Top
11/12/2023

Protestanlar ve İsrail: Zıddına inkılap

B.

Protestanlar ve İsrail yazı serimizin ilk iki yazısına gelen haklı bir itiraz üzerinden bugünkü tartışmamızı başlatalım. İtiraz sahibi dostum şöyle diyor: "Martin Luther'in Yahudiler hakkında kaleme almış olduğu son derece olumsuz metinler oldu malumdur. Ona göre Yahudilik, İsa Mesih tarafından nesh edilen sapkın bir inançtır. Bu sebeple bütün sinagogları yakmak, yakmaya eli varmayanların ise toprağın en derinlerine gömerek, kıyamete kadar hiçbir sinagogun eserini bırakmamak gibi bir vazifesi vardır. Hatta ölümünden birkaç gün evvel yazdığı Yahudiler ve Yalanları Üzerine isimli risale, Luther'in bu konudaki fikirlerinin reformasyon kavgası sonrasında dahi değişmediğini göstermektedir. Bu risalenin hemen başında ' güneş dünyayı aydınlatmaya başladı başlayalı, Yahudiler kadar kana susamış ve intikam hisleriyle bürünmüş bir topluluğun üzerine doğmamıştır' der. Bu misalleri temsil etmek mümkündür ve Luther'in bu görüşleri Naziler tarafından da sık sık dile getirilmiştir. Hal böyleyken, sen yazında Protestan aklının İsrail olan yatkınlığını Luther'in dini olan yaklaşımı üzerinden tevil etmeye gayret ediyorsun. Burada bir çelişki var."

Kıymetli ve haklı görünen bir itiraz. Velakin anlatmayı beceremediğim bir şey sanırım Protestan aklının, hakikate ve inanca karşı ortaya koyduğu tutumun kendi içindeki çelişkiler sebebiyle şu anda yaşadığımız vaziyeti neticelendirdiğidir. Evvela Luther'in Yahudiler hakkında yaptığı bu sert açıklamaların belki çok daha sertlerini Türkler ve Papa hakkında yaptığını hatırlayalım. "Türkler tanrının sopası ve şeytanın hizmetkârıdır" diyen Luther'in yegane hedefi Yahudiler olmamıştır. Bu noktada alakamızı teksif etmemiz gereken husus, Luther'in ölçüsüz düşmanlıkları değil, meselelere yaklaşırken ortaya koyduğu çelişkili metodolojidir. İsmi rönesansla yan yana anılan ve Batı için ilerlemenin kilometre taşı kabul edilen reformasyonun babasının iddia edilenin aksine akla ve mantığa çok uygun bir metodu benimsemediğinden bahisle, günümüz Protestanlığının, özellikle Amerika'da yobazlığa oldukça yatkın bir zihni eğilimi olduğunun altı çizilmelidir.

Hartmut Lehmann "Protestantisches Christentumim Prozeß der Säkularisierung" (Sekülerleşme Sürecinde Protestan Hıristiyanlık) isimli eserinde, Protestanların Nazi rejimine olan katkısından bahseder. Günümüz Batı Âlemi, II. Dünya Savaşı'nın manevi yüklerini halen atabilmiş değil. Dilerseniz Katolik Kilisesi'nin savaş sonrası geldiği pozisyondan bahsedelim; dilerseniz Protestanlıktan yahut seküler, kapitalist, liberal zihinden dem vuralım, netice değişmeyecektir. Batı, savaş öncesi gelmiş olduğu aşırı noktadan yine kendi zihni çelişkileri ile çıkmaya çalışırken bir başka aşırılığa inkılap etmektedir. O güzel sözün ifade ettiği gibi " haddini aşan zıddına inkılap etmiştir". Şu anda geldiğimiz. bir başka biriktirme sürecinden bir başka şey değildir. Batı, Vietnam'da, Filistin'de, Afrika'da, Irak'ta, Suriye'de, Balkanlar'da, Afganistan'da işlenen yeni ve bizleri dövmeye kalktıkları değerlerle tevil edilemeyecek yeni borçlar biriktirmekte insanlığa karşı. Kapitalizm, 20. yüzyılda da en az 19. yüzyılda olduğu kadar gaddar ve gayri insani bir sömürü düzeni olarak insanlığın kanını emdi. İnsanoğlu, gelecek yakın bir zamanda bu ahlaki kokuşmuşluğu taşıyamayacak ve bununla yüzleşmeye kalkacak. Buna şüphe yok. Asıl mesele, savaş sonrası hesaplaşan dünyanın meydana getirdiği yeni zalim dünya misali, yine yeni bir zalim dünyanın dayatılıp dayatılmayacağı meselesidir. İşte tüm bu hesaplaşma süreçlerinde, özellikle Amerika merkezli Protestanlıkla ve onun ürettiği fundamentalist aşırılıkla da hesaplaşılacak, buna teşne bütün kalıplarla da hesaplaşılacak. Konu hakkında okuma yapmak isteyenlere Clemens Six'in Fundamentalizm çalışmalarını öneririm.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp