Top
07/12/2023

Protestanlar ve İsrail: Tanrı ve eşek

B.

Elbette Protestan zihnini anlamaya, Luther'in birkaç metnini okumak kâfi gelmez. Wycliff, Hus, Zwingli, Calvin hatta Thomas Müntzer gibi isimlerin, bu zihnin gelişim safhasına fikirleri ve aksiyonlarıyla önemli katkılar sağladıkları, daha sonraki dönemlerde püritenlikten pentikostacılığa hatta Yehova şahitliğine ve Mormonluğa varacak mühim yaklaşımlar geliştirdikleri muhakkaktır. Buna karşın inanca yaklaşım bakımından bu yazıda zikredilecek misal mühimdir. Bu zaviyeden değerlendirmenizi rica ederim.

Luteranlık başta olmak üzere Protestanlığın, Hıristiyanlık içinde rasyonel bir kırılma olduğuna yönelik öne sürülen savların sert bir kayaya çarpmışçasına önünde tevakkuf ettikleri bir mesele vardır. Bu mesele, Luther'in "Inkarnasyon yaklaşımı"dır. Evvelce bir vesileyle aktardığım bu yaklaşımı şöylece özetlemek mümkündür:

Tanrı'nın ete büründüğü ve İsa suretinde dünyaya gelerek insanoğlunu kurtardığı kabulü, Hıristiyanlığın temel inanç esasıdır. Luther, sorgulanamaz bu inancı masaya yatırırken bir suale cevap bulmak durumunda kalmıştır: Yaratıcının, yaratılmışlık seviyesine inerek insan olduğunu kabul etmek, Tanrı'nın kategorik olarak başkalaştığını kabul etmektir. O halde "Tanrı insan oldu" önermesi "Tanrı eşek oldu" önermesinden farksızdır. Çünkü, insan ile eşek yaratılmışlık anlamında birbirinden farksız iki canlıdır, insanın eşeğe olan üstünlüğü, yaratıcıdan kategorik olarak farklı oldukları ve aynı kategoride bulundukları hakikatini değiştirmez. Evet, insan yaratılmışlık hududunda eşeğe faiktir, fakat madem mesele yaratılmışlıktır, o halde eşek de faik olabilir.

Şu halde, Tanrı'nın insan olduğunu kabul etmek akıl işi değildir. Öyleyse, inkarnasyon, yani Tanrı'nın ete bürünmesi rasyonel olarak inanılabilecek bir şey değildir. İnanılabilecek en irrasyonel şeye "sadece inanırız ve ikrar ederiz" der Luther. Rasyonel bir izah aramak beyhudedir.

Protestan zihninin İsrail'e olan zaafını izah eden bir misal olarak görülmeyebilir, lakin meselenin başlangıcı tam olarak burasıdır.

Elbette detaylı bir Luteran teolojisi analizi yapabilme imkanımız yok. Lakin şu hattı dikkatlice takip edersek doğru noktaya ulaşabiliriz: Luther'in beş "Sola"sı, Kutsal Kitaba rasyonel yaklaşım sergileyerek bir zihin inşası prensibine dayanır. Bu rasyonalite, inancın ve gündelik hayatın bütün teknik safhalarında tatbik edilir ve dünyevi başarı bu rasyonel temeller üzerine inşa edilir. Weber, Protestan aklını okumaya işte tam olarak bu safhadan sonra başlar. Alman sosyoloğun muhatabı, Protestanlar nasıl zenginleşir, neden tahsil oranları yüksektir, dünyevi başarılarının sırrı nedir gibi sorulardır. Buna karşın inancın en temel noktaları ve kendilerine sunulan ana kaidelerle ilgili rasyonel bir yaklaşım geliştirilmez. Burası çok mühimdir, zira rasyonel olmayı tatbikatının temeline koymuş olan ile böyle bir talebi olmayanın irrasyonel anları aynı seyri takip etmez. Tahsil görmüş cehaletin daha kara bir cehalet olması misali, rasyonelin irrasyonel alanı daha kesif bir sorgusuzluk gerektirir. Günümüz Protestan zihnini, Kitab-ı Mukaddes'teki İsrail vurgusu üzerinden, İsrail zulüm ve terörüne iman üzerinden rapteden işte bu kesif sorgusuzluktur. Zira Protestan zihni, teknik meselelere son derece analitik yaklaşırken, imani meslelere karşı alabildiğine yobazdır. Bu yobazlığın İngiltere'de püritenliği, Amerika'da ise fundamentalist aşırılığı doğurduğu malumumuz. İsrail terörüne karşı olan körlüğün, aşırılığa karşı bu yatkınlıktan doğduğunu ifade edelim. İmani bir gereklilik olarak İsrailcilik, bu körlükle birleşince sorgusuz bir desteğin verilmesi tabii hale geliyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp