Top
27/07/2013

Kürtlerle stratejik ittifak

Geleneksel dış politikamızın bir kırmızı çizgisi daha tarihe karıştı. Dışişleri Bakanlığı, İstanbul’a davet ettiği PYD lideri Salih Müslim’i ağırladı. Görüşmede karşılıklı beklentiler aktarıldı; ama en önemlisi hükümet, bu hamleyle, Ortadoğu’daki bütün Kürtlere dostluk ve kardeşlik elini uzattığını göstermiş oldu.  Kuşkusuz bu ziyareti Suriye’deki son gelişmeler hızlandırdı. PYD’nin, Rojava olarak adlandırılan Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinde etkinliğini artırması, Türkiye ile ilişkilerin kapılarını araladı.  2011’de Suriye’de Esed rejimine karşı isyan patladığında PYD, o kadar güçlü bir örgüt değildi. Kürtler arasındaki desteği de sınırlıydı.  Ancak son iki yılda izlediği stratejiyle, Rojava’da ciddi bir etkinlik ve güç kazandı.  Özgür Suriye Ordusu çatısı altında toplanan muhalefete katılmayan ve Esed’e karşı savaşa girmekten kaçınan PYD, iki yıl içerisinde hem Suriye’deki Kürtler arasında desteğini artırdı hem de fırsatları iyi değerlendirerek, stratejik bazı alanları ele geçirerek kontrol etmeye başladı.  En son 16 Temmuz’da El-Nusra’nın kontrol ettiği Haseke kentine bağlı sınırımızdaki Resulayn’ı ele geçirdi. Kuzey Suriye’de geniş bir bölgeyi kontrol altına almak için de askeri operasyonlara hız verdi. Resulayn’a 170 km. uzaklıktaki Rimelan adı verilen, petrol sahalarının bulunduğu alanı ele geçirmeye çalışıyor. Kuzeydeki en zengin petrol yatakları burada bulunuyor.  PYD, ikinci stratejik saldırıyı Tel Abyad bölgesinde başlattı. Bu alanın önemi Kürt bölgesi arasındaki coğrafi birliği sağlamasından geliyor. Bu bölgeyi ele geçirirse, Kürtler arasındaki fiziki birliği de sağlamış olacak. Özerk yönetim için bu şart.   PYD’nin şu an Yurimiye Kapısı adı verilen Suriye-Irak sınırındaki bölgeye saldırı başlatmak için yığınak yaptığı haberleri geliyor. PYD, bu sınır kapısını ele geçirirse büyük bir mevzi daha kazanmış olacak. Ancak PYD’nin cephede askeri bir yenilgi alması, dengeleri bir anda PYD aleyhine çevirebilir.  Son çatışmalarda PYD, Barzani’nin Suriye üzerindeki etkinliğini de sınırlamayı başardı. Mesud Barzani’nin Suriye’deki Kürtler üzerinde önemli bir etkisi bulunuyordu. Fakat PYD, El Nusra’yla çatışarak Kürtler arasında sivrildi ve kendisine belli bir meşruiyet yarattı. PYD’den bağımsız olarak Özgür Suriye Ordusu içinde yer alan bir Kürt örgütü olan El Akrad Cephesi bile çatışmalarda PYD’ye destek verdi. Kürtler, Suriye’deki savaşı “milli kurtuluş mücadelesi” olarak algılamaya başladıkları için cephenin en ön safında savaşan örgüte (PYD’ye) destek vermeye başladılar.  PYD, bölgede kurnazca bir siyaset izledi. Muhalifler Esed’le çatışırken, PYD bundan kaçındı; ordu kurmaya yöneldi, taraftar bulmaya çalıştı, taburlar oluşturdu, kendini güçlü hissettiği anda da muhalif güçlerin en zayıf halkası olan El Nusra’ya saldırarak, Kürt bölgesini kontrol altına aldı.  Bölgenin tek seküler örgütü olduğu mesajını vererek, Batı’dan destek buldu.  PYD’nin Türkiye’ye davet edilmesinin arka planında işte bu gelişmeler yatıyor. Türkiye, içeride başlattığı çözüm süreciyle Ortadoğu’daki Kürtler arasında önemli bir köprü kurdu. Bu ilişkilerin taktik olmadığını belirtelim; çözüm süreci, Türkiye’nin Ortadoğu’daki Kürtlerle stratejik bir ittifak arayışının bir parçası. Eğer PKK ve PYD cephesi, bu stratejik ilişkiyi günlük kazanımlara feda etmezse, iki taraf da kazanacak.    Bunun için de PYD’nin, Türkiye’nin talep ve beklentilerine kulak vermesi gerekiyor.  

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp