Top
Ümit Zileli

Ümit Zileli

ümit zileli@korkusuz.com.tr

22/03/2022

Türkiye yargılanıyor!

Dün, toplumun geniş kesimlerinin yargılandığı sıradan bir “davalar” günü olarak geçti tarihimize!

Aynı zaman sürecinde copların konuştuğu, biber gazının nefesleri kestiği, plastik mermilerin havada uçuştuğu, mahkeme salonuna çevik kuvvetin misafir olduğu (!), “orantısız güç” kullanımının  göstere göstere izah edildiği alışıldık görüntülere de tanık olduğumuz yine “sıradan” bir gündü!

Sırayla bakalım; Gezi Direnişi davası mesela, siz bakmayın 17 sanıklı olduğuna, aslında milyonlar yargılandı, yargılanıyor bu davada! Aslına bakarsanız, daha önce de iki kez yargılama yapılmış, ikisinde de gösterilerin yasal bir zeminde yapıldığı yargı tarafından tescil edilmiş, sanıklar da beraat etmişti…

Ancak “İyi saatte olsunlar” bu sonuçları beğenmedi! İkisinde de “düğmeye basıldı” hakimler, savcılar değiştirildi, yeniden yargılamaya geçildi. Daha önce beraat edenler hakkında  ağırlaştırılmış müebbet cezası bile istendi! Nasıl olur demeyin; şöyle oluyor:

Osman Kavala ve Ayşe Mücella Yapıcı’nın ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor, 6 sanığın ise ‘15’er yıldan 20’şer yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.

Bu kadar basit işte! Haa, son duruşmada bu arada davanın tek tutuklu sanığı, 2017 yılından bu yana tutuklu bulunan Osman Kavala’nın bu halinin devamına da karar verildi, kimse de şaşırmadı yeminle!

Montrö komedisine devam!

Montrö davası için niçin “komedi” diyorum biliyor musunuz?

Durum tam olarak buna işaret ediyor da ondan! Bu davada 103 emekli amiral yargılanıyor. Suçları ne peki?

Devletin güvenliğine veya anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma!

Ne yaptı peki bu emekli amiraller böyle büyük bir suça imza atmak için?

Bildiri yayınladılar!

Montrö’nün ne kadar yaşamsal bir önemi olduğunu, Türkiye’yi büyük felaketlerden koruyacak, Lozan’la birlikte iki antlaşmadan biri olduğunu anlattılar. Montrö’nün delinmesinin intihar etmek olacağını söylediler.

Deniz Harp Okulu’nda Montrö’yü su içercesine öğrenip, uygulanması için 40-50 yıllarını veren amiraller söylemeyecekti de Bakkallar Odası mı söyleyecekti bunları Tanrı aşkına! Üstelik bir yıl kadar önce bu antlaşmayı küçümseyen hatta “ayak bağı”olarak gören “eskidi” diye ahkam kesenler, şimdilerde nasıl keskin birer “Montrö savunucusu” kesilmişken, amirallerin hem de 12 yılla yargılanması komedi değilse nedir acaba!..

Orantısız güç ve yandaşlar!

Gelelim aynı güne rastlayan Boğaziçi davasına…

Bu davada da Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Naci İnci’yi protesto eden 14 öğrenci yargılanıyor. Ancak yargılanan öğrencisi, hocası, çalışanıyla tüm üniversite ile destek veren diğer üniversite öğrenci ve hocaları! Peki, dünkü duruşma nasıl dersiniz?

Çevik kuvvet polisi ile iç içe!

Şöyle anlatayım; duruşma hakimi ile avukatlar arasında “usul hatası” yaşanınca hakim bir avukatı dışarı çıkarmak istedi. Salondaki milletvekilleri ve avukatlar buna karşı çıkınca ne oldu dersiniz?

Hakim salonu terk etti, salona epey miktar çevik kuvvet polisi girdi!

Yazılı bir karar olmamasına karşın salon boşaltıldı. Hakim salona döndü, manzarayı yeterli bulmamış olsa gerek avukatların da çıkmasını istedi. Onlar da çıkınca öğrencilerle baş başa kalmış oldu! Öğrenciler avukat istedi, bunun üzerine duruşma hakimi de İstanbul Barosu’ndan yeni avukat istedi ancak Baro bunu reddetti. Daha da ilginci, hakimin öğrenciler hakkında aldığı kararı, kendisi değil mübaşir okudu, iyi mi!

-Bu yazı yazıldığı esnada duruşma sona ermemişti…

“Bir gün bu fotoğraftan çok utanacaksın!”

Şimdi de Adana’ya gidelim…

Furkan Vakfı taraftarları, 8 arkadaşlarının gözaltına alınmasını protesto amacıyla bir yürüyüş düzenledi… Ancak polisin tepkisi ağır oldu; plastik mermi ve yoğun biçimde biber gazı kullanıldı. Bu müdahale esnasında bir görüntü çok dikkat çekiciydi:

Copunu havaya kaldırmış, türbanlı bir kıza indirmek üzere olan bir kadın polis!

Şu işe bakın ki, o da türbanlıydı! Öncelikle, insanların üzerine böylesine şiddetle gidilmesinin hiçbir izahı yok! Ancak, mazur görün, işin içinde İslamcı kanattan bir vakıf olunca çok şaşırdığımı itiraf etmeliyim!

Yandaş medyadaki kalem sahipleri de bu görüntülere öfke yağdırdı!

Mesela Star gazetesinden Sibel Eraslan, “Başörtülü bir kadının elindeki copla, kemiklerini kırarcasına bir başka kadını dövmesi beni tam anlamıyla şoke etti” diyordu. Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan da görüntülere çok içerlemiş olmalı ki şöyle yazmıştı:

’Gereksiz’den ‘rezalet’e kadar bir sürü kelime geçti aklımdan. Ama en çok şu: Ayıptır ayıp!

15 Temmuz darbe girişiminde hayatını kaybeden Erol Olçok’un eşi Nihal Olçok ise o türbanlı polise şöyle seslendi:

Vurma kızım vurma !!! O cop çok acıtıyor. Sen bilmezsin. Bizlere sor!!! Sen o coplu üniformayı giyebil, başörtünle polis olabil diye çok cop yedik biz ablaların olarak. Bu fotoğraftan bir gün çok utanacaksın!

Tamamen katılıyorum tüm eleştirilere; Keşke böylesine ayıp, utanılacak tüm orantısız müdahalelere aynı duyarlılıkla karşı çıkılabilse…

Ancak o zaman hem inandırıcı hem de epey etkili olabilir!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp