Top
M. Serdar Kuzuloğlu

M. Serdar Kuzuloğlu

serdar@kuzuloglu.com

22/01/2014

Çürük dişli 100 lezbiyen nereden bulunur?

Rakamlar 5 bin yıldır bazı şeyleri zihnimizde canlandırabilmemiz için yardımcı oluyor. Onlar sayesinde evreni ve içindekileri anlamlandırıyoruz. Örneğin su kaynadı mı sıcaklığının 100 santigrat dereceye ulaştığını, 0 dereceye gelirse donacağını; atom numarası 55 olan elementin Sezyum, plakası 44 ile başlayan aracın Malatya’da trafiğe kayıtlı olduğunu anlatır bize rakamlar.

Ama her rakamın çağrışımı bu kadar berrak olmayabilir. Örneğin 35 yaş hâlâ yolun yarısı mı sahi? Etrafımdaki insanlar o yaşta anne-babalığa hazırlıyor kendini. Ya da geçen yazdan beri aldığın o 4 kilo belli oluyor mu? (ELBETTE HAYIR!) Elini ateşe yapıştırdığında geçen 3 saniye ile sevgilinle öpüşürken geçen de aynı değil sanki.

Bazen de anlamını yitiriyor rakamlar. Mesela her gün 2.5 kentilyon bayt dijital bilgi üretiyormuşuz. Yani 2.3 milyar gigabayt. Bir şey canlandı mı gözümüzde? Hayır. Veri görselleştirme işte bu yüzden geleceğin sanatı olacak. Bilgi toplumunun yeni sanat akımı.

Veritabanı cehennemi

Doğrudan pazarlama (DP) adlı dev bir sektör var. Hizmetleriyle en azından elektronik ya da fiziki posta kutularınıza dolan broşürler sayesinde tanışmış olmalısınız. Dünyanın en büyük veri simsarları. Hepimiz hakkında mümkün olan her yerden, akla gelen her türden bilgiyi toplamaya çalışıyorlar. Yaşımız kaç, adresimiz ne, taban eğriliğimiz var mı, evli miyiz, çalışıyor muyuz, ameliyat geçirdik mi, diş sağlığımız yerinde mi, penisimiz ya da memelerimiz yeterince büyük mü, sigara içiyor muyuz...
Onlar için gereksiz bilgi yok. Çünkü hepsi her an bir pazarlama ürününe dönüşebilir. Apış arası mantarlı erkek mi aradınız? Çürük dişli lezbiyen? Hiç dert değil.

Elbette bu bilgilerin büyük bölümü yasadışı yöntemlerle ve/veya izinsiz toplanıyor, satılıyor (internette tecavüz mağdurlarının listelerine bile ulaşmak mümkün). Dolayısıyla bu veriler üstünden yapılan DP çalışmalarının da büyük bölümü izinsiz.
DP sektörü adına lobi faaliyeti yürüten Tony Hadley, bir soruşturma kapsamında ABD Senatosu’na sunduğu raporunda DP şirketlerinin sadece ABD ekonomisine 156 milyar dolar katkı sağladığını iddia etmişti. 156 milyar dolar!

İstihbarat ihanetleri

Pazarlamacıların bile bunca veriye ulaşabildiği bir çağda istihbarat kurumlarının iştahının nasıl kabardığını NSA muhbiri Edward Snowden sayesinde öğrendik. Eskiden gücünü silahından alan dikta rejimleri bugün baskıyı ‘veri’ sayesinde kuruyor.
Bu gözü dönmüş açlık en köklü denklemleri dahi alt üst edebiliyor. İki ay önce öğrendiğimize göre en dehşet verici olanı 2007’de Britanya’da yaşanmış. Dönemin Başbakanı Tony Blair, ABD’ye kendi ülkesinin tüm telefon, faks, e-posta görüşmelerini ve IP adreslerini takip yetkisi vermiş (bit.ly/1ji0lJF). İşin garibi Britanya’nın kendi resmi kurumlarının bile böyle bir yetkisi yok!
İnternet devlet kurumlarının hayatımızın her noktasına arama izni olmaksızın (gizlice) girmesini mümkün kıldı. Hiçbir devlet de bu fırsatı geri tepmedi. Üstelik bu düzende masumiyeti ispat edilene kadar herkes suçlu.

Bu durumu sükûnetle karşılayanların çoğu internette bıraktığı izlerin bugünkü tekniklerle ne gibi bilgileri ortaya çıkaracağından habersiz. Sadece Facebook beğenilerinden yola çıkarak cinsel eğilim, karakter özellikleri, politik görüş, psikolojik durum ve daha nice ayrıntıların tespit edilebileceğini bilseler belki beğen tuşuna şimdiki kadar hoyratça basmazlardı eminim (bit.ly/1ji6zJl).
Bugün devlet takibinin online oyunlar içindeki konuşma ve yazışmalara kadar yayıldığını; sahte baz istasyonları, kablosuz erişim ağları ve hatta internet kafeler kurmaya kadar vardığını düşününce tedirgin olmamak zor.

Sema parçalı bulutlu

Bu takibi mümkün kılan en önemli şey ‘bulut bilişim’. Bireylerden kurumlara herkesin verisini sabit disklerinden çıkarıp internet hizmetlerinde sakladığı bir dönemde takip tutkunları altın çağını yaşıyor elbet.

Avrupa Parlamentosu 2012’de yayımladığı raporda bu konulara dikkat çekmiş, olacakları adeta haber vermişti (bit.ly/1ji8fTj). Ama faydası olmadı. Ne yazık ki nimetlerini düşününce bulut bilişim geri dönüşü olmayan bir süreç. Bütün bu mide bulandırıcı gelişmelere rağmen büyümesini sürdürmesi de bu yüzden (örneğin IBM daha geçenlerde bulut bilişim altyapısı için 1.2 milyar dolar yatırım kararı aldı). Bugün birey ve kurumların derdi ‘güvenli’ veri bulutların nasıl yaratılacağı. Herkesin aklına şifreleme geliyor ama görünen o da bir çözüm değil. NSA, desteklediği kuantum tabanlı süper bilgisayar projesiyle bütün şifreleri kolayca kıracak sistemler üstüne kafa yoruyor. Özel şirketler de boş durmuyor. Örneğin Fujitsu geçenlerde kriptolu dosyalar içinde saniyede 16 bin karakter arama yapabilen sistemini tanıttı.
Neyse ki ‘karşı cephe’ de hız kesmiyor. Dünyanın en fazla cep telefonu ve internet kullanıcısına sahip Çin, Huawei öncülüğünde geliştirilen COS (China Operating System) adlı ulusal işletim sistemini duyurdu (china-cos.com). Huawei’nin ABD’de Çin adına casusluk yapan sistemler sattığı gerekçesiyle kara listede olması da ayrı konu.

İsviçre’de geliştirilen Blackphone adlı cep telefonu ise içindeki her türlü veriyi ve iletişimi kriptolayarak takipten kurtarmayı vaat ediyor (blackphone.ch). Ama biliyoruz ki pazardaki payı incecik bir dilimden öteye gitmeyecek.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp