Top
M. Serdar Kuzuloğlu

M. Serdar Kuzuloğlu

serdar@kuzuloglu.com

29/08/2014

Profilinize bakanı öğrenmek için kaç para verirdiniz?

İşimin (hayatımın) büyük bölümü Google hizmetleri üstüne kurulu. Mühendislerden biri şalteri indirse ben dahil milyarlarca kişi için hayat kelime anlamıyla duracak. Simülasyonunu son derece nadir yaşanan Twitter, Facebook kesintilerinde görmek mümkün. ABD’de bu tip kesintiler öyle isyanlara yol açıyor ki Los Angeles Şerifi (Twitter hesabından) Facebook açılmadığı zaman karakolu aramamaları için vatandaşlardan ricacı oldu.

GİZLİ EKONOMİNİN KALBİ

Google hizmetlerindeki duraksamanın dünya ekonomisine yansımalarını hayal edin. Yapılamayan aramalar, ulaşılamayan sayfalar, gösterilemeyen reklamlar, iletilemeyen / alınamayan mesajlar, hesaplanamayan harita rotaları, hizmet veremeyen siteler gibi yüzlerce musibet.

450 milyondan fazla kullanıcısıyla dünyanın en popüler e-posta hizmetlerinden Gmail’i düşünelim. 2004’te hayatımıza girdiğinde herkese sunduğu 1GB kapasite öyle bir sıçramaydı ki çoğu kişi bunu 1 Nisan şakası sanmıştı (çünkü o dönemin lideri Hotmail ve Yahoo sadece 30 megabayt kapasiteye sahipti).

Açıldığından beri kullandığım Gmail’in kapasitesi bugün 15 gigabayta ulaştı. Ek depolama alanı isterseniz farklı seçenekler var. Örneğin 75GB daha ekleyerek toplamda 100GB’lık bir alana sahip olmanın bedeli ayda 2 dolar.

Bir bakkal hesabına girişince bize bedava diye sunulan 15GB alanın yıllık yaklaşık 3,6 dolar maliyeti olduğunu anlıyoruz. Değişkenlerin tamamını bugünkü değerden sabitlesek bile Google’a 10 yıllık şahsi maliyetim sadece Gmail üzerinden 36 dolar olmuş.

Peki şu güne dek beş kuruş koklatmadığım bu şirket o 36 doları zarar hanesine ekledi mi? Aksine misliyle fazlasını kazandı. Ama cüzdanımdan değil; paylaştığım bilgilerimden. Benzer mantıkla verdiği hizmetler sayesinde Google sadece geçen yıl 59,8 milyar dolar ciro, 12,9 milyar net kar yazdı.

FACEBOOK'U HANGİNİZ FİNANSE EDİYOR?

Çevremde profiline kimin baktığını öğrenme uğruna tarlayı-sabanı satmaya hazır olanlardan habersiz olacak ki Facebook henüz hiçbir hizmeti için kullanıcılarından ücret talep etmiyor.

Oysa 1 milyar 300 milyona yakın kullanıcısının yarısı her gün siteyi ziyaret ediyor. Her biri ayda ortalama 700 dakika sitede zaman geçiriyor, 90 paylaşım yapıyor. Her saniye 5 yeni üye kazanan bir site için taşınması güç bir yük (bloguma ev sahipliği yapan son hizmet 25 bin ziyaretçi için aylık 29 dolar istiyordu mesela.

Görünürdeki bu cömertliğine rağmen Facebook’un da durumu hiç fena değil. Geçen yıl gerçekleşen 7,8 milyar ciro üstünden 1,5 milyar dolar net karı kasalarına yerleştirdiler.

Kendi varlıkları yetersiz gelmiş olacak ki kullanıcıların tamamen ücretsiz kullandığı ve reklam içermeyen (yani herhangi bir geliri olmayan) fotoğraf ve video paylaşım uygulaması Instagram için 1 milyar dolar; aynı durumdaki mesajlaşma uygulaması Whatsapp için 19 milyar doları gözden çıkardılar. Üstüne yapay gerçeklik gözlüğü konusunda çalışan Oculus Rift’e 2 milyar dolar saydılar.

Listemiz uzayıp gidiyor. Çenemizi yormayalım.

 

 

EN BÜYÜK TABU: KAYNAK

Herkesin sormaya korktuğu soruysa şu: bu değirmenin suyu nereden geliyor? Korkunun sebebi ilk taşı atma endişesi. Yoksa biri iflas bayrağını çekse herkesin heybesinde sakladığı o muhteşem öngörüleri fazlasıyla göreceğiz (araba devrildikten sonra akıl veren çok olur).

Yine de hepimizin ister istemez öğrendiği bir gerçek var: bilgiye dayalı pazarlama hiç kimsenin öngöremediği kadar büyük, iştahlı ve gözükara bir sektörü doğurdu.

Evet, kapımızdaki posta kutusunu anlamsız broşürlerle doldurmak isteyen birileri hep vardı. Fakat internette -özellikle sosyal ağlar sayesinde- çok daha hedefli, sonuç odaklı bir pazarlama yöntemi (ve beklentisi) ortaya çıktı.

Büyük bir şehirde yaşayan, bir ofiste orta veya üst kademede çalışan 16-55 yaş arasındaki üniversite mezunu erkekleri hedefleyen erkek deodorant markası ihtiyaç duyduğu bütün bilgileri internetteki dijital ayak izlerimizden kolaylıkla bulabiliyor.

Pazarlama bütçesini ziyan etmek istemeyen hijyenik ped üreticisi erkeklere ulaşma riskini göze almamakta sonuna kadar haklı. Ergenlik ile menopoz arası dönemdeki muhataplarını bulmak için saha araştırması yaptırmayacak kadar da seçeneklerden haberdar.

Geçtiğimiz aylarda büyük bir inşaat şirketinin sahibinden İstanbul’daki yeni konut büyük bölümünün ulusalcı olarak nitelendirilen sosyal grup tarafından satın alındığını öğrendim. Peki bu ulusalcıları nasıl belirleyip hedefleyebilirsiniz? Facebook’ta beğendiği sayfalar fazlasıyla yeterli olabilir tabi ki. Peki yanında Google’da aradığı kelimeler ya da sık ziyaret ettiği haber siteleri de olsa daha garantili olmaz mıydı?

Bankaların kredi vereceği kişilerin güvenilirliğini dahi Facebook güncellemelerinden öğrendiği bir çağda her şey mümkün ve -ne yazık ki- pek çok şey mübah.

BİRÇOK GİDEN MEMNUN Kİ YERİNDEN...

Dijital reklam ve pazarlama sektörünün bütçesiyle beraber beklentileri de artıyor. Bu yoldan geri dönüş olmadığını kabullenmek zorundayız. Kullanıcılar olarak ısrarcı olmamız gereken tek konu şeffaflık ve kontrol talebimiz olmalı.

Dijital ayakizlerinin (anonim olarak) analiz edilmesi yöntemiyle sadece ilgi alanlarına yönelik hizmet almak, reklam görmek isteyen; bundan rahatsızlık duymayacak milyonlarca kullanıcı var (kendisini ilgilendirmeyen reklamlara maruz kalmaktan hoşlanan kaç kişi vardır ki?). Mevcut düzende bu grup altın çağını yaşıyor.

Peki ya buna rıza göstermeyenler?

Orada işler karışıyor.

Örneğin kullandığım Google ve Android platformlarında reklam takibini engelleyen ayarlar var. Benzer şekilde ziyaret ettiğim sitelerin kaydedilmesini engelleyen seçenekler, tarayıcımda ziyaret ettiğim siteleri beni takip etmemesi konusunda uyaran ‘do not track’ ayarları gibi birçok kontrole sahibim. Fakat bu ve benzeri imkanlar tabanımdaki deliğin tamamını perçinlemeye yetmiyor.

Benden onay aldığı ve kontrolü bende bıraktığı sürece her yöntemi anlayışla karşılarım (bu onay verip kullanacağım anlamına gelmiyor elbette). Ancak haber vermeden, onay seçeneği sunmadan yürütülen profilleme, takip ve pazarlamayı bu çağın fırsatlarının israf ve istismarı dışında nitelemek mümkün değil.

Haftaya dijital tarihin takip, profilleme ve pazarlama alanındaki en dehşet verici ve yüz karası örneğine bakalım. Belki dert daha iyi anlaşılır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp