Top
18/10/2022

Elbette kader var

B.

Farisi kültüründe çok yerleşik bir tutumdur, Tearuf derler. Yer yer ölçüsüzlüğü varan bir nezaket ve hakikaten tutulmayacak birtakım sözlerin verilmesi, hakiki olmayan hüzün gösterileri, sine dövmek ve bunun gibi birtakım şeyler... Oldukça mübalağacı bir tutum anlayacağınız.

Derundan gelmeyen bir acıyı yüzüne maske yapmak ve çok üzülüyormuş gibi görünmek. Çok yakın zaman önce çok önemli büyüklerimi kaybettim. Çevremde bu duruma gerçekten üzülenler ve üzülmesi gerektiği için üzülüyor gibi yapanlar var olduğunu görünce aklıma geldi. Kim daha çok üzülüyor yarışına girenlere hayret ettim. An itibarıyla niye hayret ettiğime hayret ediyorum. Cenazelere yascı teyzeler sipariş edilen bir ülkede yaşıyoruz nitekim. Usulüyle ağlamayı beceremeyenler, sanatıyla ağlayabilen teyzelere para vererek ağlatıyorlar. Neticede İran sınır komşumuz, ısı alışverişi gibi kültür de bir şekilde tesir ediyor.

Bir grup basın mensubu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın programını izlemek üzere Diyarbakır'daydık cuma gecesi. Diyarbakır'ın önde gelenleri her zaman olduğu gibi kendilerine yaraşır ve bizi mahcup eder şekilde ağırladılar. Akşam vakti sohbet ediyorduk, bölgenin ve Diyarbakır'ın sorunlarını dinliyorduk ki, Amasra'dan acı haber geldi. Aradan çok geçmedi, yarım saat sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Diyarbakır programının iptal olduğunu öğrendik.

Sonrası malumunuz bütün Türkiye alakasını madene teksif etti. Göçenlere Fatiha, kalanlara şifa duası, yakınlara sabır niyazı... Fakat heyhat, şu bîkeshânenin adeti, kaidesi bellidir: ateş düştüğü yeri yakar. Ağzımız kekredi, tadımız kaçtı. Biraz da klostrofobik bir elem ile Allah'a niyaz ettik Amasra için, fakat takdire de savaş açmadık; boyumuzdan büyük laflar etmedik.

Devlet, erkanı ve kurumları ile hemen Amasra'ya hareket etti. Cumhurbaşkanı bölgeye gitti bilgi aldı, vatandaşı en üst seviyede teselli etti. İletişim Başkanlığı sadece kamuoyunu bilgilendirmekle kalmadı, aynı zamanda devlet kurumları arasındaki koordinasyonu da sağladı, uluslararası kamuoyuna yönelik algıyı da yönetti. Yaralılarımızın tedavisi cihetine gidildi, yakınlarını kaybedenler için maddi manevi teselli yolları vaat edildi. Elbette gidenin yeri dolmaz ancak bir de kimsenin umurunda olmamak hali var ki o daha da beterdir. İşte o hissi tatmadı madenci yakınları. Sizin anlayacağınız maddi esbaba tevessül ederek yapılması gereken her şeyi yaptı devlet. Sonrasında Erdoğan çıktı ve Bir Türk'ün, bir Müslüman'ın söyleyeceği son sözü söyledi: Evet elimizden geleni yaptık yapıyoruz ancak kadere teslim olmuş insanlarız.

Dileyen reddetsin, bu en büyük teselli cümlemizdir.

İşte tam da bu noktada yapılabilecek en süfli şeyi tercih edenlere rast geldik. Henüz mecruh bedenleri kabirlerine tevdi olmadan madenciler üzerinden siyaset yapmak basitliğini gösterenler çıktı. Hani şu grup başkan vekili, şehit cenazesinde şakalar, komiklikler yapan partinin bir takım eşhasının çok üzülmüş görünmelerine çok öfkelendim doğrusu. Yahu çok üzülenin aklına o an sinekten yağ çıkarmak gelmez, siyaset yapmak gelmez, mevcut kederi bir siyasi sermayeye çevirmek gelmez. Daha da fenası, itikat metnimizde var olan kader kavramı ile dalga geçmek gelmez. Sanki "kaderdir bırakalım ne olduysa oldu" diyen var. Son kertede en büyük tesellimize sığınıyoruz ve insanlara bunu hatırlatıyoruz sadece. Kadir olan Allah takdir eder ve biz buna kader deriz. Kaderi yazanın ellerine bırakmak ve onun merhametine sığınmak en büyük sığınak. Bununla kavga edilir mi?

Bu mevzuda lafın fazlası merhumlara, yaralılara ve ailelerine hürmetsizlik olur. Allah her birini yaşadıkları dünyevi acı nispetince şanına yaraşır şekilde mükafatlandırsın. Bu da bir Müslüman'ın bu mevzudaki son sözüdür.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp