Top
Tuba Şatana

Tuba Şatana

tuba@tubasatana.com

29/06/2017

Bayram Sükuneti…

İstanbul’da sükunet içinde birkaç gün geçirmek, trafiksiz bir yerlere gitmek, sokaklarda salınmak, ailemle uzun akşam yemekleri yemek bana iyi geldi. Bizim mahallede adacılar dışında televizyonların sesinden anladığım, evlerin ekseriyetle dolu olmasıydı.

 

Mahallecek birşeyler seyrettik, biri belgesel, biri eski Türk filmi, bir hane garip anlamadığım TV programları… Biz de Şener Şen’in eski filmlerini izledik biraz, ama sesi camdan dışarı çıkacak tonda değil hani…

 

O kadar çok insan İstanbul dışına çıkmıştı ki, haberler öyle söylüyordu, bir boş anımıza geldi romantikçe düşündük ve dedik ki, arabaya atlayıp şöyle Boğaz’ın o can alıcı turkuaz rengi boyunca Garipçe’ye doğru direksiyon sallayalım. Bir yerlerde bir çay içeriz, oğlan koşturur filan…

 

Ortaköy’e kadar herşey gayet normaldi, Arnavutköy sahilinde atılan çapariler dolu çekiliyordu, Rumelihisarı civarında ise işler değişti, trafik durdu, solumuzda tıklım tıkış kahvaltı mekanları, sağımızda betonla doldurulan bir Boğaz vardı… İçim sıkıştı. Ev civarında kalaymışız ya.

 

İğne atsan yere düşmez de masa üstünde kalır, hatta yenir süpürülür bir kalabalık sarmıştı kahvaltıcıları. Kahvaltı ile imtihanımız nedir bizim? Hazırlanması en kolay olan bu öğün neden illa ki dışarıda, tıkış pıkış, hatta ayakta sıra bekleyerek gürültü patırtı içinde edilir, güne neden böyle başlanır? Gelemeyen yumurtaya, fazla pişmiş menemene, soğumuş kızarmış ekmeğe, sıcaktan sularını salmış domates ve üç adet zeytine, bitmeyen o serpme kahvaltı çeşitlerine, doymayan gözümüze…

 

Trafikten göremediğiniz, egzozdan koklayamadığınız, gürültüden sesini duyamadığınız denizin kenarında kahvaltı etmek bu mu? Başınızda dikilen insanlar, valelerin bağırtısı, park kavgası, duran trafik, sigara dumanı filan felan…

 

Garipçe’ye doğru devam ederken, kah trafik, kah Boğazın deli rengi bizi sersemletti, neyse ki Babylon’un yeni yayına başlayan radyosu bize çok iyi bir yol arkadaşı oldu. Rumeli Kavağı’ndaki hali görünce de bize gene ev yolu gözüktü. Garipçe gene soğuk ve yağmurlu bir havaya kaldı.

 

 

#iyiyipaylaş

 

Bir kadın çıkar Mardin’den, ve o kadar çok insanın hayatına dokunur ki, kadınlara iş imkanı yaratır, meslek öğretir, kimlik kazandırır…

 

Ebru Baybara Demir’den bahsediyorum. Mesleğinden bahsederken gözleri parlayan, anlatırken heyecandan sesi titreyen, hep daha iyi şeyler yapmak için, şehri için, şehrin halkı için uğraşan didinen bir kadın o.

 

Geçen sene Ekim ayında yazmıştım, hatırlayanlarınız olacaktır, Mardinli, Urfalı kadınlara ve Harran kampındaki Suriyeli mültecilere meslek kazandırmak için başlatılmış bir projeydi onunkisi. Hayatım Yenibahar, benim en sevdiğim adıyla Amazon Kraliçeleri ve takiben kurulan Harran Gastronomi Okulu.

 

Proje öyle başarılı oldu ve oluyor ki, Basque Culinary World Prize’da 110 aday arasından sıyrılarak ilk 10 arasına yerleşti Ebru Baybara Demir.

 

Kadının adının olmadığı bir coğrafyada yapılan bu çalışmanın sonuçları genişleyerek tüm bölgeyi etkileyecek, bir kadını eğitince toplum da eğitilecek, göç de önlenecek, kültürel miras da korunacak, ama en önemlisi o güzel kadınların birer mesleği olacak, birer altın bilezikleri. 

 

Ebru 18 yıl önce yengesinin mutfağında başlayan bu mutfak masalına, peşine taktığı yüzlerce insanın hayatını değiştirerek devam ediyor. Hikaye kendini yazıyor, bize de övünmek kalıyor, desteklemek kalıyor.

 

Ne kadar yazsak, ne kadar teşekkür etsek Ebru’ya, az!

 

 

İLLA Kİ!

 

Dondurma!

 

Bence dondurmanın mevsimi olmaz ama birçoğunuz sıcak yaz günlerini tercih ediyor dondurma yemek için.

 

Eve dönerken dondurma alacaksam uğrak noktam Damla Dondurma. Mahallemin minicik, eski usul dondurmacısı. Önünde mutlu ve sabırsız sıra bekleyen çocukları ve büyükleri gördüğünüz bir dükkan orası, yeri gelir uzun kuyruklar olur, yeri gelir kaç topa izin var tartışması annelerle, yeri gelir benim gibiler eve dondurma götürür. Tufan Kardeşler, Kurtuluş’un ve başka mahallelerden gelen dondurma meraklılarının nabzını tutar. Yıllardır aynı sütçüden sütünü alır, herşeylerini kendilerini yaparlar.

 

Sakızlısı iç ferahlatır, tam dil üstünde kaydırmaca tekerlemesinin karşılığıdır o, boğazdan geçerken tüm vücudunuzu serinletir. Benim dört favorim vardır Damla Dondurma’da, karamel, çilek, sakızlı ve vişneli. Meyvelileri ayrı, sütlüleri ise ayrı yemeyi tercih ederim.

 

Bazen de bir minik kağıt helva alır, evde kendime bir mini dondurma sandviçi yaparım.

 

Elinde kornet olan kime sorsanız gösterir ama adresi Kurtuluş Caddesi, 110 numara.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp