Top
Yonca Tokbaş

Yonca Tokbaş

4yaprakliyonca@gmail.com

22/01/2014

Ana-babalık işi

2 gündür Gönan Premfors’un icadı olan, evet icat kelimesini çok sevdim çünkü tam da bu, “parentology” çalışmalarına gidiyorum.

Bu yazıyı 3. Güne başlamadan yazıyorum.
Geçirdiğim 2 gün boyunca duygusal anlamda başıma gelmedik kalmadı.
İyi anlamda.
Duvara çarptım, kendi çocukluğumla tokalaştım, annemle babamla selamlaştım, bi anlaştım, bi bozuştum, bi şomar yedim, bi acıdım…
Hani bi insanın kaç tane duygusu varsa yaşayabilecek olduğu, hepsini yaşamaya yaklaştım.
Sonucuna geleyim, bugünü de tamamlayayım, sizlere daha detaylı yazmak isterim.
Ama korkuyorum.
Çünkü ben kendi tecrübemi yazarken, aslında sizleri istemeden ürkütebilir, ya da kafanızda yanlış bir izlenim yaratabilirim.
Neden mi?
E çünkü herkesin kendi derdi ayrı. Kendi fikri, çözmek istediği veya çözmek istemediği şeyi yani “ajandası” farklı.
Kim bilir ne kadar dolu dolu okuyorsunuzdur mesela bu satırları.
Ana-babalığı iş edindik nitekim.
İçgüdülerimize dönemediğimizden, konu komşunun, sistemin, onun bunun ne dediğinden ve ne diyeceğinden, dahası çok bilen danışmanlardan, kitaplardan çok etkilendiğimiz ve sürekli en doğruyu yapmak gibi bi hastalığa yakalandığımızdan eğlenmeyi unuttuk!
İstiyorsunuzdur ki, ergeninizle yaşadığınız kabusa bi çözüm sunayım, sunsunlar. O çözümü al eline, yut hap gibi, her şey şahane olsun.
Veya sürekli yatağına gelen çocuğuna bi dokun, bi daha da gelmesin, hatta mümkünse kendi başına uyuya kalsın ve sabaha kadar çişi filan da gelmesin, öcü böcü de görüp korkmasın.
Veya kendi köşesinde oturup hiçbir arkadaşla sosyalleşmeyen çocuğuna bi el değsin ve sosyal bomba olsun veya aşırı hareketli çocuğunun ADHD teşhisi bitsin, içine sükunet çöksün filan…
Ama işte öyle zart diye olmuyor bu şeyler.
Nitekim bunlar davranışlar, ve bizim bin tane etiketlendirdiğimiz sorunla alakalı gibiler. Yani çocuğun veya çocuğunuz yoksa ana-babanızın öyle davranmasının bi nedeni vardır. Vardır da halimiz mi kaldı ya duyacak, anlayacak?
En kolayı tahmin et, uygula.
İyi de abi benim tahminlerim benim. Çocuk belki hiç alakası olmayan bi şey düşünüyor!
Çocuğun neden öyle davrandığını düşünecek halimiz vaktimiz, kafamız kalmamış durumda.
Çocuk belli ki bi şeyle uğraşıyor içinde, ve biz onu DİNLEMİYORUZ!
Nitekim, çok karışığım şu anda, çünkü çok acayip bir tecrübe yaşadım bugün hem gittiğim “Parentology” işinin 2. Gününde, hem de evde…
İnsanların, neyi nasıl paylaştığını görmek de etkiliyor beni.
Ne kadar çok yüklüyüz bu ana-babalık konusunda Allah’ım kabus gibi!
Oysa olmamalı di mi?
Biz istedik ana-baba olmayı!
Bi ödev verdiler bana; eve gelip çocuklarımla beraber onların gündelik hayatlarına dair önemsedikleri şeylere benim katkıma dair bana bir not vermelerini istememi istediler. Nitekim ben kendime onlar adına bi not vermiştim…
Ay anlatabiliyorumdur umarım;
Yani mesela ben kızımın sosyal hayatına yeterince katkı sağlayamadığımı düşündüğüm için kendime 10 üzerinden 2 verdimdi. Çünkü arkadaşlarını filan daha çok mu çağırsam diye dertleniyordum kaç zamandır.
Kızımsa bana arkadaşlarıyla olan sosyal hayatına çok burnumu sokmadığım için bana 10 verdi.
Şok oldum. “Mümkünse, böyle kal” dedi.
“Bana güvendiğini hissediyorum ve rahatım” dedi.
Derin bir nefes aldım. Oh be! Boşu boşuna dertlenmişim dedim. Kendimi iyi hissettim.
Ama tokadı nerede yedim biliyor musunuz?
Ben onu dinlediğimi düşünerek kendime 8 vermiştim. Oysa, kızım bana, 4 verdi ve ağlamaya başladı. Hem de nasıl biliyor musunuz?
Sanki çeşme açmışım, veya en acıyan yerine basmışım gibi.
Alt tarafı bana not ver dedim diye!
Bana 4 vermek de zoruna gitti. Oysa ben hazırdım buna. Kızdım mı, yanlış anladım mı filan diye de perişan oldu.
Yahu çocuğum, hayır, bilmek istiyorum dedim. Çocuğumun beni üzmekten bu kadar korkuyor olması da içimi acıttı. Ben anneyim, o çocuk.
Ama sanki annemdi benim.
Neyse..
Ne dedi biliyor musunuz kızım bana:

“Anne, sen beni dinliyorsun. Ama dinlerken sürekli kendinden bi örnek verip hemen bana çözüm öneriyorsun. Karşımda perişan oluyorsun bana yardımcı olmak için. Yüz tane örnek bulmak için. Beni rahatlatmak için sürekli bi şey anlatıyorsun. Oysa benim tek ihtiyacım olan şey susup beni dinlemen. Bana bi şey önermemen. Benimle bi şey paylaşmaman. Sadece sus ve dinle.
O kadar.
Benim en çok dinlenilmeye ihtiyacım var…Sırf anlatmaya... Sırf duyulmaya...”

Şu an yutkunuyorum.

Bunları paylaşmak hiç kolay değil tamam mı... 2 şey daha var anlatmak istediğim, kendimde güç bulursam, Cuma’ya filan yazarım. Çünkü çok, çok fena oldum...
Ama bugün olanı paylaşmak istiyorum. Hepsi çok geliyor şu anda bana..

Oğlumla yaşadığım şey de hiç kolay olmadı.
O da beni bambaşka bir bam telimden vurdu.
Vurdu çünkü ben onun yaşındayken en çok zorlandığım konuda karşımda benim aynım duruyordu ve ben bunu zerre görmemişim. Ya da gördüğümde ürktüğüm için, bana ayna tuttuğu için kaçmışım. Oysa konu zor değil. Kolay. Ah yeter ki göreyim!

Birbirimizi dinleyemedikten sonra…
Konuşamadıktan sonra…
Gözlerimizin içine bakarak yargılamadan anlamaya çalışmadıktan sonra...
Olduğu gibi kabul etmeyip, saygı göstermedikten sonra...
Neyi çözüyoruz ki?
Yonca
“kandırma”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp