Top
Ahmet İnsel

Ahmet İnsel

ahmet.insel@radikal.com.tr

07/11/2014

10 yıl sonra Avrupa Yeşilleri yeniden İstanbul'da

10 yıl önce, Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu, grup toplantısını İstanbul’da yapmıştı. AB’nin Türkiye’ye üyelik müzakereleri için yeşil ışık yakmasına birkaç ay kala, grup toplantısını Türkiye’de yaparak dünyaya Türkiye’yi Avrupa’nın bir parçası olarak gördükleri mesajını veriyorlardı. İstanbul’daki grup toplantısında Daniel Cohn-Bendit’in konuşmasında kullandığı bir formül, toplantıya damgasını vurmuştu: “Boğaziçi Devrimi”.

Cohn-Bendit, o dönem üst üste çıkarılan AB ile uyum paketlerini, Kıbrıs konusunda ani bir tavır değişikliğiyle Annan Planı’nın desteklenmesini, AB’ye üyelik iradesinin güçlü biçimde AKP hükümeti tarafından savunulmasını bir “devrim” olarak tanımlıyordu. Her zamanki heyecanıyla bunu Avrupa ve Asya kıtalarının buluştuğu Boğaz’da, İstanbul’da simgesini bulan büyük bir demokratik dönüşüm hamlesi olduğunu belirterek, buradaki gelişmelerin Avrupa Birliği’ne de son derece olumlu etkileri olacağını iddia ediyordu. Daha sonra Yeşiller Grubu milletvekillerinin Avrupa Parlamentosunda “Türkiye’ye Evet” pankartlarını açmasının resmi, 2004 Aralık ayında alınan müzakerelere başlama kararının simgesi oldu.

Aradan 10 yıl geçti. Cohn-Bendit, Tayyip Erdoğan’ın Brüksel’de AP grup başkanlarıyla 2014 Ocak’ında yaptığı toplantıda, Erdoğan’a son derece sert eleştiriler dile getirdiğini kendisi bir radyo konuşmasında anlattı. Erdoğan’a kendisi ve çevresi hakkındaki yolsuzluk iddialarını soran Cohn-Bendit’e Erdoğan’ın yanıtı, yapılan yolların, köprülerin, barajların yolsuzluklar olsaydı gerçekleşmeyeceğini iddia etmek olmuş. Cohn-Bendit buna Çin ve otoriter kapitalizm örneğini kendisine hatırlatarak yanıt vermiş.

2011’den itibaren AKP hükümetinin icraatlerine karşı giderek artan eleştirel bir tavır alan Avrupa Yeşilleri’nin Erdoğan ve AKP iktidarı hakkındaki genel kanaatini yansıtıyordu Cohn-Bendit’in sert çıkışı. Ayrıca bu konuda yalnız değildi. Muhafazakarların daha ılımlı olduğu ama diğer bütün grup başkanlarının son derece sert eleştiriler yönelttiği bir toplantıyla karşılaşmıştı Türkiye Başbakanı Brüksel’de.

10 yıl sonra bugün, Avrupa Yeşiller Partisi, altı ayda bir yaptığı konsey toplantılarının yirmi birincisini gene İstanbul’da yapıyor. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek ve iki gün sürecek toplantıda bir taraftan Yeşiller Partisi’nin kendi konsey gündemleri ele alınacak, buna paralel olarak da Türkiye ve bölge sorunlarının ele alındığı konferans ve tartışma oturumları düzenlenecek. Özellikle Nükleer Tehdit ve Akdeniz’de İşbirliği Paneli, YSGP’nin anti-nükleer çalışma grubunun katkılarıyla yapılacak. Bunun yanında Türkiye’nin çeşitli yörelerinde yerel mücadeleler sürdürmekte olan ekoloji hareketlerinin temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşecek olan Ekoloji Hareketleri ve Yeşil Siyaset Forumu dikkat çekiyor. Ayrıca emek, kadın ve LGBTİ hareketlerinin temsilcileri ile Avrupa Yeşiller Partisi ve Avrupa Parlamentosu Hür Avrupa/Yeşiller Grubu eşbaşkanları, milletvekilleri buluşacaklar.

Pazar günü ise kaya gazı sorunu etrafında Heinrich Böll Vakfı ve Yeşil Düşünce Derneği’nin düzenlediği 5. Yeşil Ekonomi konferansı Intercontinental Hotel’de yapılacak (bilgi için http://tr.boell.org/tr).

Bugün Türkiye’de toplumsal hareketlerin en yaygın ve dinamik olduğu alanların başında yerel çevre hareketleri geliyor. HES’lere karşı yürütülen ve bir kısmı başarıyla sonuçlanan onlarca mücadele aynı anda devam ediyor. Bunların yanında nükleer santrallere karşı yürütülen çalışmalar, örgütlenmeler, çevre hakkı temasıyla kesişen, kentsel dönüşüm projelerinin gündeme getirdiği kent hakkı mücadeleleri var. Diğer yandan kamuoyunda gündemin ön sıralarında yer almaya başlayan, başta inşaat ve madenlerde olmak üzere iş kazalarına karşı toplumsal duyarlılık ve mobilizasyon artıyor.

Ahmet Atıl Aşıcı’nın Yeşil Gazete’deki yazısında işaret ettiği gibi, inşaatlar ve özellikle madenlerdeki yaygın iş kazalarının arkasında AKP’nin “ne olursa olsun ama büyüme olsun” politikasının doğrudan sorumluluğu var. 2023 büyüme hedefi, ulaşılması gerçekte imkansız da olsa, iktisat politikalarını ve ondan daha önemlisi, bunları uygulayan kamu görevlilerini etkiliyor. AKP ve lideri Erdoğan medyayı, kupon arazileri, şirketleri bir havuz olarak algıladığı gibi, toplumu ve doğayı da bir büyük havuz olarak görüyorlar.

Tayyip Erdoğan’ın Mart 2003’de kurduğu ilk hükümetin programında, “demokratik piyasa toplumu ve ekonomisi”ni oluşturmayı ön planda tutulacağı belirtiliyordu. Amerikan yeni muhafazakar düşüncesinin ve Hayek türü ultra liberalizmin pek sevdiği bir kavramdır “demokratik piyasa toplumu”. Daha sonra ne olduysa, ne Erdoğan ne de başka bir AKP sözcüsü “piyasa toplumu” kavramını ağzına aldı. Kavram çok fazla neoliberalizm kokuyordu, hasır altı edildi. Ama hedef değişmedi. Avrupa Yeşilleri’nin o dönemki liderinin 2004’de Boğaziçi Devrim’i olarak tanımlamasının üzerinden geçen 10 yılda Türkiye otantik bir otoriter piyasa toplumu ve ekonomisiyle tanıştı.

Bugün ve yarın, Avrupa Yeşiller Partisi konsey toplantısında, Türkiye ile ilgili oturumlarda herhalde on yıl önceki beklentilerle bugünkü durum arasındaki uçurum değerlendirilirken, buna yol açan iç dinamikler kadar, özellikle AB’nin zaman içinde değişimi de ele alınacaktır.

Türkiye’de egemen siyasetin giderek medeniyet ihyası peşinde içine kapandığı, yalnızlığın değer ve erdeminin yüceltildiği bir ortamda, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin böyle bir girişime öncülük etmesi, ev sahipliği yapması, boğucu siyasal ortamda pencere açıp içeriye temiz hava girmesini sağlamaya benziyor. Bu topantının düzenlenmesi için emek veren herkese teşekkür ederiz.

http://www.radikal.com.tr/122545212254520

YORUMLAR

Bu habere henüz yorum yazılmamış.