Top
Sedat Ergin

Sedat Ergin

sergin1@hurriyet.com.tr

24/02/2024

Selçuk Demirel’in kesilen kiraz ağacı ve kaybettiğimiz gezegenimiz

Arkadan baktığımız için kendisinin yüzünü görmüyoruz. Buna karşılık hareketinden ve giydiği siyah frakın kuyruklarından onun şef olduğunu anlıyoruz.Büyük bir senfoni orkestrasını yönetircesine karşısındaki doğanın bütün seslerine dokunuyor elleriyle. Bu, en görkemli orkestradır ve şefin idaresinde doğanın en yüksek ses uyumunu yakalamıştır o an.Bu sırada orkestra şefinin görüntüsünün, aynı uzunlukta hemen arkasındaki denize, suya yansımakta olduğunu da fark ederiz. Ancak bu yansımada orkestrayı yöneten elleri, kolları bu kez bir kuşun beyaz kanatlarına dönüşmüştür. İşte o kusursuz armoninin titreşimiyle birlikte, orkestra şefinin yerden kopup gökyüzünün maviliğine doğru süzülebilmesinin önünde artık hiçbir engel kalmamıştır.         O an gökyüzü, insan, kuşlar, tepeler, okyanuslar, daha doğrusu doğanın içindeki her şeyin içi içe geçmesiyle oluşan en mükemmel senfonin melodisi, gezegenimizden yükseklere, kainata doğru yükselmeye de başlamıştır.*Dünya çapında bir çizerimiz olan Selçuk Demirel’in İstanbul’da geçen hafta açılan “Yerle Gök Arasında Selçuk Demirel” başlıklı sergisinde bizi karşılayan en çarpıcı eserlerden biri “Harmonie”, yani “Armoni” isimli bu çalışması.Ancak serginin bütününe hakim olan havaya baktığımızda, Armoni’nin aslında bize bir kontrastı vurguladığını anlarız. Çünkü sergide yer alan eserlerin büyük bir bölümü, insanoğlunun yaşadığımız gezegen üzerinde yaptığı tahribatı, daha doğrusu bu muhteşem armoniyi nasıl katlettiğini anlatmaktadır.Biraz ilerideki tablo çok sarsıcıdır bu bakımdan. Burada yukarıda gökyüzünün maviliğinde süzülen yeşil renkte bir uçak ve aşağıda ise bir bitkinin büyük yaprakları var. Ve bir yaprağın içinde tıpatıp uçağın ölçülerinde bir boşluğun açılmış olduğunu fark ederiz. Uçak yeşili bitkinin içinden koparıp almıştır.Gökyüzüne doğru yükselen her uçak atmosfere bıraktığı sera gazının yol açtığı çevre kirliliği ile aşağıdaki yeşili tahrip etmektedir. Havalanan her uçak, bir bakıma biraz daha azalan yeşil demektir.*İstanbul Taksim’deki Fransız Kültür Merkezi’nde açılan serginin teması, iklim değişikliği ve beraberinde getirdiği çevre krizi, bunun neden olduğu sorunlar.“Institut Français” tarafından düzenlenen sergideki en eski çalışma 1993 yılına ait. Bu yönüyle Selçuk Demirel’in eserleriyle otuz yıldır tam bir doğrultu tutarlılığı içinde çevre krizi konusunda ödün vermeksizin kuvvetli bir duyarlılığı ortaya koyduğunu görüyoruz.Demirel, Hürriyet’in kültür-sanat müdürü, köşe yazarı İhsan Yılmaz’la sohbetinde, “Endişelerimi 30 yıldır resmin, çizginin ve şiirin ekonomisi ile anlatmaya çalıştım. Çalışıyorum da... Bu cennet gezegeni cehenneme çeviren insanoğlu. Hoyratça kullandığımız doğa yavaş yavaş bize cevap vermeye başladı” diye konuşuyor.Bu arada, geçmişte çevre sorunları konusunda kaygı ifade eden sanatçılara tepeden bakıldığını hatırlatıyor, “Yıllardır yapılan uyarılar, entelektüel sanatçı ve aydın duyarlılığı olarak küçümsendi” diyor.Dün “entelektüel duyarlılık” diye hafife alınan çevre konuları, bugün mevsimlerin dengelerinin bozulması, yaşanan büyük doğa felaketleri, ölümler, yıkımlar şeklinde doğanın yanıtı olarak bize dönmektedir.*Sergide Selçuk Demirel’in geçen otuz yıl içinde ürettiği toplam 35 eseri yer alıyor. Bunların önemli bir bölümü Fransa’nın saygın “Le Monde” ve aylık “Le Monde Diplomatique” gazetelerinde yayımlanmış.Selçuk Demirel, eserlerinin büyük bir bölümünde çevre sorunlarının yol açtığı tahribatı son derece sert ve sarsıcı bir dille resmediyor. Yok olmaya doğru giden bir dünya çıkıyor karşımıza. Eline geçen her şeyi tüketmeye çalışan insanoğlu, dünyayı da tüketirken bir yandan kendi sonunu da hazırlarken görülüyor bu desenlerde.Bu eserlerde yüzeyi petrol platformlarından yayılan petrol tabakalarıyla kaplı “Bizim Deniz”imizi de görürüz. Ayrıca, fabrikaların bacalarından çıkan zehirli dumanlar, gökyüzüne kıtalar ve ülkelerin görüntüsünü almış bulutlar halinde yükselmektedir. Bir başka çizimde bacalardan çıkan dumanların hepsi birer canavara dönüşüp birbirlerini boğazlamaya başlar. Diğer yandan otomobiller, kamyonlar, otobüsler başkalaşımdan geçerek, böcekler gibi yeşil bitkilerin üzerinde onları parçalayarak hareket etmektedir.  Ve “Son Göçmenler” isimli bir başka eserde sahilde bavullarıyla gelmiş ayrılmayı bekleyen bir grup yalnız insanla karşılaşırız. Onları gelip alacak bir gemi de yoktur ufukta. Yoksa dünyayı terk etmeye hazırlanan son insanlar mıdır onlar?Öte yandan, doğanın “iyiler”i de henüz yok olmadan bize el sallar başka eserlerinde. Örneğin, insanları kucaklamaya, onları bağrına basmaya hazır ağaçlar gibi.*Evet, ağaçlar Selçuk Demirel’in doğaya bakışında ve düşünce dünyasında çok önemli bir yer tutuyor. Geçen yıl yayımlanan kitabının adının “Ağaçname” olması bu özel ilgisinin bir ifadesidir.Selçuk DemirelAğaçları resmeder, onların insan hayatı ve doğanın dengesi içindeki yerini kavramaya ve anlatmaya çalışır. Hatta onlarla konuşur. Bir noktadan sonra ağaçların her biri yaşayan büyülü varlıklar olarak kendi bağımsız ama dostane kimlikleriyle bizlerle birlikte var olur.Geçen yıl uzun bir zaman “Ağaçname”nin sayfalarını çevirirken, kendimi muazzam bir şiirselliğin içinde buldum. Aslında şiir, resim ve felsefenin iç içe geçtiği bambaşka bir düzlemde yol alıyordu Selçuk Demirel.Şunu düşündüm. Kendisinin yerinde usta bir şair, örneğin Edip Cansever olsa ve şiir dışında bir form kullanmak durumunda kalsaydı, herhalde ağaçları böyle çizerdi, böyle anlatırdı.Tabii ağaçlar derken Selçuk Demirel’in geçenlerde çıkan son kitabı “Bambaşka Kediler”in sayfalarını çevirip kedilerin dünyasına girerseniz de çıkmanız güç olabilir.*Biz yine sergiye dönelim. Bir dünya sanatçısı olarak yaşadığı gezegene karşı olan sorumluluğunu fazlasıyla yerine getiriyor Selçuk Demirel. Gezegenimizin gidişatından hoşnut olmayan herkese 9 Nisan’a kadar açık kalacak olan bu sergiyi görmelerini hararetle öneririm.İyi haber, serginin İstanbul’dan sonra birçok ili de dolaşacak olması. Ankara, Bursa, İzmir, Eskişehir, Diyarbakır, Mardin ve Selçuk Demirel’in memleketi Artvin de var programda.*Memleketi Artvin deyince, ağaçlarla olan ilişkisinin çocukluğunda burada evlerinin bahçesindeki ağaçlarla başladığını kayda geçirelim. Bahçedeki kiraz, dut, nar, şeftali, incir ve elma ağaçlarını ve bahçenin en dibindeki heybetli ceviz ağacını hâlâ hatırlıyor.Çocukluğunda en çok da kiraz ağacını seviyordu Selçuk Demirel. Ailesiyle bu şehirden ayrıldıktan sonra bir yaz tatilinde Artvin’e döndüğünde, manzarayı kapattığı için “onun ağacını” kestiklerini hiç unutmamıştır.“Ağaçname” için kaleme aldığı önsözde “Arada bir bu kiraz ağacını düşündüğümde içime hem hüzün hem de çocukça bir neşe dolar. Bu yüzden, hangi nedenle  olursa olsun, her kesilen ağaç bana acı verir” diye yazıyor.Yazıyla ve resimle yapmaya çalıştığını, “belki çocukluğunun kaybolan bu cennet bahçesini yeniden yaratmak çabası” olarak tarif ediyor. Ve en çarpıcı mesajını ünlü İngiliz şairi William Blake’ten bir alıntıyla veriyor:“Kimilerini gözyaşına boğan ağaç, kimileri için yalnızca yolu tıkayan yeşil bir engeldir. İnsan kendi neyse, gördüğü odur.”Ne yazık ki gezegenimiz, kaybolan yeşili ile gözyaşlarımızın kuruduğu bir geleceğe doğru gitmektedir bugün. Selçuk Demirel’in sergisinde bu çığlığı duyabilirsiniz...
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp