Top
05/08/2013

Fezleke adaleti

‘Fezleke’, TDK sözlüğüne göre özet, hülasa, bir kararın kısa yazılması demekse de hukuk dilinde daha çok ‘hukuki bir soruşturmanın özeti’, yani ‘yapılan bir hukuki soruşturmada, olayı, olayları, tarafların ifadelerini, ilgili kanıtları, tanık beyanlarını kısaca özetleyen, soruşturmacının görüşünü ve vardığı sonucu ortaya koyan rapor’ demektir. 

Çok gerilere gitmeden ‘AKP iktidarları boyunca’, yani ‘ileri demokrasiye’ geçiş sürecinin hızlandığı 2002’den bu yana –Sezar’ın hakkı Sezar’a, epeyce de doğru tarafları var- Kürtlerin baş döndürücü düzeylerde tanıştığı, hayatımızın günlük rutininin bir parçası haline gelen, son derece acımasız, bir o kadar kıyıcı uygulamalardan, iliklerimize kadar bildiğimiz tanıdığımız bir sözcük fezleke!” 

Elbette dil, hazırlama mantığı, nitelendirmeler vs. bütün Türkiye’de aynı denilebilir. Ancak, özellikle ‘Gezi’den sonra, bu gece rüyalara giren/girecek kavrama, basında daha çok rastlar hale geldik/geleceğiz! 

Bunlardan ikisi oldukça ünlendi. ‘İstanbul polisinin 35 sayfalık’, ‘Ankara polisinin 190 sayfalık’ fezlekeleri. Adeta, 61. Erdoğan/Cumhuriyet hükümetinin hayatı yorumlama rehberleri gibi. Yakın zamanda, çok sayıda gazetenin ve televizyon haberlerinin manşetlerinde yerlerini aldılar. Barolar Birliği, Çağdaş Hukukçular Derneği başta olmak üzere çok sayıda baro ve kurum tepkilerini dile getirdi. 

Dilerseniz, konuyla ilgili olarak her meslektaşımızda çok sayıda bulunan, bir parça doğrudan aktarımla paylaşayım. Yararı olmalı.
Bu, korku tünellerindeki yankı gibi tarif etmeye çalıştığım fezlekeler, pek çok olayda/davada, hele hele ‘özel yetkili mahkemeler’in yargılama süreçlerinde, bir temel parça olarak, önce savcılıklarda/iddia mmakamında, -ki pek çoğunda ‘kopyala/yapıştır’ marifetiyle/kolay(cı)lığıyla önce ‘İddianame’ye dönüşür, kabulüyle birlikte ‘şüpheli/ler’ de ‘sanık’ sıfatına terfi ederler. Böylece ‘soruşturma’ safhası biter ‘kovuşturma’ safhası başlar. Ve duruşma/lar… Kimlik tespiti yapılır, sorgu-savunma alınır, deliller ikame edilir, tanık dinlenir, bilirkişi rapor(u)ları alınır, belki keşif yapılır, böylece sıra ‘fezleke’yi, savunmaları, delilleri, raporları hep birlikte değerlendirmeyle şekillenen ‘mütalaa’ya (TDK’ya göre irdeleme, müzakere, görüş, etüt, düşünce) ve ardından sözlü savunmaya gelir. Son söz sanığındır! Kuralına uyulmasıyla birlikte, mahkeme ‘hükmünü/kararını’ açıklar. 

Hükümler, -hiç abartısız- uzun süredir davaların pek çoğunda, ünlü DGM’leri (Devlet Güvenlik Mahkemeleri) aratan, zaman zaman sıkıyönetim mahkemelerine geçek anlamda rahmet okutan, ‘İstiklal Mahkemeleri’nin ‘temyizsiz kesinleşme/infaz’ özelliğini -elbette idam cezası kalmış olduğundan bir yana bırakıyoruz- saymazsak, o mahkemeleri bile yâd ettiren kararların verildiğine, çaresizce tanıklık ettik/ ediyoruz. 

Çünkü kararlarda ortaya çıkan çıplak gerçek, savunmaya dair dile gelen görüşlerin, ileri sürülen delillerin, dinlenen tanık beyanlarının, verilen raporların sadece üstünkörü yansıtıldığının, ancak hemen her davanın meşhuru, ‘polis fezlekesi’nin, özünün hiçbir zarara uğramadan, bazen kelimesi kelimesine kısa karara dönüştüğü görülür. İşte tam da o anda anlarsınız ‘polis fezlekesi’nin gücünü. Adaleti nasıl sakatladığını! Hukuksuzluğu nasıl ürettiğini!
Hiç olmazsa birini paylaşmalıyım. 

2011 yılının son günü Urfa’da, Roboski/Uludere’de uçaklarla bombalanarak katledilen 34 insanımıza yapılan muameleyi protesto eden kalabalığı –sahi, ne oldu da Ankara dehlizlerinde kayıp hale geldi!- izleyen H.A. üzülse de çok haklı bulsa da eyleme katılmaz. Slogan atmaz. Bu husus çok sayıda polis kamerasına 3 saniyelik uzakta durmuş halde bir görüntü olarak yansır. Ancak kolluk, alışılmışın dışında sonradan da olsa ‘Şahıs Tespiti Tutanağı’ diye, gerçek dışı bir tutanak düzenler. Tutanakta;
- “Slogan attığı 
-  Grubu yönlendirdiği 
-  Çevresine üç beş kişilik yaşı küçük çocukları topladığı 
- Çocuklara ‘Bijî Serok Apo!’ diye slogan attırdığı 
-  Halkı galeyana getirdiği 
-  Dükkânların tezgâhları ve eline geçen cisimleri güvenlik kuvvetlerine doğru fırlattığı 
-  Yakalanıp etkisiz hale getirildiği esnada tekme tokat güvenlik kuvvetlerine saldırdığı” yer alır.
Yargılama sırasında, tutanağın gerçek dışılığı, yazılanların esasında iftira olduğu bütün açıklığıyla tutanağı düzenleyen polislerin beyanları ve açık hatalı tarafı olan ‘bilirkişi raporu’yla açıklık kazansa da mütalaada tutanak/fezleke aynen tekrar edilir.
Ve mahkeme, bütün savunmaları, lehte delilleri yok sayarak 3 saniyelik slogansız, şiddetsiz, izleyici görüntüsü üzerinden –fiilin birden çok sayıda yasa maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle -tamı tamına 3 sayfadan oluşan- ceza kararını verdi.
-“Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na Muhalefet ALTI AY HAPİS 
- Polise görevini yaptırmamak için direnme suçundan; ALTI AY HAPİS 
- Örgüt propagandası yapmak suçundan, BİR YIL HAPİS 
- Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan; BEŞ YIL İKİ AY ON BEŞ GÜN HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA...
İlk üç ceza yasa gereği ertelenirken, sabıkası olmadığı halde mahkeme ‘mükkerrirlere’ –yani daha önce suç işlemiş ceza almış ve cezası kesinleşmiş olanlara- özgü, ceza rejimine göre cezanın çektirilmesini hükme bağladı.
İşte fezleke adaleti bu! Yani olmayan bir fiile verile(bile)n ceza demek! Gerçek dışı bir tutanağın hüküm olması/olabilmesi demek! Hayatlarımızın karartılması, geleceklerin ipotek altına alınması demek! Adeta görünmez, sumen altına gizlenmiş bir başka dosya üzerinden, yargılama yapılması demek! ‘Polis devleti’ demek!
Görülen o ki ‘Gezi’den ve de ‘Mısır’daki darbeden’ sonra ‘fezleke/ler’in gücü de yaygınlığı da artacak! Çok sayıdaki örnek dosyada olduğu gibi aylar değil, yıllar sonra bile bir tek fotoğraf karesi ya da görüntü kaydı ceza sebebi olarak uykuya yatacak.
Elbette bu türde yargılamaların hâkimler ve savcılarla ilgili geliştirilen ‘BM Bangalor Yargı Etiği İlkeleri’ne aykırı olduğu tartışma götürmez. Ancak bunun denetlenmesi ve etik kuralların yargılamada etkili hale getirilmesi, şüphesiz başta iktidar olmak üzere, Adalet Bakanlığı, HSYK (Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu) Anayasa Mahkemesi, hani şu aralarında benim de olduğum DTP’den (Demokratik Toplum Partisi) 37 kişiye 5 yıl siyaset yasağı kararı vere(bile)n (!) mahkemenin görevi!
Her durumda, birbirimizi güldürebilmek beceri ister!
Diğer yandan, hukuk literatüründe ‘fezleke adaleti’nin bir tarifi var. Bu tarife uygun yargı süreçleri ilk KCK davalarında, yani ‘ileri demokrasi iktidarları’nda rastlanıldı ve bütün yoğunluğuyla bugün de sürüyor. Uygulanan hukuk “vatandaş ceza hukuku’ yerine ikame edilen ve daha suç işlenmeden cezalandırma öngören, yani suç potansiyelini cezalandıran, ‘düşman ceza hukuku’dur. Bu hukuk ‘yurttaş’ ile ‘ilkesel muhalif/düşman’ı farklılaştıran bir hukuktur. Bir kere böyle bir yola girildi mi, -ki yolda mesafe alınmış- dönüşü olmayan tahribatlar devam ediyor demektir.
Korkarım ki, daha çok sayıda faniye, fezleke adaletinden doğan cezalar tattırılacak!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp