Siyaset bir tiyatro.
Ancak İzledik bitti olmuyor; hayatımız üzerinde ciddi etkileri olan bir tiyatro bu.
Kitleleri tavlayan ise -sağlam bir inanç ve dibine kadar dürüstlük bir yana- siyaset yapma tarzı ve dramatik bir karakter.
En az şarkının kendisi kadar, şarkıyı kimin söylediği de önemli.
Bir siyasetçinin liderliğe yükselmesi için kitlelere ilham vermesi, onları duygusal anlamda manipüle edebilmesi gerek.
Bunun için de başarılı bir aktör olması şart.
ABDde seçim dönemlerinde Hollywooddaki senaristlere danışılması boşuna değil.
Bir oyun sahneleniyor ve iyi olandan ziyade, performansı iyi olan kazanıyor.
*
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına oynayan Mustafa Sarıgülün seçim otobüsüyle Çekmeköye ufak çaplı bir mitinge, onun deyimiyle ilçe ziyaretine gittim.
Sarıgülü çalışma odasında, otobüste, otobüsün tepesinde, sokakta gözlemlediğim 5 saatin sonunda diyebilirim ki...
Fena oynamıyor.
Her sözü, her hareketi planlı, önceden hesaplanmış.
Ve yanında bir kişi de olsa, 100 kişi de olsa rolden çıkmıyor, dolayısıyla tutarsızlığa düşmüyor.
Kendini oynar gibi bir hali var ama şunu da unutmamalı ki aslında kimse kendini oynamaz ve genel kanının aksine kendini oynamak aslında oyunculukların en zorudur.
*
Sarıgül AKPnin en çok oy aldığı yerlerde oyunu artırmayı hedeflediği için Beşiktaş ve Kadıköy gibi yerleri en sona bıraktığını, şimdiye kadar 39 noktayı ziyaret ettiğini, daha gidecek 19 ilçesi olduğunu anlatıyor.
15 milyon eve broşür dağıtacağını söylüyor ve üzerine basarak birkaç defa tekrarlıyor: Bol resimli, az ve büyük yazılı broşürler olacak! Çalmadığım kapı, sıkmadığım el kalmayacak!
Ve cümleleri ünlemle bitiyor. Sanki konuşurken aklındaki metnin her satırının altını keçeli kalemle çiziyor.
Üç cümlede bir hak, hukuk, STK, kadın sözcüklerini zikrediyor.
*
Hiperaktif.
Üç saniyeliğine de olsa otobüsün camından yola dalıp kendi düşünceleriyle baş başa kalmıyor.
Bir an otobüsün içinde fotoğraflarını çeken 19 yaşındaki genç kıza Ben seçilince O gün ben de oradaydım diyeceksin! diyor.
Hemen ardından dönüp yol boyu yudum yudum içtiği ıhlamur, yeşil çay, bal ve zencefil karışımını anlatıyor.
Cümleye noktayı koyduğu anda tez elden boynuna sarı atkısını atıp otobüsün camından dışarı sarkıyor.
Köprüye giden çevre yolunda 200 metrede bir konuşlanmış kalabalıkları selamlıyor. Arada Bayburttan 40 yıllık bir arkadaşının geldiğini görüp duygulanıyor. Kolunu uzatıp küçük bir kız çocuğunu otobüsün camından içeri çekiyor, öpüp geri veriyor.
Sonra birden otobüsün içindeki kameralara dönüp türkü söylemeye başlıyor.
Yol kenarında durmuş araçlardan dökülmüş insanların elindeki Çare Sarıgül pankartlarını görünce şoförü Yavaş, burada emek var, hiçbirisini engelleme! diye ikaz ediyor.
Dışarıda coşkulu bir kalabalık gördüğünde otobüsün ön camını bir davulmuş gibi döverek dişlerini sıkıyor ve Kazanacağız, merak etmeyin! diye haykırıyor.
Camdan halka sarı atkıları atarken bir yandan da bize sloganları art arda dizerek bir konuşma yapıyor: Cami de benim, kiliseler de, sinagoglar da... İstanbulda çok büyük bir demokratik buluşma sağlayacağım... Bu tam bir halk hareketi. Tayyip Beyin ilk günleri gibi...
*
Sarıgül konuşmasının üzerinden geçerken İstanbulun Kadirini de, kaderini de değiştireceğiz lafını çıkarttırıyor.
Sallayın düşecekler sözünün üstünü çizdiriyor: Hayır! Hayır! Negatif mesaj vermeyeceğiz!
Çekmeköy çarşının ortasında konuşmasını yapıp dönüşe geçtiğinde kebapçıdan manava tüm esnafın dükkânlarının ismini anonslatıp hayırlı işler diliyor.
Ortalık sakinlediğinde ise ekibinden birini çağırıp talimat veriyor: Yarın hemen burada 3 bin kişilik anket yaptırıyorsun. Konuşmamız nasıl algılandı, hoşa giden gitmeyen nelerdi, hepsini belirliyorsun!
*
Bu işlerin çok uzmanı sayılmam ama gördüğüm şu...
Sarıgül, rakiplerini karikatürize etmek, küçümsemek yerine kendi vaatlerine odaklanıyor.
Gerilimden yaka silken halkı eğlence siyasetiyle, şarkılarla, türkülerle, atkılarla öpücüklerle kendine çekmeye çalışıyor.
Siyaset barbar bir dünya. Bu barbarlığın kitlelere olduğu gibi yansımaması için de yumuşatma maddelerine ihtiyaç var.
Müzik, tiyatro, sanat, filmler gibi.
Sarıgül buna uyanmış gibi görünüyor.