Top
Fuat Uğur

Fuat Uğur

Fugur1864@gmail.com

29/09/2022

Türkiye’nin Ege adaları tuzağına düşmeden yapması gereken iki acil operasyon

Millî Savunma Bakanı Hulûsi Akar önceki günkü Mersin’deki PKK saldırısının Suriye’deki terör unsurlarınca organize edildiğini söyledi ve “Yeri, zamanı geldiğinde bu saldırıyı yapanların altyapısına, üstyapısına mutlaka gereği yapılacaktır” dedi.

Soru şu:

Mersin’deki terör saldırısının, Ege adalarına askerî yığınak yapan Yunanistan’ın bizi tahrik etmeye çalışmasıyla bir bağlantısının olmadığını söyleyebilir miyiz?

Ne alaka değil mi? Hâlbuki çok alaka.

Saldırının altyapısı malum Kandil. Bakan Akar aynı şeyi mi kastetti bilmiyorum ama ÜST YAPISININ kim olduğu da belli; Amerika Birleşik Devletleri. Yatağımızdaki düşman! Uyuduğumuz anda sırtımızdan hançerlemek için bıçakları biliyor. Tetikçileri Suriye’de PKK-YPG, DEAŞ, bölgede İsrail, Batı’da Yunanistan ve başındaki Miçotakis, kuzeyde de Ukrayna ve başındaki Zelenskiy.

ABD ve Batı’daki müttefiklerinin ve Orta Doğu’daki bir numaralı partneri İsrail’in Türkiye’nin merkezinde olduğu coğrafyada İKİ HEDEFİ var:

1-Suriye’nin kuzeyinde bir PKK-YPG devleti kurdurmak.

2-KKTC’yi ilhak ederek Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarından uzak tutmak.

Bu iki hedefi kesinlikle unutmamak ve tüm oyunumuzu bunun üzerine kurmak zorundayız.

Dolayısıyla Yunanistan’ın Lozan gereği gayriaskerî statüdeki 12 adaya yıllardır askerî yığınak yapması karşısında “adaların egemenliği” tartışmasını açarak konuyu Birleşmiş Milletler gündemine taşımamız ve sonuç alamadığımız takdirde askerî müdahalede bulunmamız anamızın ak sütü kadar helal olmakla birlikte şu anda bunu ertelememiz gerektiği de ortada. Çünkü AB’nin dünkü aptalca skandal açıklamalarından, dünya medyasındaki açık tarafgirlikten anladığımız kadarıyla biz ne kadar haklı olsak da haklı çıkan hep Yunanistan olacak.

 

ABD VE BATI TÜRKİYE’Yİ DÜŞÜK YOĞUNLUKLU SAVAŞLA TEST ETMEK NİYETİNDE

 

Bizi oraya çekerek askerî gücümüzü test etmek, enerjimizi ve askerî mühimmatımızı sınayıp tüketmek. Öyle ki sonuçta Türkiye’nin Suriye’deki PKK-YPG oluşumunu yok etmeye yönelik gücü kalmasın. Bu arada Yunanistan zayiat vermiş, askerleri ölmüş, adalardaki halkı telef olmuş ve sivil ölümler yaşanmış umurlarında değil. Sonunda tarihin 100 yılda bir tekerrür ettiği Yunanistan’da Konstantin Miçotakis, Eleftherios Venizelos olmaya yemin etmiş görünüyor. Ülkesi borç batağında, ayakta kalması için halkını feda etmesi gerektiğine inandırılmış bu basiretsiz ve çapsız Başbakan var ortada.

Türkiye ile ilişkilerinden bir “başarı öyküsü” çıkarmaya çalışan Miçotakis biz onların istediği zamanda müdahale etmeyeceğimiz için her hâl ve kârda kazançlı çıkmayı umuyor. Çünkü Türkiye müdahale etse seçim yenilgisinden kurtulacak, etmese “zafer” kazandığından bahisle fanatizmden kafayı yemiş Yunan halkından oy devşirecek. Bu yüzden Yunan muhalefeti de Miçotakis’in “baskın erken seçim” düşündüğünden yola çıkarak şimdiden seçim hazırlıklarına başladı bile.

 

TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDE DURAN KAÇINILMAZ İKİ YOL

 

1-Türkiye ABD’ye gereken cevabı hemen Suriye’nin kuzeyinde vermeli. Bunun için Şam hükûmeti ile ilişkileri artık istihbari düzeyden diplomatik seviyeye çıkarmanın adımlarını acilen atmalı ve Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde Rusya ve İran ile anlaşarak YPG’ye hızlı bir operasyonun ilk adımlarını atmalı.

2-Yukarıda belirttiğim üzere ABD ve Batı’nın Yunanistan’ı yine fino olarak paçalarımıza saldırtmasının arkasında yatan bir başka etken, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları. O zaman Türkiye kesinlikle adalarda bize GEL GEL yapan ABD’nin tezgâhına gelmeden KKTC’ye askerî yığınağı artırmalı ve bunu güçlü biçimde hissettirmeli. ABD’ye verilecek en iyi cevap ve meydan okuma budur. ABD’nin geçen aylarda silah ambargosunu kaldırdığı Güney Kıbrıs’taki 1974 Barış Harekâtı travması sonucu neler kaybettiklerini eğer Rumlar hatırlamıyorlarsa aptallıklarına doymasınlar.

Sonuçta Türkiye’de bir devlet aklı var. Sürekli olarak uyarır, uyarır ve tam da istediği zamanda, istediği yerden BİR GECE ANSIZIN gelebilir.

Tıpkı Kıbrıs’taki Barış Harekâtı’nda olduğu gibi. Evet, o zaman bedeller ödedik ABD ambargolarıyla ama sonuçta 1950’li yılların başından itibaren kangren hâline getirilen Kıbrıs meselesi Türkiye’nin müdahalesi ile birlikte Rumların aleyhine, Kıbrıs Türklerinin hayatta kalmaları lehine çözülmüş oldu. Eğer biraz daha devam etseydi, Rum komünistler dâhil tüm Kıbrıslı Rumların göz yumduğu EOKA’cı faşistler Kıbrıs Türklerinin tamamını jenosid uygulayarak yok edeceklerdi. Keşke bugün hâlâ Güney Kıbrıs ile birleşip mutlu mesut yaşamayı hayal eden KKTC’deki iflah olmaz satılıklar bunu geriye dönüp bir idrak edebilse.

 

CUMHURBAŞKANI ISRARLA YUNAN KAMUOYUNA SESLENMELİ

 

Ama bunun için biraz zamana da ihtiyacımız var. Seçim sürecine girmiş bulunuyoruz. Dikkatli olmalıyız. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sözleri Yunan kamuoyunda büyük yankı buluyor. Bu yüzden dün Yunan halkına seslenen söylemleri çok isabetli ve Cumhurbaşkanı, bunun dozunu da artırarak sürdürmeli. Çünkü yine Erdoğan’ın aylar öncesinden ifade ettiği gibi Türkiye’nin artık Miçotakis diye bir muhatabı kalmamıştır. Muhatap Yunan halkı ve onun basiretidir. Tabii eğer kaldıysa. O olmazsa ABD ve Batı’dır. Onlara verilecek cevapları da yukarıda yazdım.

Sonuçta ne güzel demiş Ziya Paşa vakt-i evvelinde:

Nush ile uslanmayanın hakkı tekrir(tekdir)/Tekrir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp