Top
Defne Eraslan

Defne Eraslan

defne.eraslan@gmail.com

30/11/2015

İntihar: Seçim mi, tepki mi, belirti mi?

Geçen hafta , Türkiye Psikiyatri Derneği, Ulusal Kongre sırasında intihar ve depresyon konusunda bir basın bülteni yayınladı*.

Ne zamandır aklımda olan bu önemli konuyu bu bahaneyle yazmak istedim.

Güvenlik kameraları, cep telefonları insanların en mahrem anlarının görüntülenebilmesini sağladı. İntihar da sansasyonel bir şey olduğu için kendini öldüren ya da öldürmeye teşebbüs eden kişilerin haberleri, resimleri, videoları sosyal medyada ve basında bol bol yer alıyor. Bu haberleri bir sürü insan izliyor, bakış açılarına göre yorumluyorlar.

Bazıları, intiharı "boş ve kötü bir dünyada daha fazla var olmamak için yapılmış bir seçim" olarak görüyor. Onlara göre hayat anlamsız, o yüzden intihar edilebilir. İntihar eden kişiler de bunu yapmayı göze alabilen cesur insanlar. Diğer insanların böyle bir seçimi sorgulamaya ya da önlemeye hakkı olmadığını düşünüyorlar.

Başkaları ise, intiharı, çok üzücü şeyler karşısında verilmiş bir tepki olarak görüyor. İntihar eden her kişide, "kim bilir ne kadar kötü şeyler yaşadı ki ölüm tek tercih olarak kaldı?" diye düşünüyorlar. Burada intiharı biraz romantik son bir tercih olarak gören bir bakış açısı var.

Biz psikiyatristler ise, nadir vakalarda, intiharın seçim veya tepki olabileceğini kabul ediyoruz. Ama bunların hepsinden daha çok, bir belirti olduğunu çok iyi biliyoruz.

Araştırmalar, intihar eden kişilerin yüzde 95'inde bir psikiyatrik bozukluk olduğunu gösteriyor. Bunların yüzde 80'i depresyon, yüzde 10'u şizofreni ve yüzde 5'i bunama tanısı alıyor.

Şimdi kimileri diyecek ki, "Zaten hayatı anlamsız ve kötü  bulan bir kişi, ya da bir şeye çok üzülmüş bir kişi depresyondadır. O yüzden intihar ediyor işte."

Ben de onlara şunu diyorum: Hayır efendim, hayatı anlamsız ve kötü bulan, ya da bir şeye çok üzülmüş bir kişi, depresyonda değil, üzgündür. Üzüntü ile depresyon aynı şey değildir. Üzüntü normal bir tepki, depresyon bir  hastalıktır. İntihar düşünceleri de depresyonun en önemli ve en ciddi belirtilerinden birisidir. Depresyon geçiren kişilerin üçte ikisi intiharı düşünür, %10-15'i de intihar eder.

Bizim işlerimizden birisi de, intihar girişiminde bulunmuş kişilerin bu olaydan sonraki tedavilerini planlamaktır. Dolayısıyla her psikiyatrist,  intihar etmiş belki yüzlerce,  belki binlerce kişiyle "o an" hakkında konuşmuştur. Depresyondaki hastalarımızı da sayarsanız, bu düşünceyi aklından geçirmiş bir sürü insanı tanıdığımızı tahmin edersiniz.

Benim intihar düşünmüş ya da etmiş kişilerden öğrendiğim iki önemli şey şudur:

Birincisi, intihar eden kişilerden hayatta kalanlar, çok büyük oranda pişman olurlar. Burada sadece anlık bir kararla intihar etmiş ya da bir yakınına mesaj vermek için bu yolu seçmiş kişilerden bahsetmiyorum. Ciddi girişimlerde bulunmuş , belki de rastlantı sonucu kurtarılmış kişiler bunlar.  Yani, bazılarının seçim dediği şeyden kısa süre sonra, intihar eden kişiler bu "seçim" lerinden vazgeçerler. İntiharını tamamlamış kişilerde yüzdeleri belki biraz farklı bulabilirdik, ama temel gerçek çok değişik olmazdı:  İntihar, kısa süre sonra pişman olunacak, ama geri dönüşü olmayan bir eylemdir.

İkincisi, depresyon tedavi edildiğinde intihar düşünceleri düzelir. Yani intihar bir seçim olsaydı, ya da kötü bir dünyaya, kötü olaylara verilen bir tepki, depresyon tedavisiyle düzelmezdi, öyle değil mi?

Doğru tedavi ile düzelebilecek bir belirtiyi yüceltmek ve romantik bulmak, böyle bir fikri olan kişileri yüreklendirmekten başka bir işe yaramaz**.  "Aklıma ölüm gelmeye başlayınca yardım istemeye karar verdim", depresyondaki kişilerden sık sık duyduğumuz bir şeydir. İntiharı normal, hatta cesurca bir şey gibi göstermek, bu insanların tedavi olma için tek motivasyonlarını da yok etmek anlamına gelir.

Umarım, intiharı yücelten, romantik bulan, intihar görüntüleri paylaşan kişiler, bunu yaparak aldıkları sorumluluğu bir gün anlayabilirler.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp