Top
Gökhan Türe

Gökhan Türe

gture@htgazete.com.tr

01/06/2018

Bilanço resesyonu, dövizleştirme İSO 500 ve mezat

 

Kurda yaşanan erimenin ardından iki tur faiz artışı, sadeleşme mesajı, siyasetçilerin “lehte” açıklamaları ve daha fazla canlandırıcı mali tedbir alınmayacağı beklentisiyle milli paramız sakinleşti. Yarım Euro+yarım dolardan oluşan sepet kur 50 kuruş geriledi ve 1 aylık oynaklık 1/3 nispetinde düştü.

Aksilik olmazsa, seçime kadar sakin sulara girdik beklentisi hâkim. Nefesleri tutmuştuk; 5’e yaklaştığı günü hatırlayın...

Sakinleşme oldukça zorlu bir uğraştan sonra ve ancak yüksek bir faiz ve kur seviyesinde anlaşmanın ardından geldi. Üstelik TL’deki erime, birikimli bir şekilde geliyor. Birkaç gün önce 4.80, geçen sene 3.80 ve 2 yıl önce 2.80’di dolar.

Diyelim ki 300 giyim mağazam var. Önemli bölümü AVM’lerde. AVM’lerin sahipleri yabancı fonlar. Dövizle kira alıyorlar. Kiralarımın yarısı dövizle, bir dükkânın cirom içindeki payı % 40’a dayanmış. TL ile satan iplikçi, dövizdeki artıştan ötürü benle TL ile yaptığı alışverişi dövize çevirmiş. Literatürdeki adıyla “dolarizasyon” budur. Ben de yabancı terimle öz dilimi ve ifademi dolarize etmek istemediğim için “dövizleştirme” dedim. Dövizleştirme, yerli paranın istikrarsızlaşmasıyla alışverişin yabancı paraya kayması ya da maliyet baskısı sebebiyle yabancı paraya endeksli yapılmasına denir.

Ev sahipleri, döviz ve enflasyondaki artışın yüksek olduğunu savunarak bonus artış talep ediyorsa, kimi işletmeler kurdaki artıştan ötürü yansıtacağı zammı “Bir sonraki artışta olur nasılsa” diye ekstra yapıyorlarsa işte buna “fiyatlama davranışında bozulma” denir. Merkez Bankası niye faiz artırdı? İşte bunlar için.

Faiz artışı kısa vadede paraya değer kazandırır, ancak güveni Merkez Bankası tek başına sağlamaz.

İSO 500 henüz yayınlandı. Kısa vadeli borçların toplam borçlara oranı % 40’ı aşmış ve özkaynak/borç dengesinde kaynağın oranı 10 yıl içinde 10 puan bozulup % 40’ın altına kaymışsa dikkat etmek gerekir. Üstelik finansman giderleri yarıya yaklaşmışsa. Her 2 liralık ticari kredinin 1 lirası döviz. Bunun mesajı açıktır. Siyaseten, küresel olarak ya da diğer sebeplerle fazladan finansal sorun yaşarsak ya da kurdaki bu seviye oturmaya değil yatıya gelmişse bunun sonuçları olur.

Avrupa bunu 2011-2012 dalgalanmasında yaşadı. Buna “bilanço resesyonu” denir.

İSO 500’e bakarak şunu görüyorum: Duran varlıkların oranı düşmüş. Yani ciro ve kârlar artarken yatırım “gereğince” yapılmamış. Tam planlama yapılırken seçimin öne çekilmesi, “Seçim sonrası inşallah” derken kur şoku... Yüksek borçluluk ve tasarruf eğilimi, bahsettiğim riskle birleşirse şirketler net borç ödeyici konumuna geçerler. Üstelik Avrupa’da bu yaşanırken eksiye giden enflasyon ortamında yaşanmıştı. Faizleri negatife çekip merkez bankasının bilanço üstündeki Jedi akıl oyunlarıyla üstesinden gelindi. Bizde ise yüksek enflasyon, yüksek kur ile böyle bir dengeyi kamu bilançosunu büyüterek aşmak zor olur. Olmasını istemeyiz bu sebeple.

Olursa sonuç ne olur? Elinde dövizi olan, Türkiye’ye merakı olan ve sektörü tanıyan ya da baygın çarpanları kullanacak fonlar mezata gelir. Şirketlerimiz pisi pisine ucuz çarpanlarla ham yapılır. Türk bankaları 10 yıl önce defter değerinin 4 katınaydı, bugün zar zor o değere satılıyor. Borsadan alsanız “mis gibi bankalarımızı” 0.60 çarpana alabilirsiniz.

Bunlar olmasın diye... Patronlar şirketlere daha fazla para koyacaklar ki Ar-Ge, Ür-Ge yapılabilsin ve katma değer artsın. CFO, yönetim kurulu döviz riskini yönetmek için profesyonel destek alacak. Merkez bankası enflasyona karşı kabalaşacak ve sertleşecek. En önemlisi, seçimlerden sonrası hızlıca bir muhasebe yapılacak ve güven ortamı sağlanıp reformlar hayata geçecek. Yoksa kalanların bir hükmü kalmaz. Yapılabilir; önce meyletmeliyiz.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp