Top
07/10/2013

Umutluyuz

2 Ekim’de Ankara Ümitköy’de tarihi ‘Koru Konak Restoran’da, başlıktaki ‘Umutluyuz’ temasıyla mütevazı, ancak bir o kadar önemli bir toplantı gerçekleşti.

Toplantıyı, katılımcılar, zamanlama ve hedeflerinin önemli kıldığı düşüncesindeyim. Basında sınırlı da olsa yer bulan toplantıyı izleyenler, daha önce ‘Eko-Politik’ adıyla faaliyet gösteren, ‘Türkiye’nin Büyük Çıtası’ adı altında Hakkâri, Siirt, Hewlêr ve Almanya’da toplantılar gerçekleştirerek Türk’üyle-Kürt’üyle, askeri, polisi, siyasetçisi, gazeteci-yazarları ve işadamlarıyla toplumun çok çeşitli kesimlerini; ‘bir araya gelmeleri mümkün değil’ denilecek denli, uzak gibi görünen kesimlerini bir araya getirmekle kalmadığı, ‘ortak bir geleceğin inşası için ortak ses’ vermelerini sağladığı hatırlanacaktır.

Zamanın önemi, Başbakan Erdoğan’ın ‘Demokrasi Paketi’ni açıkladığı günden iki gün sonrasına denk gelmekle, esas olarak çözüm sürecinde yaşanan farklı yaklaşım, yorum ve değerlendirmelerin ‘gerilim, hatta tıkanma’ yarattığı, çatışma riskini arttırdığı hatırlanırsa daha bir önem kazanır. Yine dokuz aydır, dağlarda, kentlerde silahlı çatışma ve ölümlerin olmadığı, anaların yüreklerinin yanmadığı, umudun her gün biraz daha büyüdüğü toplumsal atmosferin, ‘korunması ve kalıcılaştırılması’nın ne kadar büyük önemde olduğu da herhalde yorumdan uzak olmalı.

Katılımcılara gelince... Genel Koordinatör -Eko-Politik’in de koordinatörü- A.Tarık Çelenk’in, Deniz Kuvvetleri’nden emekli, İTÜ Elektrik çıkışlı bir mühendis olduğunu ve ‘anlatmak kadar anlamanın’ da ‘ilgi alanında’ olduğunu Twitter hesabından öğreniyoruz.

ANAP iktidarında devlet bakanlığı yapmış olan Abdulbaki Erdoğmuş, çokdilli eğitimin öncüsü olarak siyasal ağır bedel ödemiş Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Alaattin Aldemir, araştırmacı-yazar Ayhan Bilgen, Ayla Yazıcı, Bekir Ağırdır, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat ÖNEŞ, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Cemal Uşşak, Bilkent Üniversitesi’nden çatışma konularında uzman Esra Çuhadar Gürkaynak, HEP Genel Başkanı Feridun Yazar, Hakkâri’den yazar Halit Yalçın, Hülya Koçyiğit, Kadir İnanır, Mete Yarar, Muhsin Kızılkaya, Musa Serdar Çelebi, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Taraf gazetesi yazarı Sezin Öney, Sibel Eraslan, Avrasyabir Vakfı-ASAM Başkanı Şaban Gülbahar, işadamları Raif Türk, Tarkan Kadıoğlu ile Tarhan Erdem, Yılmaz Ensaroğlu, Ümit Fırat ve naçizane benim de bulunduğum, bir kısmı mazeret bildirerek gelemeyen kalabalık bir liste. Katkı sağlayacağı düşünülen eklenecek yeni isimler.

Sadece isimlerin niteliklerini yazmak bile başlı başına ‘bir yazı dizisi’ konusu olacak kadar geniş. Bu nedenle çoğunun sadece isimlerini yazmakla ancak bir alıntı ile yetindim.

Tarık Çelenk: Türkiye’de demokratikleşme ve çözüm süreçlerinin tarafları arasında, âkillerden sonra oluşan derin ve ciddi boşluğu doldurmak adına sivil bir inisiyatif almak amacıyla bir araya geldik.

Öztürk Türkdoğan: Uzun zamandır devam eden silahlı çatışma halinin sona erdirilmesi ve bu sürecin devamlılığının sağlanması önemlidir.

Ayhan Bilgen: Tarafların da en azından dikkate almaya değer göreceği bir özne olabilmek gerekiyor.

Alaattin Aldemir: Özlenen Türkiye tablosunu şu an bu masa etrafında gördüğümüzü ifade ederek başlamak istiyorum. Sekiz aydır süren çatışmasızlık ortamını oldukça önemsiyorum ve çatışmasızlık ortamının uzun sürelerde devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Mete Yarar: Âkil insanlar zoraki bir oluşumdur fakat onlardan önceki ‘Türkiye’nin Büyük Çatısı’ oluşumu ve bu oluşum ihtiyaçtan doğmuştur... Taraflara hatalarını söyleyebilecek kadar da samimi olmalıyız.

Zaten okurken anımsandığı/anımsanacağı gibi, isimler arasında barış ve çözüm fikrinin tabana yayılmasında çok önemli bir işlevi yerine getirmiş, sundukları önerilerle ‘demokrasi ve çözüm’ konusunda çok değerli önerilerde bulunmuş ‘âkil insanlar’ın bulunmasının, çalışmayı daha bir anlamlı kıldığı düşüncesindeyim.

Henüz adı tam olarak belirlenmemiş olan oluşumu ve bütünüyle açıklığa kavuşmamış çalışma esaslarına rağmen, kanımca toplantıyı asıl önemli kılan, kısa zaman içinde yapılan değerlendirmelerdi. Bir kısmı basına yansıyan değerlendirmelerin genel çizgileri;

- Çatışmasızlık ortamının muhakkak surette devamını sağlamak için sivil toplumun her zamankinden çok daha örgütlü ve etkili bir çaba içinde olmasını sağlamak.

- Tarafların ‘çözüm ve demokrasi’ ortak paydasında hareket etmelerine katkıda bulunmak.

- Sürecin akamete uğramaması için her türlü çabanın öncüsü olmak ya da yanında bulunmak.

- Her biri bir öncekinden daha güçlü katılım ve yansıma ile gerçekleştirilecek toplantıları yapmaya devam etmek.

- Sürece katkı için her bir katılımcının sadece ellerini değil, gövdesini de taşın altına koymaya hazır olmalarını sağlamak. 

- Paketin açıklanmasıyla birlikte, haklı olarak ifade edilen ‘varlar-yoklar’ listesinin maddeleri ile yarattığı bütün sonuçları objektif bir biçimde değerlendirmek.

- Çözüm sürecinin iç faktörler ve etkileri yanında ‘dış faktörler ve etkilerini’ dikkatle analiz etmek.

- Barış-çözüm sürecinin ‘yöntem, yönetim ve içerik eksiklikleri’ne rağmen ilerleme yönünün barış, çözüm, hukuk ve demokrasiye yönelik olduğunu görmek.

- Yaşanan süreçte sonuç alabilmek için gerekenlerin neler olduğunun tespitiyle birlikte inisiyatif alarak ‘nesne olmaktan çok özneleşmek’.

- Farklılıklarına rağmen birbirini anlamak, var olan ortak paydanın büyütülebileceğini görmek, ifade etmek.

- Gerçekleri söyleyebilecek kadar cesur ve yeri geldiğinde kral çıplak diyebilecek bir yapı olmak.

- İmralı, Kandil ve bürokrasi ile görüşebilmek.

Tüm bu genel çerçeve ışığında, bir sonraki toplantının muhtemelen ‘kasım ayı içinde Diyarbakır’da’ yapılması konusunda bir karara varıldığını da belirtelim. İlk toplantı öncesindeki çalışmalarla ortak kabul gören ‘Çözüm Sürecinde Silaha ve Şiddete Hayır!’ şiarı üzerinden ortaya çıkan temel prensipleri aynen paylaşmak gerekir.

“Bu ülkenin her kesiminden vatandaşları olarak;

Umutluyuz; çünkü belirginleşen demokratikleşme iradesinin ışığında artık kimsenin silahı ve şiddeti kullanamayacağını öngörebiliyoruz.
Korumak istiyoruz; umutlarımızı çünkü iniş-çıkışlar yaşayan çözüm sürecinin provokasyonlarla şiddetin esir alabileceği ihtimalinden ürküyoruz.

Samimiyet bekliyoruz; çünkü çözüm sürecinde kimsenin silaha başvurmama iradesine inanmak istiyoruz.
Artık yorulduk; çünkü artık güne ‘ölme ve öldürme’ üzerine kurgulanan haberlerle değil ‘yaşama ve yaşatma’ kurgulu haberlerle başlamak istiyoruz.

Farkındayız; çünkü bu kez bu sorunu demokrasiyle çözemezsek bir daha böyle bir fırsat bulamayabiliriz.

Hepimiz sorumluyuz; çünkü çocuklarımıza artık Kürt meselesinin ‘ölümler’ olmadan tartışılabileceği bir Türkiye bırakmak istiyoruz.” 

Tüm bu yazılanlar ışığında, çalışmada adı geçenler adına bütün ‘haklı ve yoğun kaygılara rağmen’ rahatlıkla diyebilirim ki ‘umutluyuz’. Elbette kişi olarak da ‘umutluyum’. Sanırım hep birlikte, ‘umudu çoğaltmak ve gerçeğe dönüştürmek’ için bütün olumluluklara katkıya ve desteğe davet etmek, yerinde olmalı.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp