Top
Berrin Karakaş

Berrin Karakaş

karakasberrin@gmail.com

25/12/2010

Tebessüm şehri Pursaklar

Ankara Esenboğa Havaalanı’na az kala büyük elektrik trafosuna yazılı ‘Pursaklar Tebessüm Şehri’ yazısını görünce iki full günü Ankara’da geçirmenin etkisi sandım önce. Kafamı sağa çevirince bir ‘Tebessüm’ ibaresi daha gördüm. Devasa harflerle ‘Tebessüm Çarşısı’ yazıyor. 2011 yılında gösterime girecek ’Şirinler” filminin promosyon çalışmaları gibi bir şey miydi bu? Ne sürreel bir dünyaydı! Şoför arkadaş son on yıllık gelişmesini özetleyiverdi bir çırpıda Pursaklar’ın. Biraz abarttı sanki. “Huu’cular varmış burada. Geceleri öyle sesler geliyormuş” bile dedi. Bir zamanlar Ankara’nın uzağında şirin bir köy iken son on yılda gelişe gelişe bitirememiş kendisini Pursaklar. İstanbul topraklarına varır varmaz ilk iş, Ankara havasının üzerime sinmesinin de etkileriyle sanırım, araştırmacı ruhum sınır tanımadı ve Pursaklar Belediyesi’nin resmi sitesinde tıklanmadık başlık bırakmadım. Belediye Başkanı Selçuk Çetin’in yaptırdığı ’Rotamız Türkiye’ başlığına sahip dört kısımdan ibaret ve tekmili birden Pursaklar’ı anlatan belgeselin her kısmını tek tek seyrettim. Sanırım karşımızda yine bir kentsel dönüşüm acuzeliği vardı. Köy iken belde, belde iken ilçe olan Pursaklar belli ki gözünü ilçeden il olmaya dikmiş. Hayvan barınağından, sırtında ‘Tebessüm şehri’ yazan eşofmanını giymiş koşturan insanların olduğu spor salonuna, şehitlikten hamama yok yok Pursaklar’da. Fatih Sultan, Necip Fazıl, Mimar Sinan ve Ayyıldız isimli parklarıyla nasıl da yeşil diye anlatılıyor belgeselde. Kendisine mikrofon uzatılmış bir dedecik “Çimler biraz sarı ama” demeye çalışırken belgeselci kızın atlayıp coşalak bir halde “Ama parklar şahane!” müdahalesi, neden tebessümü hak ettiğini gösteriyor bu ’şehrin’ sanırım. İsterim ki kentsel dönüşüm üzerine çalışan arkadaşlar Pursaklar’a da bir uğrasınlar. Keza beni bütün şirin köyler Pursaklar’a dönecekler şekli bir korku sardı. Vardı da, arttı diyelim.

Batuman’dan öğrendiklerim: Hesap Puşkin’e!

Elif Batuman’ın ‘Ecinniler Rusça Kitaplar ve Onları Okuyanlarla Maceralar’ isimli kitabını bitirdim ve çok eğlendim. ‘Akademik tık tık tık’ buhranına kapılmadan, güle eğlene okunulan bir kitap. Ve Elif Batuman da öyle görünüyor ki, yazdıkları kadar eğlenceli biri. Umut Sarıkaya’nın tabiriyle “Gezerim onunla ben”. Kendisiyle yaptığım röportajı çok yakında okuyacaksınız gazetemizde. Röportaj öncesi kitaptan öğrendiğim bir-iki ‘Aaa hiç bilmiyordum’ bilgiyi paylaşmak istedim. 1933 tarihli ‘King Kong’ filminin yönetmeni Merian C. Cooper, 1923’te yapım işine girmeye karar verdikten sonra ilk iş ‘Tehlike, macera ve doğal güzellikler aramak üzere’ Türkiye’ye geliyor ve Bahtiyar aşiretinin İran’a yaptığı göçü filme alıyor. Filmin adı; ‘Çayır: Bir Milletin Yaşam Mücadelesi’. Kitaptaki en eğlenceli bilgilerden biri de bizdeki ‘Parayı da babam öder artık!’ sözünün Rusça’da kullanılan Puşkin versiyonu. Ruslar böyle durumlarda ‘Parayı da Puşkin mi ödeyecek?’ diye sorarlarmış. Yakışır. Batuman kitabını; “Eğer bugün yeniden başlayabilseydim yine edebiyatı seçerdim. Dünyada ya da evrende yanıt diye bir şeyler varsa eğer, bence onu bulacağımız yer burasıdır yine… “ diye bitiriyor. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte seviyorum kendisini.

Araba ötüşüne çare Bazı arabalar bildiğiniz gibi emniyet kemeri takmadığınız surette ötüyor. İnsan bu sese çok sinirleniyor. ‘Ötme ötme ötme!!!’ diye diye emniyet kemerini takıyor. Sesi duyduğunda komut alıp peynire giden kobay faresi misali, insan da böyle eğitiliyor. İnsan çünkü, bağımsız, temelinde özgürlük var. Bu yüzden kemerlenmeyi sevmiyor. İnsanın hayvan tarafları ona özgür olmasını söylüyorlar ve yaman bir çelişki çıkıyor ortaya. Özgür ruhu dur durak bilmeyen, ama hayvandan farklı olarak düşünce gücüne sahip olan, bu gücün etkisiyle kemeri arkadan dolandırmak suretiyle öten arabayı kandırabiliyor insan. Yeniyor makineyi. Bu kez de lakin, sırttan bir şey çekiştiriyor sanki. O da sinir bozuyor. Şöyle rahat rahat yaslanamıyor arkaya. Kemer batıyor, kıyafetlerde iz yapıyor vs. Makine direnmeye devam ediyor. İnsanoğlu da öyle. Öyle ki bir cin fikir geliştirerek tek parça halinde satılan emniyet kemeri tokasını takıyor sadece gerekli bölüme ve susturuyor ötüşü. Dut yemiş bülbül oluyor araba. İnsanoğlunun zekası yeniyor makineyi. Türk’ün kafa, mesele özgürlük olunca, sağlam çalışıyor…

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp