Top
27/07/2023

Basın iyi de medya kötü!

Basın sektörüne adım attığım yıllarda (henüz 'medya' kelimesiyle pek haşır neşir olmadığımız 90'larda) gazeteler 'promosyon' yarışındaydı.

Promosyon demek daha çok tiraj, tiraj ise reklam pastasından daha büyük pay dememekti.

Çarşaf çarşaf promosyon reklamları yüzünden gazetelerin birinci sayfaları zücaciye vitrinine dönerdi.

Neler verilmiyordu ki 30 kupona...

Tabak-çanak, çarşaf, ansiklopedi, bisiklet, fırın, makyaj seti, çamaşır makinesi, akupunktur cihazı, stres bileziği...

(Stres bileziği deyip geçmeyin 400-500 bin tirajı bir gazeteye 1 milyon yeni okur/müşteri getirmiştir.)

Bazen ihtiyaç listesine göre bir eve üç dört gazete alındığı da olurdu.

Pek çok genç kızın çeyiz sandığı, gazetelerin verdiği 12 kişilik yemek, çatal-bıçak takımları, nevresimler, çaydanlıklarla tamamlanmıştır.

Bu çılgınlıkta kupon atlamak ise depresyon sebebiydi.

Eksik kuponlar konu komşudan, eş dosttan sual edilir, noksanı tamamlamak için gazetelerin 'yedek kupon' vermesi beklenirdi.

Bu promosyonlar sayesinde, (o günlerin moda tabiriyle) 'orta direk' vatandaş kimileyin ihtiyaçtan kimileyin kenarda 'bulunsun' mantığıyla, (okumak için olmasa bile) gazete alma alışkanlığı kazandı.

Türkiye'de promosyon hadisesi ilk olarak 1870 yılında "Hadika" (Bahçe) adlı bir gazete tarafından abone olmak şartıyla her okuyucuya, meyve fidanı ve çiçek tohumu verilmesiyle başlamış. Doğrusu çevreci bir tutummuş...

En edebi promosyon ise 1929 tarihli Vakit gazetesinden...

O günlerde Reşat Nuri Güntekin'in "Yaprak Dökümü" romanını yayınlamaya başlayan gazete, neşredilen metinlerde bilinçli olarak hatalar yapmış ve bu hataları bulanlara "Çalıkuşu" romanını hediye olarak vermiş.

Neticede, promosyon rüzgarıyla da olsa, günlük gazetelerin toplam tirajı 1990'larda 5 milyona ulaşmıştı.

Aynı yıllarda rekabet öylesine etik dışı bir hâl aldı ki gazeteler birbirlerine ağır hakaretlere yöneldiler.

Sonuçta yasalar devreye girdi ve gazetelerin kültürel ürünler haricinde promosyon vermesi sınırlandırıldı.

Yine 90'larda özel televizyonların devreye girmesiyle neye uğradığını şaşıran basın, yerini daha havalı olan medyaya devretti.

Gazeteler, televizyonlar holdinglerle tanıştı.

Gel zaman git zaman, eski çamlar bardak oldu, köprünün altından çok sular aktı, 5 milyonluk rakamlar eridi, toplamda birkaç yüz bin tiraja kanaat edilir oldu.

Dün, Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden hareketle hazırlanan bir habere rastlayınca, 'nereden nereye...' demekten kendimi alamadım.

Geçen yıl gazete ve dergilerin zaten buharlaşan tirajı yüzde 8,3 daha azalmış.

Zamanın ruhu, imkanları, araç-gereçleri nasıl da değişiyor.

Şimdilerde 'tıklarla' hesaplanan bambaşka bir 'medya' ortamı var.

Benimse...'basın'dan 'medya'ya geçiş yıllarında tramvayda iki kişinin kulak misafiri olduğum konuşması her aklıma gelişinde buruk bir tebessüm kaplar içimi; 'Basın iyiydi de medya çok kötü abi. Baksana her kafadan bir ses çıkıyor.'

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp