BERKİNin annesini meydanlarda yuhalattıktan sonra dedim ki, Erdoğan hakkında artık tek satır yazmayayım, söylemeyeyim, radarımdan çıkarayım, bu dünya üzerinde yokmuş gibi davranayım.
Bu üzüntüyle, ilk öfkeyle gelen bir romantizmdi. Zira Başbakan kendi gibi düşünmeyenleri içten içe yiyip bitiren bir aile ferdi gibi... O deyim gibi, atsan atamıyorsun, satsan satamıyorsun.
En azından Başbakan olduğu süre boyunca.
Peki, madem durum bu...
Madem siyasette seviye artık yerlerde...
Madem oy uğruna insanlık darbe aldı...
Madem toplumdaki kutuplaşmada Benden değilsen cehennemliksin noktasına gelindi...
O vakit, herkes aklına sahip çıkmak zorunda.
*
Ben ne yazık ki Erdoğanın içiyle dışının bir olduğunu düşünmüyorum.
Evet, hep öyleymiş gibi davrandı ve bu sayede milyonları peşine taktı.
İnsanlar Benim mahallemden, kapı komşum gibi, benim gibi diyerek onu bağrına bastı.
Ama ortaya çıkan ve kesinlikle montaj olduğuna inanmadığım -zira hâlâ önümüze montaj olduklarına dair bir belge konamadı- ses kayıtlarından bile anladık ki durum sanıldığı gibi değilmiş.
Dışarıda çizdiği imajla içerideki Erdoğan epey farklıymış.
Erdoğan şimdilerde yerel seçim öncesi şehir şehir geziyor. O mitinglerde halka seslenirken yaptığı, içerideki Erdoğanı yalanlamak aslında.
Onu izleyenlerin ne kadarı o tapeleri dinleyip aradaki farkı görmüştür bilinmez. Tahminim o ki çok fazla değildir. Onlar hâlâ dışarıdaki Erdoğana inanıyor, onun montaj, terörist, vandal laflarını ezberleyip tekrarlıyor.
Ama işte dedikleri gibi, gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu var. Ve bugün değilse yarın gerçek neymiş göreceğiz.
*
Akıl meselesine dönersek...
Akıllı olup oltaya gelmemek gerek.
Erdoğanın tehlikeli bir strateji izlediği belli.
Farkındaysanız, eskisi gibi Biz yüzde 50yiz deyip durmuyor. Artık Biz seçimden birinci parti çıkacağız sözü diline persenk.
Sırf buradan bile oylarda ciddi bir sıkıntı olduğunu tahmin edebiliriz.
Tam da bu yüzden, seçmenini kendisine iyice kenetlemek ve fire vermemek için Berkinin sakıncalı çocuk ve ona sahip çıkmanın da sakıncalı bir tutum olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Yani, aynen oğluna telefonda söylediği gibi Bir oy bir oydur şiarıyla küçük bir çocuğun hatırasına ve yakınlarının acısına saygısızlık ediyor.
*
Erdoğan öğrenci meclisinin değil, epey hassas dengelerle ayakta duran fay hattı gibi bir toplumun başbakanı.
Bu sözlerinin, tarzının insanları tahrik edeceğini, onları öfkelendirip sokağa dökebileceğini kestiremiyor olamaz.
24 saat sonra sağduyu çağrısı yapmak, Sorumlu davranın demek, bir gün önce kalabalıkların öfke dolu sözlerle doldurulmasını temize çekmez.
Duvara bir çivi çaktığınızda çıkarsanız da izi kalır.
Zaten öfke de yavaş yavaş birikir.
Başbakanların öncelikli görevi halkı sorumlu davranmaya çağırmak değil, her ama her konuda kendilerinin sorumlu davranmasıdır.
Hem belki o zaman sağduyu çağrılarına gerek de kalmaz.