Top
M. Said Arvas

M. Said Arvas

msarvas@ihlas.net.tr

01/03/2012

Bozuk inancın zararı!..

Kalp hastalıklarından en tehlikelisi, bid'attir. Yani yanlış, bozuk itikattır... Bilhassa zamanımızda Müslümanların çoğu, bu kötü hastalığa yakalanmışlardır. His organları ile anlaşılamayan, hesap ile ulaşılamayan şeylerde akıl yürütmek insanı bu hastalığa sürükler... Aklın ermediği ve yanıldığı şeylerde akla uyarak hareket etmek cahilliktir. Böylelerini fen adamı, filozof sanarak onlara uymak felakettir. Onları taklit etmek ahirette çok büyük sıkıntılara sebeb olur... AKILLA BULUNMAZ!.. İnsanın kendi aklı ile bu ince, hassas bilgileri bulması mümkün değildir. Herkes kendi aklı ile bu bilgileri bulmaya çalışırsa, yeryüzündeki insan sayısı kadar bozuk düşünce, itikat ortaya çıkar. Herkesin düşüncesi, anlayışı, fikir yapısı bir değildir. Dünyalık meselelerde bile insanlar başka başka düşünmektedirler. Dünya işlerinde böyle olunca, aklın ermediği ahiret bilgilerinde doğruyu bulmak hiç mümkün olur mu? Bu durumda, inanmış her Müslümanın yapması gereken şey, kendi aklını devreye sokmadan, hakiki İslâm âlimlerinin bildiklerine tabi olmaktır. Onlar imanın nasıl olması lâzım geldiğini bildirmişlerdir. Doğrusu da budur. Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) ve Eshabının itikatlarını, doğru olarak tesbit edip bizlere bildiren, sadece Ehl-i sünnet âlimleri olmuştur. Zaten ben "Ehl-i sünnet itikadındayım" demek, "Onlar nasıl inanmışlar ise ben de onlar gibi inandım" demektir. Düzgün itikat çok önemlidir. Çünkü, yapılan bütün ibadetler buna bağlıdır. İtikadı bozuk olanın yaptığı bütün ibadetleri geçersizdir, kabul olunmazlar. Yaptığı ibadetleri onu cehennem ateşinden kurtaramaz. ÖNCE DOĞRU İTİKAT Demek ki, önce doğru bir itikat sahibi olmak lâzım gelir. Yetmiş üç fırkanın tek kurtulanı Ehl-i sünnet inancına sahip olanlardır. Diğer yetmiş ikisi dalâlet fırkasıdır. Yetmiş üç "altın"ın içinde "hakiki" olanı budur. Öbürleri sahtedir!.. Allahü teâlâ, Müslümanlardan, Peygamber Efendimizin ve Eshabının inandığı gibi iman etmelerini istemektedir. Sevgili Peygamberimiz aleyhisselâm vefât edince insanlar dinlerini Eshâb-ı kirâmdan (aleyhimürrıdvan) öğrendiler. Hepsi aynı imânı, Ehl-i sünnet itikâdını kendilerinden hiçbir şey katmadan, Resûlullah Efendimizden öğrendikleri gibi naklettiler. Mezhep imanlarımız, Silsile-i âliye büyüklerimiz ve diğer büyük âlimlerimiz bu saf ve doğru imânı kitap haline getirerek bize intikal ettirdiler. Bu büyüklerimize ne kadar dua etsek yine de azdır. Onlara ait olan kitapları çok okumalı ve onların gösterdiği yolda yürümeye gayret etmeliyiz... Çok tehlikeli bir asra rastladık. Bid'atlar o kadar arttı ki sakınmak oldukça zorlaştı. Çamurlu bir yolda yürüyüp üzerine çamur bulaşmaması ne kadar dikkat gerektiriyorsa, bid'atlerden sakınmak ondan daha çok önemlidir. Çamur sıçrayan elbise su dökmekle temizlenir. Bid'atleri ise ancak "ateş" temizler! İmam-ı Rabbani (kuddise sirruh) buyuruyor ki: "İyi biliniz ki, bidât sahibi ile konuşmak, kâfirle arkadaşlık etmekten, kat kat daha fenadır." BİD'AT SAHİBİNE HÜRMET EDEN!.. Mazhar-ı Canı Canan hazretleri buyuruyor ki: "Kâfirleri ve bid'at sahiplerini ve açıkça günah işlemeye devam eden fasıkları sevmememiz emrolundu. Bunlarla konuşmamalı, evlerine, toplantılarına gitmemeli, selâm vermemeli, arkadaşlık yapmamalıdır. Zaruret ve ihtiyaç olduğu zaman, zaruret miktarı kadar, bu yasaklara izin verilmiştir. Böyle hallerde de kalbin yine onları sevmemesine gayret etmelidir. Bid'at sahibine hürmet eden, İslâmiyeti yıkmaya yardım etmiş olur!.."
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp