Top
24/09/2017

Herşey bizim “birliğimiz”de!

Sayın Cumhurbaşkanımız “Bloomberg Küresel İş Forumu’nda yapmış oldukları konuşmada “54 yıldır Türkiye Avrupa Birliği (AB) kapısında bekletiliyor. Türkiye’ye uygulanan siyasi ambargodur. Türkiye’nin kişiliğine şahsiyetine yönelik saygısızlıktır. Hiçbir ülkeye böyle bir yaklaşım gösterilmedi” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin AB serüveni 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması ile başlamıştır.

AB kapısında o günden bugüne çıkışı olmayan bir labirentte, diğer aday üyelere uygulanmayan ucu açık şartlar ve koşullarla adeta siyasi bir ambargoyla mücadele ederek bugünlere geldik.

Evet 1963’ten beri AB’ye girmek için adeta seferberiz. Kaybettiğimiz zaman ve verdiğimiz çabayla çar naçar ortada kalıyoruz. Esasen bu bir oyalama ve baskı altında tutma taktiğidir. Bu, Batı’nın, tarih boyunca yaptığı en iyi hilelerdendir. Batı bunu bilinçli, sistemli, seviyeli ve periyodik bir şekilde yaptığı için, biz mesafe aldığımız zannına kapılıyoruz ama yaşadığımız yukarıda da ifade ettiğim gibi çıkışı olmayan bir labirentte dönüp durmaktan başka bir şey değildir.

Elbette kapıyı tamamen kapatmıyorlar çünkü Türkiye’nin AB aleyhinde bir pozisyon alması ihtimali işlerine gelmiyor, kabul de etmiyorlar. Çünkü biz AB’nin testini daha en başında kaybettik. AB, Türkleri 30 Ekim 1961 tarihinde Türkiye ile Almanya arasındaki “İşgücü Alımı Anlaşması” sonrasında Almanya’ya ve devamında Avrupa’ya giden vatandaşlarımızla test etti.

Avrupa, Anadolu’nun kırsal kesimlerinden gelen, eğitim seviyesi düşük, gariban, işsiz vatandaşlarımızı asimile edebileceği düşündü ve bunun adını da entegrasyon koydu. Oysa Avrupa’ya ekmek parası kazanmak için giden ilk gurbetçilerimizin amacı orada bir müddet çalışıp, kazandıkları parayla Türkiye’de iş kurup rahat bir hayat sürmekti. Bu yüzden, kendilerini sürekli gurbetçi olarak gördüler. Avrupai yaşam tarzı onların yetiştiği kültür ile bağdaşmadı. En başta bu kültürü dışladılar ve Batı’yı, bütün müreffehliğine rağmen reddettiler. Gurbetçiler entegre olmayı kabul etseler de asimile olmayı asla kabul etmediler.

Sonraki nesil, ilk kuşağın aksine iyi bir eğitim aldı.

Patron olup Avrupalı işçiler çalıştırmaya başladılar.

Akademisyen olup Avrupalıları eğitmeye başladılar.

Siyasetçi olup Avrupa’yı yönetmeye talip oldular.…

Ne var ki bu yeni nesilde kültürlerinden asla kopmadı ve kendi gerçeklerini inkâr etmediler. Onlar da büyükleri gibi entegrasyona uyum sağladılar ama asla asimile olmadılar. Güneşe bakan ayçiçekleri gibi daima Türkiye’ye baktılar.

Avrupa bu hakikati ayniyle vaki gördü. Türkleri değiştirmenin, asimile etmenin ve istedikleri biçime sokmanın imkânı olmadığının farkına vardılar. İşte o gün bu gündür bizi kuru bir AB sevdasıyla oyalıyorlar.

Tamamen stratejik düşüncenin zaruri bir neticesi olan AB’ye üyelik ya da denklik noktasında, Türkiye’nin de stratejik düşünmesi ve o eksende hareket etmesi şarttır. Bireyden aileye, aileden topluma; toplumu oluşturan bütün unsurlar bu eksende hareket etmeli ve etmeleri sağlanmalıdır. Ekonomide, eğitimde, sağlıkta, savunma sanayiinde, politikada; hâsılı bir milletin kendi güç ve üstünlüğünü göstereceği her alanda; AB’ye denk, hatta onlardan ileri bir seviye yakalamalıyız. Batı’nın nazarında, bütün kurum ve kuruluşlarıyla güçlü, istikrarlı ve gelişen bir Türkiye imajı sergiliyoruz, sergilemeye de devam etmeliyiz.

Genç kuşağı eğitimli, toplumunun tamamının refah seviyesi yüksek, İhracatı ithalatından fazla, dışa bağımlılık gibi bir derdi olmayan Türkiye için seferber olmalıyız. Bilişim çağında, nano teknolojide yerimizi almalıyız. Her türlü güçlü altyapısıyla, Ar-Ge ve bilişim çalışmaları olan ve dünyayı kendine hayran bırakan sonuçlar elde etmeliyiz. Çağdaş yaşama sunduklarımız, talep ettiklerimizden kat be kat fazla olmalı.

Dünya siyasetinde tıpkı Osmanlı gibi tartışmasız bir güçle söz sahibi olmalıyız. Ancak o zaman Afrika’dan Asya’ya kadar her yerde güç ve söz sahibi oluruz. Çünkü iradesini doğrudan ve meşrudan yana kullanan bir millet ayağa kalkar.

Bu bir ütopya ya da masal değil. Geçmişimize bakıldığında bunun sayısız örnekleri görülür. Batı akıl hastalarını prangaya vururken, Türk İslam bilginleri her türlü hastalığa şifa dağıtıyorlardı. Osmanlı Galya’dan, Hindistan’a kadar adalet dağıtıyordu. Bunun için ayrıca bir gayret de sarf etmiyordu. Sadece Osmanlıya rağmen dünyada kan dökmeye cesaret edilemiyordu.

Türkiye; eğitimli insanı, güçlü ekonomisi, müreffeh toplumu, caydırıcı ordusu, kültürlü halkıyla muasır medeniyetler seviyesini yakalar ve hatta üzerine çıkarsa, AB gibi birliğe de ihtiyacımız kalmaz. Esasında 2023 vizyonunun özeti de budur. Milletimiz bunu başaracak imkân ve kabiliyete fazlasıyla sahiptir.

Sağlık ve afiyet içinde kalınız…

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp