Top
Prof. Dr. Çağrı Erhan

Prof. Dr. Çağrı Erhan

cagrierhan@yahoo.com

27/09/2008

BM Güvenlik Konseyi üyeliği Türkiye'ye ne kazandırır?

Türkiye, bu yılki güvenlik konseyine üye olabilmek için elindeki bütün imkanları seferber etti. Tanıtım ve oy toplama faaliyetleri için ayırdığı 50 milyon dolarlık bütçeyi de 100 milyon dolara çıkardı. Her yıl eylül ayında dünya diplomasisinin kalbi New York'ta atar. Genel Kurul toplantıları dolayısıyla dünyanın dört bir yanından temsilciler Birleşmiş Milletler (BM) binasında bir araya gelirler. Genel Kurul'a hitap etmek için sıralarını beklerlerken, ikili ve çok taraflı temaslar da gerçekleştirirler. Yıl içinde günler harcayarak yapılabilecek yabancı ülke ziyaretlerinin yerini, daimi temsilcilik ofislerine veya otel odalarına yapılan 15 dakikalık ziyaretler alır. Bu tam anlamıyla diplomatik bir panayırdır. Bu yılki toplantının Türkiye için farklı bir yönü de var. 17 Ekim 2008'de Genel Kurul'da yapılacak oylamayla belirlenecek BM Güvenlik Konseyi geçici üyelikleri için adaylardan biri de Türkiye. En son tam 47 yıl önce -o da bir yıllığına- Güvenlik Konseyi'ne üye olabilen Türkiye, geçen zaman zarfında bu makama tekrar oturamamıştı. 1999'da Güvenlik Konseyi için aday olmuş ise de uluslararası ortamın uygun olmadığı gerekçesiyle adaylığını geri çekmişti. Fakat bu kez hem ortam müsait gözüküyor hem de Türkiye çok iyi bir hazırlık dönemi geçirdi. Sonucun olumlu çıkma ihtimali yüksek. Avrupa kıtası kontenjanından Belçika ve İtalya'nın üyeliklerinin dolmasıyla boşalacak iki koltuk için İzlanda ve Avusturya ile yarışan Türkiye, tanıtım ve oy toplama faaliyetleri için ayırdığı 50 milyon dolarlık bütçeyi 100 milyon dolara çıkararak bu işe ne kadar önem verdiğini gösterdi. Peki, bu Güvenlik Konseyi neden bu kadar önemli? Türkiye'ye ne kazandıracak? BM Antlaşmasına göre uluslararası barış ve güvenliğe ilişkin konular öncelikle Güvenlik Konseyi'nde ele alınır ve karara bağlanır. Fakat bu mekanizma çoğu zaman aksamaktadır. Konsey'in bir türlü etkili bir güvenlik mekanizması haline gelememesinin öncelikli sebebi karar alma yöntemidir. BM'nin devletlerin egemen eşitliği prensibi üzerine inşa edildiği sıklıkla ifade edilir. Yani, 1 milyar 200 milyonluk Çin ile 12.000 nüfuslu Tuvalu'nun eşit haklara sahip olduğu her zaman dile getirilen bir husustur. Hâlbuki BM içinde bu prensip bizatihi Güvenlik Konseyi'nin yapısı sebebiyle ihlal edilmektedir. Zira BM Antlaşması'na göre Konsey'in 15 üyesi vardır ama bunlardan beşi diğerlerinden farklı olarak daimi üyedir. 10 üye iki yıllık süre için Genel Kurul tarafından seçilirken, sırf İkinci Dünya Savaşı'nın galipleri oldukları için, ABD, Birleşik Krallık, Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa ve Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi'nde sürekli bulunurlar. Şüphesiz, bu beş ülkenin sürekliliklerinden çok, diğer hiçbir ülkeye bahşedilmemiş olan veto hakkına sahip olmaları da BM'ye yönelik önemli eleştirilerdendir. Hal böyle olunca, Konsey'de karara bağlanması ve ardından zorlayıcı yaptırımlar uygulanması gereken birçok durumda bir veya daha fazla daimi üyenin "hayır" oyuyla karar alınamamakta, Konsey'in barış ve güvenliği koruma, saldırganı durdurma ve cezalandırma görevleri suya düşebilmektedir. Mesela, İsrail'i zora sokabilecek her türlü karar bugüne kadar hep ABD'nin vetosunu yemiştir. Böyle bir yapıda gerçekten de Westphalia Düzeni diye isimlendirilen "egemen eşitlik"ten söz edilebilir mi? George Orwell'in Hayvan Çiftliği adlı eserinde hicvettiği düzen için kullandığı şu cümleyi hatırlayalım: Tüm hayvanlar eşittir; ama bazıları daha eşittir. Tekrar Türkiye'nin adaylığına dönelim. Hiçbir ülke sadece Güvenlik Konseyi üyesi olduğu için otomatikman küresel siyasetin vazgeçilmez aktörü haline gelmez. Aksi olsaydı, halen üye olan Burkina Faso, Libya, Panama, Vietnam gibi ülkeler için de bu yaklaşım geçerli olurdu. Dolayısıyla, Türkiye'nin sırf Güvenlik Konseyi üyesi olduğu için bölgesinde sözü dinlenen bir ülke, hatta küresel bir güç olacağı gibi abartılı değerlendirmeler yapmamalıyız. Kuşkusuz üyelik prestij artışı getirecektir, ama daha fazlasını değil. Diğer yandan, üyelik sayesinde Türkiye hem dünyayı daha yakından tanıyacak, bugüne kadar herhangi bir ilişki kurmaya lüzum hissetmediği ülke ve bölgelerle daha yakından ilgilenecek, yeni diplomatik temsilcilikler açacak, hem de kendisini daha iyi tanıtma imkânı bulacaktır. BM Güvenlik Konseyi üyeliği, hariciyemizin neredeyse gelenekselleşsen, uluslararası sorunlar karşısında taraf tutmaktan özenle kaçınan, "ne şiş yansın, ne kebap" türünden yaklaşımlarının da sonunu getirecektir. Güvenlik Konseyi'nde yapılan oylamalarda Türkiye taraf tutmak zorunda kalacaktır. Bu da Türk dış politikasının kimliğinin kuvvetlenmesi adına hayırlı olacaktır. Dış politikamızı oluşturanlara küçük bir ikaz ile bitirelim: Güvenlik Konseyi üyeliği için irili ufaklı pek çok ülkeye milyonlarca dolar tutarında vaadlerde bulundunuz. Seçilsek de seçilmesek de bu vaadlerinizi yerine getiriniz. Eğer seçilmedik diye sözlerimizi tutmazsak, bu olağanüstü bir imaj bozulmasına yol açabilir. İleriyi düşünmek zorundayız. BİLMEDİKLERİMİZ Veto rekortmenleri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını en çok Rusya (eski SSCB) veto etmiştir. Teşkilatın kuruluşundan 2008'e kadar Rusya toplam 123, ABD 82, İngiltere 32, Fransa 18, ve Çin 6 kez kararları veto etmiştir. Sadece 1946-1965 yılları arasında SSCB 106 defa veto hakkını kullanmıştır. Bu yıllar arasında hiç veto hakkını kullanmayan ABD ise bir sonraki 20 yıl içerisinde 46 kez alınan kararları veto etmiştir. Kim, ne kadar veriyor? BM'yi gönüllü olarak üye ülkeler finanse etmektedir. Toplam bütçenin yaklaşık %22'sini ABD, %16'sını Japonya, %8'ini Almanya, %6'sını İngiltere, %6'sını Fransa, %4'ünü İtalya, %3'ünü Kanada karşılamaktadır. 1 Ocak 2008 tarihi itibariyle Barış Gücü Operasyonlarına en çok katkı sağlayan 10 ülke ise ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Çin, Kanada, İspanya ve Güney Kore olmuştur. Bir Nazi Subayı BM Genel Sekreteri Olabilir mi? 1968-1970 tarihleri arasında Avusturya Dışişleri Bakanı olan Kurt Waldheim, 1972-1982 tarihleri arasında 2 kere BM genel Sekreterliği görevini üstlenmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi ordusunda görev yaptığının ortaya çıkmasına rağmen 1986 yılında Avusturya Cumhurbaşkanlığı'na seçilmiştir. ABD Hükümeti Waldeim'in ülkeye girmesini yasaklamıştır. Waldheim 2007'de ölmüştür. A.B.D. BAŞKANLIK SEÇİMİ KRONOLOJİSİ İÇİN TIKLAYIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp