ayı itibariyle yerel seçim çalışmalarının da yoğunlaştığı zaman olacak!” diyordu.
Dolayısıyla çabalarına destek olmak, kamuoyu oluşturmak, önerilerin karşılık bulmasını sağlamak, mayının yol açtığı özellikle ‘insani kayıplar’ düşünüldüğünde, son derece önemlidir.
Ancak yarım yüzyılı aşan mayın belasından kurtulmak için çaba harcanırken, AKP hükümeti bu kez mayın bahanesiyle ‘Ceylanpınar-Serêkaniyê’, ‘Nusaybin-Qamişlo’ arasında, Sinan Çetin ile Kemal Sunal’ın hafızalara kazınan ‘Propaganda’ filminin gerçekleştiği yere ‘UTANÇ DUVARI’ inşasını, hele hele ‘barış/diyalog/çözüm/müzakere süreci’nde anlamak, anlamlandırmak hiçbir şekilde mümkün değil!
Yazıyı böylece bitirecekken, Fırat Haber Ajansı (ANF) ‘Afrin’in Şera nahiyesine bağlı İkidam, Dikmetaş Köyü ile Kilis’e bağlı Tahtalı ve Doğançay Köyü arasındaki sınır bölgesindeki Şimşek karakolundan başlandı. Duvarın şimdiye kadar 400 metre kadarının inşa edildiği’ haberini geçti.
Anlaşılan Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun 15 Mart 2013’te Diyarbakır’da söylediği “Ortadoğu’da... yüz yıl önce çizilmiş suni sınırlara tabi olmamak kararlılığındayız!” sözlerinin aksine, ‘Rojava’ya duvar örülerek’, kadim Kürdistan, bir de utanç duvarıyla bölünmek isteniyor.

syurtdas@gmail.com
http://twitter.com/sedatyurtdas

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp