Top
M. Serdar Kuzuloğlu

M. Serdar Kuzuloğlu

serdar@kuzuloglu.com

18/06/2014

Kâğıda bir veda da benden

ABD’de özel TV yayınlarının başlamasına olanak sağlayan komisyon kararı 30 Nisan 1941 tarihinde onaylanır.

Hemen ardından başvuran 10 şirkete (2 Mayıs 1941’de) lisans verilir. Sihirli kutunun ekranına yansıyan ilk yayınların 4 sponsorundan biri saat üreticisi Bulova olur.

TV tarihinin ilk reklamvereni olma ayrıcalığı da bu sayede Bulova’nın olur. 1 Temmuz’da yayımlanan bir beyzbol maçının arasında 10 saniyelik reklam ekrana gelir.

73 yıllık o reklam medyanın değişim hızı adına çok şey söyler.

Bilgi dağarcığı gazete, radyo ve sokak reklamlarıyla kısıtlı ajanslar, televizyonun sunduğu imkânlardan habersiz ellerindeki bu tarihi fırsatı sabit bir el ilanı görselinin üstüne radyo reklam metnini okuyarak doldurur (bit.ly/1owNS8S adresinden izleyebilirsiniz).

Yeni mecranın farkını algılamak yıllar alır.

Televizyon, medya tarihindeki kilometre taşlarından biri sadece. İnternet de öyle. Marshall McLuhan yarattığımız eşya ve araçların bedenimizin uzantıları olduğunu savunur. Yeniyi eskiyle açıklamanın sebebi de böyle bir şey olsa gerek. 

İlk yıllarında herkes interneti kendi uzmanlığının uzantısı olarak gördü. Televizyoncu televizyon, radyocu radyo, gazeteci de gazete gibi algıladı; öyle kullandı (‘internet gazetecisi’ ya da ‘internet televizyonu’ kavramlarını başka nasıl açıklayabiliriz?).

Oysa internet ne televizyon ne radyo ne de gazete; bambaşka, yepyeni bir dünya. Anlamamız elbette zaman alacak. Fakat öncekiler kadar uzun sürmeyeceği kesin.

Başka türlü bir şey

Tohum olarak zihne düştüğü dönemden beri Radikal’in bir parçasıyım. Aylar süren hazırlık döneminin şahidiyim. Hayata geçirdikten sonra bir web sitesi de olsun diye o dönemki Yayın Yönetmenimiz Mehmet Y. Yılmaz’ın aylarca başının etini yediğim günler dün gibi aklımda. Yıllar boyu yönettiğim internet versiyonunda teknik ekibim olmadığı için kendim kodlamak zorunda kaldığım içerik yönetim sistemi, reklam sunucusu, veritabanı, tasarıma ait o hiç bitmeyen uyumluluk çileleri de öyle.

Tanıştığım, yazıştığım binlerce okur da cabası.

Kaç kişi fark etmiştir bilmem ama Radikal gazetesi Türk medyasında veritabanı kullanan, üyelik hizmetini başlatan, bülten yollayan, okurlarına profil sayfası oluşturan, profil tabanlı reklam sunucusuna sahip, haber ve köşe yazılarına yorum imkânı sunan, içeriğini kategori bazında özelleştirme fırsatı sunan ve kendi içindeki puanlama sistemiyle oyunlaştırma altyapısını hayata geçiren Türkiye’deki ilk gazete sitesidir (üstelik 90’lı yılların sonlarında). 2007’de üstümden ‘attığım’ site sorumluluğunun ardından bu ayrıcalıkların bazıları yok oldu ama olsun. Yine de denemeye cesaret etmekten hiç yılmadık.

Değiştirmeyen değişim

Radikal ilk gününden bu yana insan ve bütçe yetersizliğine rağmen güzel bir şeyler yapma hevesindeki habercilerin gurur tablosu oldu. Pek çok büyük ismi ağırladı, pek çok ismi büyüttü. Farklı sebeplerle çoğuyla yollar ayrıldı ama artık neredeyse bölünemeyecek kadar küçüldüğü haliyle bile gündem yaratmayı, ses getirmeyi başardı.

Malumunuz Radikal 21 Haziran’da; yani 3 gün sonra basılı yayınına son verip yoluna web sitesinden devam edecek.

Satış rakamları ve web sitesinin ziyaretçileri üstünden konuşursak şunu söyleyebiliriz: Yeni düzende neredeyse hiçbiriniz için bir şey değişmeyecek. Çoğunuz zaten bizi web sitemizden, mobil uygulamalarımızdan, sosyal medya hesaplarımızdan takip ediyordunuz. Yine de bu ‘radikal’ karar dijitale çalan devrimci ruhuyla alınmış değil. Kâğıda basılı bir yayın olarak kalmak için çok mücadele verildi.

Özetle 21 Haziran 2014 kâğıda basılı okuyabileceğiniz son Radikal’in günü. Her açıdan arşivlik bir sayı olacağı kesin.

Ve konuşacak, düşünecek çok şey var.

Alışkanlıkların gücü
20. yılımı doldurduğum gazeteciliğin son dönemlerini insanların neden basılı bir gazete aldığını düşünerek geçiriyorum. Daha güncel, daha zengin içerikli, daha ulaşılabilir ve en önemlisi ücretsiz bir alternatifi olmasına rağmen en az 10 saatlik (yani bugünün karşılığıyla: bayat) haberlerden oluşan, güncellenme ihtimali olmayan bir mecraya para vermeyi sadece bir şeyle açıklayabilirsiniz: Alışkanlıklar.

Bu sadece okura ait bir alışkanlık da değil ama biz önce o tarafla başlayalım.

Bugün gazeteler 40 yaş ve üstü (yani gazete alınan evlerde büyümüş), apartmanında servis yapan bir görevliye sahip bir kitleyle özdeş. Yıllardır yeni gazete okuru yaratılamıyor. Her gün yüz binleri içine çeken sosyal medyaya baktığımızdaysa dinmek bilmez bir haber açlığı görüyoruz. Hiçbiri de gidip gazete almıyor. Dijital ile tetiklenen, dijital ile sonlanıyor. Medyanın sektörel alışkanlıkları da etkili elbette. İyi de bunca masrafa, daralan gelir kaynaklarına ve umut vermeyen geleceğe rağmen bunca gazetenin ısrarla baskıya devam etmesini sadece alışkanlıkla açıklayabilir miyiz?

Orada da reklam alışkanlıkları su yüzüne çıkıyor. Gazete ve dergilerin reklam departmanlarını bir kenara koysak bile varlık sebebi basılı yayın reklamları olan çok güçlü reklam ajansları ve medya planlama şirketleri var. Bu mekanizmanın en büyük garantisi onlar. Her yayın da bu pastadan bir dilim kapma derdinde doğal olarak.

Ve tabii ki gazeteci alışkanlığı... İnterneti en çok kullanan meslek grubu olmasına rağmen bir kâğıdın üstünde imzasını, yazısını görmek kendine gazeteci diyen hemen her habercinin hayalidir. İnternet haberciliği bizde işsiz kalmış gazeteci mesleği olarak görünür. İlk fırsatta kapağı tekrar bir gazeteye atar çoğu.

Sonuca gelirsek; bu benim Radikal logosuyla basılan son yazım. Bundan sonraki yazılarımı sadece bir ekran üstünden okuyabileceksiniz. Benim açımdan değişen bir şey yok. Ama algı ve alışkanlıkların bu kadar belirleyici olduğu bir düzende ‘müessese adına’ işlerin hiç de kolay olmayacağı ortada.

Suya ilk biz düştük ama kabaran deniz karada bıraktıklarımızı da er geç yanımıza getirecek. 

Hayırlısı olsun.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp