Top
Defne Eraslan

Defne Eraslan

defne.eraslan@gmail.com

12/10/2015

Nasıl Aziz Sancar olunur?

            Mardin'in Savur ilçesinde, ailesinin yedinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Annesi de, babası da okuma yazma bilmiyorlardı. İlk ve orta eğitimini  Mardin'de tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesini birincilikle bitirdi. Lise yıllarında futbolla da ilgiliydi, ama boyunun kısalığı nedeniyle yeterince iyi oynayamayacağına karar verince, futbol sevdasından vazgeçti. İki sene memleketinde pratisyen hekimlik yaptıktan sonra, Amerika'ya gitti.  DNA ile ilgili ilk buluşunu daha doktora öğrencisiyken yaptı.  Neredeyse 45 senelik uğraşının sonunda, geçen hafta, Türkiye'den birinin bilim alanında ilk Nobel'ini aldı.

            Cumartesi günü yaşanan korkunç terör saldırısı, yine hevesimizi, mutluluğumuzu kursağımızda bıraksa da, Türkiye'de birkaç gün, Aziz Sancar'ın başarısının yarattığı heyecan ve gurur ile geçti. Bu sevinç dalgası içinde hangi alanda çalışırsak çalışalım, birçoğumuz, hayattaki amaçlarımızı ve sonuçlarımızı sorguladık. Aziz Sancar gibi, Orhan Pamuk gibi, hayatlarını adadıkları alanda en iyisi olmayı başaran kişilerin özelliklerini, farklarını anlamaya çalıştık. Kendimiz Nobel alacak gibi olmasak da, başka Aziz Sancar'lar nasıl yetişir düşünmeye başladık.

            Bugün, hayatı hakkında anlatılanlardan* edindiğim bilgilere dayanarak, Aziz Sancar'ı Nobel'e doğru götüren özelliklerin büyük olasılıkla neler olduğu hakkında yazmak istiyorum.

            Aziz Sancar'ın zeki bir çocuk olduğu, ortaokuldan Tıp Fakültesi birinciliğine kadar giden eğitim sürecinin başarısından zaten belli. Ama dünyada ve Türkiye'de birçok zeki insan, birçok zeki doktor var. Eminim zeka puanı ondan daha yüksek, ama istediği halde kayda değer bir başarısı olmayan birçok kişi vardır.

            Aziz Sancar'ın başarısındaki diğer unsur da, doktora döneminden itibaren çalıştığı Amerika'nın ona sağladığı, bilimsel düşünce ve çabayı teşvik eden iklimdir mutlaka. Ama orada doktora yapan herkes Nobel alamadığına göre, işin içinde zeka ve uygun ortamdan fazlası olmalı.

Peki, nedir Aziz Sancar'ı özel yapan?

Çalışkanlık ve üretkenlik: Nobel, Aziz Sancar'ın aldığı birçok ödülden sadece birisi. Uzun meslek yaşamı boyunca, Aziz Sancar, 400'ün üzerinde makale, 40'a yakın kitap yayınlamış. Makaleleri olağanüstü atıf sayılarına ulaşmış, yani, birçok başka bilim adamının referans aldığı, çok değerli araştırmalar. Doktora döneminden beri, birçok buluş yapmış. Kısacası Aziz Sancar, durup durup çok ilgi çekici bir fikir ortaya atmış değil. Nobel'e giden yolda, belki binlerce saatini laboratuvarda geçirmiş.

Birçok kişi, yaratıcı fikirlerin insanın aklına birden bire, öylesine geliverdiğine inanıyor. Oysa ister rüyanızda gördüğünüz bir tek şeye dayanarak olağanüstü bir kitap yazın, ister Newton gibi başınıza elma düşmesiyle yerçekimini bulmuş olun, esinlenme anları, dakikalar içinde ortaya çıkıyor gibi görünse de, ondan önce çok uzun seneler öğrenerek, üreterek o gelecek olan esine hazırlanmış olmanız gerekiyor.

Doğru hedefler, gerektiğinde vazgeçmeyi bilmek: Aziz Sancar, futbol konusunda istediği noktaya ulaşamayacağını anlayıp vazgeçmeseydi, belki şimdi, adını sanını bilmediğimiz eski bir sporcu olabilirdi.  Hayatta herkes, alanında en başarılı olmak zorunda değil. Ama tutkuyla bağlanacağın ve çabayla daha iyi olabileceğin başka bir alan varsa, yeterince iyi olmadığın alandan vazgeçebilmek büyük bir meziyet. Aziz Sancar da, çok sevdiği, fena da oynamadığı halde futboldan vazgeçebilmeyi başarmış.

 

Sebat: İsterim ki, Aziz Sancar ile önümüzdeki günlerde yapılacak röportajlar, onun etnik kimliği, siyasi görüşü  gibi saçma sapan konulara odaklanmak yerine onun nasıl çalıştığına , başarısızlıklarının karşısında nasıl bir tavır aldığına odaklansın. Aziz Sancar'ın, çevrenin kendine koyduğu engellerden yılmayan, inatçı bir kişi olduğunun en büyük kanıtı, sosyal ve ekonomik olarak çok şanssız başladığı eğitim hayatında bu noktalara gelebilmiş olması. Son zamanlarda, eğitim ile ilgilenen uzmanlar, başarıya uzanan yolda, sebat ve inatçılığın  zekadan ve dış dünyanın bize sunduğu koşullardan çok daha önemli olduğunu ısrarla vurguluyorlar. Çok zeki olabilirsin, meslek hayatının başlarında çok parlak da görünebilirsin. Ama başarısızlıklar, engeller, zorluklar karşısında hemen havlu atarsan veya birkaç küçük zaferden sonra ilgi ve hevesini kaybedersen alanında en iyilerden olamazsın. Küçük bir köyden gelip, Amerika gibi büyük bir ülkede göçmen olmanın zorluklarını yenmek bile başlı başına bir başarı. Bu konuda Aziz Sancar'ın inatçılık ve tutarlılığını örnek almayı öğretmeliyiz çocuklarımıza.

                                                      ***

Herkes mesleğinde en iyi olmak zorunda mı? Değil. Nobel almayan yazarlar ve bilim adamları başarısız mı? Kesinlikle hayır. Ama sevdiğin şeyi daha iyi yapmak istiyorsan, ilk engelde küsüp "benim hakkım aslında bundan daha iyisi" diye düşünerek bir kenarda keşfedilmeyi bekleyerek hiç bir şey elde edemezsin. Nobel'le taçlansın ya da taçlanmasın, hiç bir başarı insanın kucağına gökten düşmüyor. Aziz Sancar'ın yaptığı gibi, gerçekçi hedefler belirlemek, çok ama çok çalışmak ve de zorluklar karşısında arada geri adımlar atman gerekse de yılmamak gerekiyor.

*https://www.youtube.com/watch?v=fGzC_XLYS8k 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp