Top
Melike Karakartal

Melike Karakartal

mkarakartal@hurriyet.com.tr

15/03/2017

Biraz ruh halimiz yükselsin!


Mutsuz olmak kolay. Hatta bunun için kılınızı bile kımıldatmanıza gerek yok. Bunun için biraz haber karıştırmak, ülke ve dünya gündemine bakmak kafi.
Peki kendinizi rahatlatmak için ne yapıyorsunuz? Günlük öfkeyi artık bir “kişilik özelliğiniz” mi kabul ettiniz?
Her gün iki buçuk saatinizi geçirdiğiniz trafikte sağa sola laf ediyor, Twitter’da hoşunuza gitmeyen insanlara sinirleniyor, yaşanmaz hale gelen İstanbul’u sabahtan akşama kadar kötüleyerek “rahatlamaya” çalışıyor olabilirsiniz. Veya etrafınızdaki pek çok kişinin bunları yaptığına şahitlik ediyor da olabilirsiniz...
En kolayı bu çünkü.
Peki zor olan nedir? Siz seçin: Zor bir hayatta kaskatı ve değişmez bir karaktere bürünerek herkese ve her şeye savaş açmak mı?
Yoksa hayatın değişken ve sonsuz potansiyele sahip olduğunu idrak ederek zor koşullarda esnek ve dayanıklı insanlara dönüşmek mi?
Bakın size ne diyeceğim...
Tarihte tüm medeniyetlerin zor zamanlarında; savaşların, mücadelelerin olduğu dönemlerde birileri dayanıklı ve esnek olmayı başardığı, öyle davrandığı için hayat devam etmiş.
En kötü koşullardan, “burada hayat yok” denen yerlerden, “artık toparlanmak imkansız” dedirten zamanlardan büyük yetenekler, güçlü insanlar, kararlı kalabalıklar çıkmış.
Evrim mekanizması nasıl ilerler bir düşünelim. Bir canlının uzun vadede kademeli genetik değişimlerle çevresine adapte olabilme yeteneğine evrim diyoruz.
Peki bu nasıl oluyor? Bir canlı belirli zaman diliminde, belirli şartlar altında kaldığında, hücreleri yeni koşullara adapte olabilecek proteinler üretiyor ve uzun vadeli bir değişim yaşıyor.
İşte, en büyük becerimiz bu, değişim ve adaptasyon.
Sürekli öfke, sürekli şikayet, sürekli karamsarlık içinde yaşadığınızda, “normaliniz” mutsuzluk olduğunda, kendi bedeninizin sınırları içinde düzensizlik ve karmaşayı tetikliyorsunuz. Sayısız seçenek arasından değişimi mutsuzluktan yana kullanıyor, mutsuzluğa adapte oluyorsunuz.
Ruh haliniz, bedeninizin sağlık durumunu da yönetmeye başlıyor. En iyi ihtimalle hayatını yönetemeyen sürekli yorgun ve mutsuz insanlara, en kötü ihtimalle aşırı mutsuz ve hasta insanlara dönüşüyorsunuz.
Peki ne yapmalı? Kimsenin bir mağaraya ya da kabuğuna çekilip dünyadan izole olma lüksü yok...
Önce hiçbir şey yapmadan şikayet etmeyi, çevremizdeki mutsuzluğun tespitini yaparak bir
karamsarlık bulutu içinden bakmayı bırakmak gerekiyor.
Şehirlerin halinden, içi boşalan kavramlardan, politikacılardan, hayatımızın karanlık yönlerine dair tespitlerden bir uzaklaşalım. Hayal kuralım.
Şu hayattaki her şey, bir zamanlar bir hayal değil miydi neticede?
Bu yazıyı okuduğunuz gazetenin kağıdı, mürekkebi, fotoğraflar birilerinin hayaliydi. İnternetten okuyorsanız, elinizin altındaki bilgisayar, tüm sistemler, bir zamanlar birilerinin rüyalarında gördüğü ve diğerlerinin “Asla gerçek olamayacak kadar saçma” dediği bir hayaldi. İnsanlar savaş dönemlerinde bile sanat dergileri çıkardılar, şiirler/romanlar/hikayeler yazdılar, besteler yaptılar. Şimdi okuduğunuz klasikler gerçek olmadan önce birilerinin aklındaki hayaldi.
Hayal kurmadan olmaz.
Ne olur artık halimizden şikayet etmeyi bırakalım.
Şartlar kötüyse kötü, dünya daha kötülerini de gördü. Yine görecek ama hayat devam edecek. Gelin hayal kuralım ve elimizden gelenin en iyisini yapalım. Bulunduğu koşulları değiştirmek için çaba göstermeden karamsarca şikayet eden ve buna maruz kalanları da çukura çekenlerden değil, geleceğe miras bırakabilecek hayalperestlerden olalım...
Bu dönemin de dayanıklı ve esnek insanları biz olalım, ne dersiniz?
Olmaz mı?
Denemeye değmez mi?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp