Top
Prof. Dr. Ramazan Ayvallı

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı

ramazan.ayvalli@tg.com.tr

31/12/2019

Zaman en büyük sermâyedir

"İnsanların sahip oldukları, ama geçtikten sonra bir daha, ebediyyen bulamayacakları en kıymetli sermâye zamandır."

Zamân nimeti, Allahü teâlânın bizlere en önemli lutuflarından birisidir. Unutmayalım ki, zaman en büyük sermâyedir. Dünyâ ve âhiret saâdetini kazanmak, bu sınırlı zamânı iyi kullanmaya bağlıdır.
Bilindiği üzere, akıp giden zamân içerisinde, bize emânet edilen ömrümüzü tamâmlamaktayız. Her insân, kendisine takdîr edilen ömrü, İlâhî irâde istikâmetinde geçirmekle mükelleftir. Onun için Sevgili Peygamberimiz, dün de bahsettiğimiz gibi: “Akıllı kimse [akıllı Müslümân], kendisini hesâba çekip ölümden sonrası için hazırlık yapan kişidir” buyurmuştur.
Yine Peygamber Efendimiz: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz”  buyurmuştur.
Tâbiîn-i kirâmın en önde gelenlerinden, müfessir, muhaddis, mütekellim, mutasavvıf Hasan-ı Basrî (rahmetullah aleyh), "Sizin, bugün, parayı sarf ederken gösterdiğiniz hassasiyeti, Eshâb-ı kirâm (aleyhimür-rıdvân), zamanlarını kullanırken gösterirlerdi" buyurarak ne kadar önemli bir noktaya dikkat çekmiştir.
“Seyyidü’t-tâife” ve “Seyyidü’t-tâifeteyn” diye anılan büyük velî Cüneyd-i Bağdadî (kuddise sirruh) da, "İnsanların sahip oldukları, ama geçtikten sonra bir daha, ebediyyen bulamayacakları en kıymetli sermâye zamandır" buyurmaktadır.
Büyük âlim Ebû Saîd Muhammed el-Hâdimî de, “geçen zamanı geri getirmek için bütün sultânlar, pâdişâhlar, krallar yani devlet başkanlarının tamâmı bir araya gelseler ve bütün hazînelerini de harcasalar, yine de geri getiremezler” demiştir.
Silsile-i aliyye büyüklerinden Ubeydullah-ı Ahrâr (kuddise sirruh) da, "Tasavvuf, ehemmi mühimme tercîh etmektir. Vakti en değerli olan şeye sarf etmektir" buyurmaktadır.
İmâm-ı Rabbânî müceddid-i elf-i sânî Ahmed Fârûkî Serhendî (rahmetullah aleyh) ise, "Vakit keskin bir kılıç gibidir. Mühim işleri bugün yapmalı, mühim olmayanları yarına bırakmalıdır" buyurmuştur.
Malûm olduğu üzere, İslâmiyette, güneş yılının ayları içinde sayılı herhangi bir mübârek gün yoktur. Meselâ, Martın (20.) "Nevrûz" denilen günü ve Mayısın (6.) "Hıdrellez (veya Hıdırellez)" günü ve Eylülün (20.) "Mihricân" günü, bazı ülkelerde mübârek sayılıyorsa da, Müslümânlıkta, bu günlerin diğer günlerden farklı bir değeri yoktur. Noel günü ve gecesi de böyledir.
Doğum günü ve mübârek geceler, hep hicrî yıl ile kutlanır. Bütün ibâdetlerde ve dînî faâliyetlerde de kamerî aylar esas alınır.
İslâmiyet, Müslümânların, îmânlarında ve ibâdetlerinde, Müslümân olmayanları taklit etmelerini, onlara benzemelerini, onların dînlerinin ve ibâdetlerinin alâmeti olan şeyleri yapmalarını ve kullanmalarını yasak etmiştir.
Fakat İslâm dîninde, kâfirlerden her kavmin, her memleketin âdeti olarak yaptıkları ve kullandıkları şeylerden, harâm olmayıp, insanlara faydalı olanları yapmak ve kullanmak günâh değildir; onların kullanılmasında dînen herhangi bir mahzur yoktur.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp