Top
Ümit Zileli

Ümit Zileli

ümit zileli@korkusuz.com.tr

29/03/2024

Tek adam düzeni göstere göstere geldi biz de seyrettik!

Atınca mangalda kül bırakmıyorduk!

İş konuşmaya gelince hemen atılıyorduk; demokrasinin olmazsa olmaz temel koşulu “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesiydi, bu ilkenin en ufak şekilde bile zarar görmesi demek “totaliterlik”, “tiranlık”, “diktatörlük” yolunu açardı... O pek öykündüğümüz Amerika’da, Almanya’da, İngiltere’de, adam gibi her ülkede kuvvetler ayrılığı ilkesi en güçlü şekilde tesis edilmemiş miydi?

- Eskiler “Laf ola, beri gele” derdi!

Biraz dürüst, biraz mert olmak gerekiyordu, o kadar; zaten yıllardır bu ülke, tüm kuvvetlerin tek elde toplandığı bir “ileri demokrasi!” düzeni yaşamıyor muydu? Hakkını aramaya çalışan her canlı eninde sonunda polis copu, gaz bombası, biber gazı tatmıyor muydu? Medyanın neredeyse tamamına yakını her Allah’ın günü bir yeni “pembe Rockefeller gazetesi” çıkarmıyor muydu?.. Bu ülkenin “banisi” efendimiz, Ergenekon savcılığından TV dizisilerine dek ülkede kıpırdayan her “yaprağa” çekidüzen vermek için gece gündüz kendini paralamıyor muydu?

AKP’li Cumhurbaşkanı uzun yıllar önce yalnızca “yeni düzenin” adını, olması gerekeni tüm “aççık seççikliği” ile ortaya koymuş, gayet dürüstçe ne istediğini söylemiş, bizler de dinlemekle yetinmemiş miydik?

Ne demişti o günlerin Başbakanı: “Yapmak istediğimiz her işte bürokratik oligarşi, yargı bize engel oluyor” demişti... “Dışardan bakanlar yav işte 326 milletvekiliniz var, hâlâ mı bahane diyorlar” demişti. “Ama işte bu kuvvetler ayrılığı denen olay var ya, o önünüze gelip engel olarak dikiliyor” bile demişti!.. Yetinmemiş, ana muhalefet partisinin yasama noktasında çıkardıkları yasaları geciktirdiklerini, vakit kaybettirdiklerini dahi söylemişti...

- Daha ne desin!

Bir Tanrı’nın kulu ses çıkarmış mıydı!

Gerçekten daha nasıl açık söyleseydi meramını?..

Verin artık şu sultanlığı resmen de işimize bakalım” mı desindi, insaf yani! Aslında onu bile usturuplu şekilde söylemişti de biz kavrayamamıştık zannımca!

Bakın, taa o zamanlar AKP’nin Anayasa Hazırlık Komisyonu’na getirdiği “Başkanlık sistemi” önerisine, orada ne istediği, bir çocuğun bile kolaylıkla anlayacağı şekilde yazılıydı:

- Dilediğinde Meclis’i feshetme yetkisi istiyordu!

- Kararname çıkarma yetkisi istiyordu; Üstelik Meclis’in çıkardığı kararname üzerinde denetimi olmayacaktı, iyi mi? O zaman ne olacaktı peki? Her kararname bir “ferman” olacaktı!

- Meclis’in çıkardığı kanunları veto yetkisi de istiyordu hem de veto edilen yasanın yeniden kabulünü beşte üç çoğunluk şartına bağlayarak istiyordu... Ehh bu da zaten kabul edilemez anlamına geliyordu!

- Sekreterlerini, pardon bakanlarını Meclis dışından seçmek istiyordu!

Sultanlık, ay dilim dolaştı, Başkanlık sistemi önerisi böyleydi işte. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun; ne istiyorsa saklamadan, gizlemeden açıkça dikte etmemiş miydi?.. Gayet açıkça “tüm davullar ve dahi tokmaklar benim elimde olacak” buyurmamış mıydı?..

- Tebrike layıktı yani!

Gelelim bizlere... Bu “istekler manzumesi” sonrasında bir ses çıkar mı diye beklemiştim uzun süre; hadi bürokrasi “oligarşisinden” vazgeçmiştim, şu kadar yılda taraf olmayan üst ya da orta düzey bir Allah’ın kulu bıraktılar mı onu da bilemiyordum...

- Peki ya yargı?

Kuvvetler ayrılığının üç tarafından biri olan yargıdan bir tanecik olsun ses çıkmaz mıydı, Yargıtay’dan, Sayıştay’dan, Danıştay’dan biri olsun çıkıp “bu söylem demokrasiye aykırıdır, yargının bağımsızlığına vurulan ağır bir darbedir” demez miydi? Bu soruyu çok sevdiğim bir hukukçu arkadaşıma sorduğumda, acı acı gülmüş ve referandumu hatırlattıktan sonra şöyle demişti:

- Sen ileri demokrasiyi hâlâ çözememişsin!

Medya ise bildiğiniz gibiydi; yurtsever gazeteler, televizyonlar ve kalemlerle, hayal kırıklığına uğramış bir, iki “yetmez ama evet”çi dışında bırakın tartışmayı, sözünü bile edememişlerdi... Bana gelince; dönüp dolaşıp aynı şeyi düşünüyordum:

- Bu ülke bu kadar ucuza gitmez, bu ülkenin yurtseverleri var, aydınlık milyonları var, ‘koca’ bir direniş tarihi var...

Yanılıyor muydum acaba?

Müstahak mıydık peki?

Yaşadığımız süreç ne yazık ki “yanıldığımı” gösterdi!

Bir avuç yurtsever, Cumhuriyet sevdalısı aydın, korkusuzca öne atılan gençlik dışında toplumun büyük bölümü suskunluğu, “aydın” geçinenlerin ezici çoğunluğu “paydaşlığı”, işbirlikçiliği tercih etti!

- Bir kez daha acı duyarak gördüm ve anladım ki, hiç de gizli kapaklı değil, göstere göstere getirmişlerdi koca ülkeyi bu günlere!

Gözlerimizin önünde koca bir oyunu perde perde oynatmışlar; provokasyonlar, yıllarca AKP’nin ön saflarında görev yapmış Ali Babacan’ın söylediği üzere seçim manipülasyonları, daha neler neler! O halde şu soruyu sormam gerek:

- Biz bu zavallılığa, bu yoksulluğa, bu kepazeliğe müstahak mıyız?

Hâlâ “hayır değiliz” diye düşünüyorum... Ancak tüm detayları bir yana bırakıp el birliği ile geleceğimizi söküp almak, karanlığı sandığa gömmek şartıyla!

- Bu millete de bu yakışır!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp