Top
Sedat Ergin

Sedat Ergin

sergin1@hurriyet.com.tr

25/03/2020

HEYET TAHRİR EŞ ŞAM (HTŞ) SORUNU (4) - Cihatçıların gidecek başka yeri kalmayınca

Culani’nin muhatap alınarak kendisiyle mülakat yapılması, HTŞ’yi BM kararları çerçevesinde ‘terör örgütü’ kabul eden Rusya tarafından BM Güvenlik Konseyi’nde ciddi bir eleştiri konusu yapıldı.

Bu mülakatı okuduğumda en çok dikkatimi çeken bölüm, Culani’nin İdlib’de kendi kontrolleri altında olduğunu ima ettiği Türkistan İslam Partisi (TİP) hakkında söyledikleri oldu.

Şöyle diyor Culani: “Türkistan İslam Partisi’ne gelince, onların durumu biraz farklı. Bu arkadaşlar yedi yıldır Suriye’deler ve dünya için hiçbir tehdit yaratmadılar. Sadece İdlib’i rejimin saldırganlığından korumaya odaklandılar. Uygurlar olarak Çin’de zulme uğruyorlar...”

Ve ardından Culani’nin en kritik ifadesi geliyor:

Ve gidecekleri başka hiçbir yerleri yok...

HTŞ lideri şöyle devam ediyor:

Kuşkusuz onlara sempati duyuyorum. Onların Çin’deki mücadeleleri bizim dışımızda bir konudur. Kurallarımıza uydukları sürece burada kalabileceklerini söylüyoruz. Onlar da uyuyorlar zaten...”

UYGUR CİHATÇILAR KALICI KOMŞULAR OLDU

 Culani’nin Uygur kökenli cihatçılar için söylediği “Ve gidecekleri başka hiçbir yerleri yok” ifadesini “Bundan böyle hep İdlib’de yaşamaya devam edecekler” şeklinde yeniden yazmamız hata olmaz.

Gidecekleri hiçbir yer olmayan Uygur cihatçıların en azından yakın bir gelecekte aileleriyle birlikte yaşamaya devam edecekleri tek yer Türkiye sınırının hemen bitişiğindedir.

TİP militanlarının İdlib’de en güçlü oldukları merkez bugünlerde adını sıkça duyduğumuz M-4 otoyolunun üzerinde batıdaki Cisr eş Şugr kasabasıdır. Bu yerleşim Türkiye sınırına kuş uçuşu batıda 12, kuzeyden ise 15 kilometre uzaklıktadır. Cisr eş Şugr’un Hatay Yayladağ ilçe merkezine uzaklığı yalnızca 25 kilometredir.

TİP, El Kaide bağlantıları nedeniyle 2002 yılından bu yana Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin altındaki El Kaide Yaptırımlar Komitesi’nin ‘terör bağlantılı örgütler’ listesinde yer almaktadır. BM Güvenlik Konseyi belgelerinde, “Bağımsız ‘Doğu Türkistan’ hedefi için şiddete başvuran bir örgüt” olarak tanımlanıyor.

Örgüt, gerçekleştirdiği şiddet eylemleri ve ayrılıkçı çizgisi nedeniyle Çin Halk Cumhuriyeti açısından öncelikli tehdit kategorisindedir. Bu çerçevede Çin’in Esad rejimine iç savaşta ‘açık çek’ vermesinin gerisindeki en önemli faktörlerden biridir.

GÜVENLİ KORİDORDA TİP MİLİTANLARI

 TİP kadroları 2012 ve sonrasında Suriye’ye ‘küresel cihat’ için savaşmak üzere gelmişlerdi. Ülkenin batısında iç savaşı büyük ölçüde Esad rejiminin kazanmış olması sonucu TİP militanları bugün kuzeyde İdlib’de sıkışmış durumdalar.

Üstelik, 5 Mart tarihli Türkiye-Rusya Anlaşması çerçevesinde M-4 otoyolu üzerinde ‘güvenli koridor’ kurulacak olmasından dolayı TİP’ten kaynaklanan bazı ivedi sorunlar ortaya çıkmış bulunuyor. Militan kadrolarının kayda değer bir bölümü güvenli koridor bölgesinde üslenmiş olan bu örgütün ateşkese uyup uymayacağı, koridor için bir tehdit olmaktan nasıl çıkartılacağı kritik sorular olarak masada duruyor.

Bu yönüyle Türkistan İslam Partisi, Türkiye’nin Hatay sınırlarının hemen ötesinde sahada şekillenmekte olan yeni gerçekliğin en çarpıcı, en uyarıcı boyutlarından birine işaret ediyor.

ÖRGÜT ENVANTERİ  ÇOK KALABALIK

 Esad rejimi İdlib’in yarısı kadar bir bölümünü silahlı muhalif gruplardan geri aldıktan sonra muhalefet bölgesi Türkiye sınırına doğru ciddi bir şekilde daralırken, TİP aslında bu daralan coğrafyanın geleceğinde yer alacak aktörlerden yalnızca birisidir. Uygurlar gibi başka ülkelerden gelip İdlib’de sıkışıp kalmış olan gruplar, örneğin Çeçen, Özbek cihatçılar da var...

Unutmadan, aralarındaki en tehlikelisi olarak El Kaide’ye katıksız bir şekilde biat eden Hurras el Din örgütünü, ayrıca ‘uyuyan’ DEAŞ hücrelerini ve tabii ki İdlib’de geniş alan hâkimiyetine sahip başat oyuncu HTŞ’yi de bu coğrafyanın köktendinci örgüt envanterine dahil edebilirsiniz.

5-10 YIL SONRASINI DÜŞÜNMEK

Hepsi eli silahlı olan, önemli bir bölümü BM’nin ‘terör örgütleri listesi’nde yer alan söz konusu organizasyonların cirit attığı bu coğrafya, aynı zamanda Türkiye’nin güneyden gelen son iç göç dalgasının ardından ‘güvenli bölge’ kurmakta olduğu bir bölgedir de...

İdlib’in toplam 3 milyona yaklaşan nüfusunun büyük bir bölümü son iki yıl içinde Türkiye sınırına bitişik olan bu bölgeye sıkışmıştır. Çoğunluğu çadırkentlerde ya da derme çatma yerleşim noktalarında, asgari temel ihtiyaçlarını karşılayabilmekten yoksun bir şekilde sefalet koşullarında yaşıyor. BM’ye göre, bu nüfusun yüzde 60’ı 18 yaş altında çocuklardır ve çoğunluğu hiçbir eğitim imkânına sahip değildir.

Özetle, sahadaki koşullar söz konusu örgütlerin insan faktörüne kolaylıkla nüfuz edebilmelerini kolaylaştıran bir doku yaratmaktadır.

Hem bu örgütlerin sahadaki varlığının, hem de bu örgütlerle iç içe yaşayacak olan yerinden olmuş yüz binlerce insanın durumunun, sınırdaş ülke olarak Türkiye açısından ciddi sorunlar yaratmaması düşünülemez. Bu bölgedeki gelişmelerin bütün serpintileri -güvenlik risklerinden göç baskısına kadar- öncelikle Türkiye’yi etkileyecektir.

Suriye krizine kalıcı bir çözüm bulunamadığı takdirde sınıra bitişik bu ‘mahalle’nin bundan 5 yıl, 10 yıl sonra nasıl bir görüntü kazanacağı, Türkiye’ye dönük ne gibi sorunlar üreteceği ve ne yapılması gerektiği hususlarında bugünden kafa yormaya başlamakta yarar var.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp