Top
Berrin Karakaş

Berrin Karakaş

karakasberrin@gmail.com

06/12/2012

Kapitalizme eziyet etmek lazım biraz

Meşhur AKP istişare toplantılarında bu hafta yine hakkı dolamıştı Recep Tayyip Erdoğan, diline; “Haklının ve hakkın diliyle konuşmak zorundayız!”

Monokl Yayınları’nın düzenlediği Demokrasiler Çağında Uygarlık Konferansı’nın katılımcılarından, kahve arasında sohbet ettiğim İtalyan filozof, bir dönem Avrupa Parlamentosu’nda milletvekilliği de yapmış Gianni Vattimo sohbetin sonunda “Herkese şunu öğretmek istiyorum” diyordu; “Hakikati kimin söylediği çok önemli. Kime yaradığı…”

Cumartesi günü yaptığı sunumda denetim ve güvenlik politikalarının gitgide daha baskıcı ve görünür olduğu bir dünyada “Hangi metafizik, hangi ihtiyaç?” diye soruyordu Vattimo. Günümüzde kiliseler, devletler, resmi bilim ve etik inanılırlıklarını yitirirken, vicdanları bir kez daha birleştirici ve mutlak ilkeler aracılığıyla denetlemeye çalışıyorlardı. Bir yanda tarihin kazananları yetkinlerin metafiziği vardı, bir yanda kaybedenleri yoksunların. Hangisiydi ihtiyaç? Dünyayı olduğu gibi muhafaza etme felsefe ve arzusundaki kazananlarının metafiziği mi, yoksa alternatif arayışındaki kaybedenlerin, ‘zayıfların’ yani metafiziğin ve kapitalizmin atıkları yoksulların, azgelişmiş devletlerin, faydasız hissedarların, dünya nüfusunun dörtte üçünü oluşturan varoşların, savunmasız işçilerin, hatta Amerikan üniversitelerinden uzak edilen analitik olmayan filozofların metafiziği mi?
Bir mutlak değer olarak ‘demokrasi’nin Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da sağladığı ‘özgürlükleri’ hatırlatarak “Uluslararası toplum terimlerine çok fazla güvenmeyin. Kutsal bir tez gibi görünse de ideolojik olanı örtbas etmek içindir ” diyordu Vattimo. Aynı mutlak hevesi, sözde ekonomik yasalar için de geçerliydi. Keza ekonomistler de artık bilim adamıydı. Ve bilim, pahalı laboratuvarlarda eczacılık yerine yeni silahlar için çalışıyor, sıtma gibi yoksul hastalıkları yerine zengin hastalıklarına çare arıyordu. Özel ve kamusal kaynaklara bel bağladığından bilim adamları, iktidarla ilişkilerini sıkı tutmak zorundaydılar.

Vattimo’ya göre bugünün en büyük anlamı farklılıktı ve Nietzsche, Tanrı’nın ölüm ilanına bir de davet eklemişti: Artık birçok Tanrı’nın boy göstermesini isteyeceğiz. Her noktada. İktidarlar ancak çok sayıda başka metafiziği tanırlarsa, kendi aralarında tartışma koşulları yaratırlarsa tanınabilirler. Evrensel hakikat her şeyin temelinde ve başlangıcında değildir ancak serbest uzlaşım aracılığıyla amacına ulaştırılabilir.

‘Politikanın bilimsel ve rasyonel gerekçelerle değil yorum, tarih ve olguya dayanarak temellendirilebileceğine inanan iki hermeneutik komünist’ Vattimo ve Santiago Zabala ortak kaleme aldıkları, Castro, Chavez, Lula ve Morales’e ithaf ettikleri ‘Hermeneutik Komünizm: Heidegger’den Marx’a (Monokl Yayınları) kitaplarında “Tarihin kazananları dünyanın olduğu gibi korunmasını arzularken, kaybedenler farklı bir yorumu yani hermeneutik komünizmi talep ederler” diyor ve 21’inci yüzyılın komünizmini temsil eden en iyi bölge olarak Güney Amerika’yı gösteriyorlar. Bu çerçevede geliştirdikleri ‘zayıf düşünce’yiyse filozofun nesnel dünyayı dayatarak değil, tersine ‘onun yapılarını zayıflatarak başarı kazandığı çok güçlü bir zayıflık teorisi’ olarak açıklıyorlar. Ve zayıf düşünce, Heidegger’in ‘Varlık’, Derrida’nın ‘Felsefenin kıyıları’, Walter Benjamin’in ‘Ezilenlerin geleneği’ izinde ilerliyor.

‘Hermeneutik Komünizm’ kitabını Bush’un ikinci kez seçildiği 2004 ve Obama’nın Afganistan’daki asker sayısını arttırdığı 2010 yılları arasında yazmışlardı Vattimo ve Zabala. Vattimo’ya 2011’de Tahrir’den başlayıp Wall Street’e uzanan yeni hareketlerin ‘zayıf düşünce’nin zaferi olup olmadığını sorduğumda “Maalesef” diye başlıyor söze, ardından devam ediyor; “Ama yine de kendisini bilimle meşgul kılıp biricik olduğunu iddia eden düşünceye karşı hareketlerdir bunlar. Fedakârlık yapalım diyen, bilim aracılığıyla ilerleyen bir ekonomiye de başkaldırırlar. Zayıf düşünce mutlaka devrimci düşünce değilse de bir yandan da öyledir. Hakikat aslında bir durumdur. ‘Olay yoksa yorum vardır’ der Nietzsche. Bu düşünceyi kabul ediyorum. Olay olarak bize anlatılanlar aslında oluşturulmuştur, yapılandırılmıştır.”

Vattimo’ya göre politika tanımlayan güçler paralel bir ayaklanma ile alt edilemeyecek kadar güçlü, şiddetli ve baskı bu kadar büyükken büyük devrim çağrıları değil günümüzde gereken. Keza hermeneutik komünizm hem gelişim iddialarınıhem de genel devrim çağrısını bir kenara bırakır. “Türkiye dahil Avrupa ülkelerinde, tüm dünyada olacak bir devrim beklenmiyor artık. Kapitalizme eziyet etmek lazım biraz. En azından doğal enerji ve ekoloji üzerine yaptığı kötülüğü sınırlamak lazım” diyor.

Geleceğin savaşlarının Fukuyama, Kagan gibi filozofların iddia ettiği gibi devletler arasında değil, devletler ve kıyılara itilmiş halklar arasında olacağını söylüyor Vattimo. Bu savaşın uzundur başladığını söylediğimde Ortadoğu’yu gösteriyor. “İsrail’le Filistin arasında savaş var deniyor ama Filistin bir grup ve devletleşen bir İsrail’le savaşıyor” diyerek devam ediyor; “Filistinliler de baskı gören bir sınıf. Esasen zenginler ve fakirler arasında bir savaş var. Bazen kılık değiştiriyor. Mesela Amerika uluslararası cemaatte başrolde. Sınıf savaşları artıyor. Hükümetler şehir gerillaları için gitgide daha fazla silah satın alıyorlar. Berlin Duvarı’nın yıkılışından beri yeni bir dünya başladı. Amerika terörizmle savaştığını söylüyor. O teröristler işte, ezilen sınıflar ve şu anda ortaya çıktılar. İşte bu yüzden komünizm gerekiyor.”

“Devletler arası savaş yok ama Suriye’yle bir savaşa doğru gidiyoruz biz” dediğimde, Libya örneğini veriyor Vattimo. “Batı Libya’da ne yapmak istediyse Suriye’de de aynısını mı yapmak istiyor acaba?” diye soruyor. Halkları kurtarmak adına gerçekleştirilmiş bir işgal. Yine de söz konusu Suriye olunca bir şeyler söylemenin o kadar kolay olmadığını geçen sene sanal alemde yayılan yardıma muhtaç Suriyeli lezbiyen haberinin gerçekte İskoçya’da yaşayan bir erkekçe yayıldığı örneğiyle veriyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp