Top
Necmi Sönmez

Necmi Sönmez

buero@necmisoenmez.de

16/04/2014

Manzoni'nin dışkısı altından kat be kat değerli!

Belki de dünyanın en güzel meydanlarından biri olan Milano’daki Piazza del Duomo, her santimetresinin detaylı tasarlanmış olması nedeniyle üzerinde yürüyenlerde ‘gesamtkunstwerk’ hissi uyandırır. En büyüleyici anlarının kent katedralinde sabah ve akşam dualarının yapıldığı saatler olan bu meydanda yer alan Palazzo Reale, genelde popüler sergileriyle tanınan bir mekândır. Ama ne olmuşsa olmuş, bu kez 30 yaşına basmadan vefat eden Milano’lu öncü sanatçı Piero Manzoni’nin (1933-1963) retrospektif sergisi düzenlenmiş. İronik ama doğru, sanatçının 50’nci ölüm yıldönümünde.

Sergi yapımcılığını Flaminio Gualdini ve Rosalia Pasqualino di Marineo tarafından üstlenilen sergide zamansal gelişim çizgisinde Manzoni’nin sanatı detaylı bir şekilde ele alınıyor. Hiç kuşkusuz 21. yüzyıl sanatının öncü sanatçılarından olan Piero Manzoni, kısa sanat yaşamında düşünceleri formlara, şiiri kavramlara dönüştürerek birbiri ardına köklü projeler geliştirdi. Onun provokatif çalışmaları arasında yer alan ‘Merda d‘Artista’ (Sanatçının Dışkısı) her biri sanatçı tarafından numaralandırılarak imzalanmış olan 90 adet küçük konserve kutusundan oluşuyor. 1961 yılında gerçekleştirdiği bu çalışmasıyla, huzursuzluk yaratmayı başaran soruları gündeme getirmeyi başaran Manzoni, sanat ve sanatçı üzerindeki tüm mitosların kalkmasını hedefliyordu.

İzleyicileri karşılayan ilk çalışma ‘Sanatçının Dışkısı’ isimli edisyon. 1961 yılında her birine 30 gram sanatçı dışkısı koyduğunu söyleyip bunu da o yıllardaki altın satış fiyatına göre satışa çıkaran Manzoni, bu Neo-dada esprisiyle savaş sonrasındaki güçlü ekonomisiyle zenginleşerek giderek bir tüketim toplumuna dönüşen İtalya’nın kapitalistleşen algı dünyasına saldırıyordu.

Bu rafine saldırıyı kavramak için kısaca sanatçının biyografisine ve Milano’daki kültürel klimaya kısaca göz atmak gerekiyor. Lombardia’lı aristokrat bir ailenin üyesi olan Manzoni, Roma’da yarım bıraktığı filozofi eğitimin ardından, Milano’da 1957’de açılan bir Yves Klein sergisinden etkilenerek otodidakt olarak resim yapmaya başlamıştı. Milano’yu 1950’deki etkinlikleriyle önce sanatın haritasına yerleştiren Lucio Fontana’yla da yakınlığı olan Manzoni yirmi üç yaşında, sanatın tüm kural ve kurgular dışında özgürleştirici bir etkisi olduğuna inanıyordu. İtalya ve Avrupa’nın kapitalizm çılgınlığına düştüğü bir dönemde ‘maddesizleştirme eylemini görselleştirmek’ için metaforlar arıyordu.

Milano retrospektifi izleyicilere sunduğu 130 eserle, sanatçının bazen bir tepki, bazen de bir ironinin ürünü olan tavrını nasıl görselleştiği, formlara dönüştürdüğü hakkında çok ilginç ipuçları veriyordu. Manzoni porselen hamuru kullanarak oluşturduğu ‘Achromes’ dizisinde (1957-59) beyaz rengin büyüsüne kapılmıştı. Lirik soyut sanatın ön plana çıktığı yıllarda serilere dayalı üretim metotları geliştiren sanatçı, 1959-60 arasında arkadaşı ressam Enrico Castelliani ile birlikte Azimuth isimli galeriyi ve dergiyi kurarak, kendisi gibi tavır ve eylemler içinde olan diğer öncü sanatçılarla diyaloğa girer. 1960 yılı Öncü Sanat için bir dönüm noktasıdır. Almanya ve İskandinav ülkelerinde Fluxus, Fransa’da Nouveau Réalisme, İtalya‘da ise Arte Povera akımlarının mayalandığı, ilk performanslar, politik eylemlerle ‘sanatsal düşünceye yeni formların’, farklı dil ve yöntem arayışlarının hâkim olduğu bir dönemin habercisidir.

Manzoni’nin erdemi 1960 yılında Fieto d’Artista isimli heykellerinde bizzat kendi soluğuyla şişirdiği balonları sergileyerek, öncü sanatın her türlü kapitalist değer arttırma eylemlerinden sıyrılarak, Paul Celan’ın imgeleriyle söylemek gerekirse bir tür ‘aracısız yönlendirmeyle’ saf düşüncenin rotasına girmesine eşlik etmesidir. Sıradan bir balonun içine sanatçı tarafından üflenen havanın belli bir süre sonra uçup kaybolması, yaşamla sanat arasındaki memento mori noktasını işaret ediyordu.

Manzoni’nin babasının sanatçıya “Sanatın bir bok değil” dediği sanat tarihine geçmiş anekdotlardan biridir. Manzoni de, babasının konserve fabrikasında yaptırdığı ‘Sanatçının Dışkısı’ çalışmasını 1961 yılının değerine göre 30 gram altın fiyatına, yaklaşık olarak 37 dolara satışa çıkarmıştı. Herbiri sanatçı tarafından imzalan 90 konserve kutusunun ‘derin anlamını’ elbette öncelikle Manzoni’nin dostu olan sanatçılar kavradılar. 30 gram altın günümüzde 1500 Euro bile etmezken, Manzoni konservesinin piyasa değeri çeyrek milyon Euro’ya dayandı. 2012’de Cholet’de ziyaret ettiğim François ve Danielle Morellet eşref saatlerine denk geldiği için bana bizzat Manzoni tarafından kendilerine hediye edilen konserve kutusunu göstermişlerdi. Elime aldığımda içinde bir şeylerin sallandığını hissetmiştim. Fransız sanatçısı Bernard Bazile özgün bir Manzoni konserve kutusunu açarak gerçekleştirdiği ‘Boîte ouverte de Piero Manzoni’ (1989) çalışmasıyla, Manzoni’nin bu kutu içine başka küçük bir kutucuk yerleştirmiş olduğunu ortaya çıkarmıştı. ‘Merda d‘Artista’ sanatsal üretimin imgesel gücünün olduğu kadar sanat piyasasının da gariplerini ortaya çıkaran bir bumerang özelliğine sahip. İnsan, 1963’te, otuz yaşına basmadan vefat eden bu dâhi sanatçının yaşamaya devam etseydi neler yapabileceğini sormadan edemiyor.

Piero Manzoni 1933-1963, 2 Haziran 2014’ e kadar Palazzo Reale, Milano’da görülebilir. http://www.mostramanzonimilano.it/mostra-manzoni-mostra.html

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp