Top
Berrin Karakaş

Berrin Karakaş

karakasberrin@gmail.com

27/12/2012

Çerçeve...

2011 sonlanırken Erdoğan yeni yıl mesajında şablon gereği önden Uludere’de ve Van depreminde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletine başsağlığı dileklerinde bulunuyor, hemen ardından ‘Kalplerine husumet ve fitnenin karanlığı çökmüş odaklar’a karşı uyarı geliyordu: “Her zaman olduğu gibi 2012’de de o odaklar milletin uhuvveti karşısında eriyip gidecektiler.”

Yeni senede umutlar çoğalsın dilemişti Başbakan, barış tüm dünyada egemen olsun dilemişti. Dostluk, dayanışma, kardeşlik duyguları dolsun…

Bu huzurlu tahakküm çerçevesine sığmamış ODTÜ öğrencileri için “Şuralara dev ekranlar koyun da Göktürk 2’nin fırlatılışını izleyelim demeleri gerekir” diyen Başbakan’ın dev ekranını şuraya koyup izlesek 2012’yi, kaç sahne görürüz söz konusu umuda dair, dostluğa, dayanışmaya, barışa dair? Ki ekrana gerek yok, sağımız solumuz ‘sahne’. Başbakanından polisine aynı arzu yönetimleriyle iktidarın, sahnedeyiz.

2012’den bende yer eden son sahne, aralığın ilk haftası Ankara’da izlediğim; sonu ‘kopuş’a varmış ‘Kürt Meselesinin Çözümüne İlişkin Algılar, Aktörler ve Süreç’ başlıklı konferansın düzenlendiği otelin hemen yanındaki Mardin Kebapçısı’nda. Baş köşeye asılı fotoğrafı merak edip “Bu kim” diye sorduğumda; “O öldü” demişti cevap olarak garson. “Kim?” sorumun cevabı böyle gelmişti: “Öldü...” Bir kimlik belirleyen olarak bu ölüm, nasıl bir ölümdü?

Fotoğraftaki Emrah Gezer’di. Üç sene önce bugün, Ankara’da bir barda, bir Kürtçe aşk şarkısı söylediği için eski özel harekâtçı, polis memuru Serkan Akbulut’un beylik silahından çıkan kurşunla, yanındaki kadın arkadaşı Sinem Uludağ’ın “Erkek değil misin bildir hadlerini” ‘erkeklenmelerinin’ de sonucuyla öldürülmüştü. 29 yaşındaydı. Davanın sonucunda Kürtçe şarkı tahrik sebebi sayılmış, Akbulut 19.5 yılla cezalandırılmıştı. Azmettirme suçuyla yargılanan Sinem Uludağ, serbest bırakılmıştı.

Türk polisi sayesinde evladından geriye çerçeveli bir fotoğraf kalmış nice babadan biri Cemal Gezer, 2009’dan bu yana 90 kilodan 60 kiloya düşmüştü. Anne artık sokaklarda kaybolur olmuştu. Evlat acısı yetmezmiş gibi, neredeyse iki sene boyunca tehdit niyetine işkence sesleri dinletilmişti telefonlardan. Temyiz talebi reddedilse de vazgeçmeyeceğini anlatıyordu Cemal Gezer. Elinde deste deste A4 kâğıtlarında kararlar, yeni bir dava açacağını söylüyordu, çok büyük bir dava: İçişleri Bakanlığı’na, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, Polis Akademileri’ne, Polis Kolejleri’nin bütün yetkililerine.

Çünkü anlamak istiyordu 15-16 yaşında çocuktan nasıl katil yaratıldığını, bu nefreti anlamak istiyordu.

Yakın zaman önce bir polisin hayallerinin ne hale geldiğinin acıklı bir örneği olarak Polis Dergisi’nden kopyalayıp bir kenara yapıştırdığım bir yazıda “Eğitimlerde öğretilen savunma, karşı taarruz, atış şekilleri, vs. bilgiler refleks haline gelmektedir” yazıyordu bir polis. Hayallerin de ayrı bir önemi vardı verilen tepkinin biçiminde. Hayallerin oluşmasında kendinden öncekilerin anlattıklarının da payı vardı.

Bu polisler, kendilerinden öncekilerden nasıl hikâyeler dinlediler? 80’lerden bütün gücüyle geri dönmüş muhalif düşmanı devlet çerçevesi, neden evlatların bir çerçeve içine hapsedildiğinin de resmi olsa gerek.

İki gün önce polisin Diyarbakır Sur’da sırtından vurarak öldürdüğü bir başka genç Özgür Arda vesilesiyle yaptığı basın toplantısında Diyarbakır İHD’nin paylaştığı rapora göre dört yıl içinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde güvenlik güçlerince yargısız bir şekilde öldürülmiş sivillerin sayısı 180, yaralıların 312.

ODTÜ’de olanlardan sonra polislere teşekkür eden Başbakan bu yüksek rakamların sebebini yeterince açıklıyor olmalı. Aynı Başbakan Roboski katliamı sonrası da Genelkurmay’a teşekkürlerini sunuyordu hatırlarsanız, ki unutmamalıyız kalbimiz kurumasın diye. Hatırlatmak için bir de, çerçeveye sığmayanları...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp