Top
Ümit Zileli

Ümit Zileli

ümit zileli@korkusuz.com.tr

16/03/2024

Feyza “Fırt” dedi!

Önce tarihe kazınması gereken şiiri paylaşayım:

- O kadar isterim ki seni istediğim an bulabilmeyi/ Olduğun yerden seni “fırt” diye alıp çıkabilmeyi/ Önce çantama sonra ceplerime orası olmazsa kütüphaneye ve ayakkabılığa bakmamayı/ Allahım hiçbirinde yok ‘nerede bu acaba nereye koydum nereye’ nidalarıyla/ Kapının önünde dizlerimin üstüne çöküp/ dün eve gelmemden itibaren yaşadığım tüm adımları tek tek düşünmemeyi/

O kadar isterim işte sevgili anahtarım.

Okumaya başladığınızda, eşine, sevdiceğine yazdığı bir şiir olduğunu düşünürken, dizeler gittikçe tuhaflaşıyor, çıkarken “fırt” diye alınan şeyin ne olabileceğini, dizlerinin üzerine çökerek aranan şeyin nasıl bir “sevgili” olduğunu düşünüyorsunuz haliyle... Son dizede ise gizem çözülüyor:

- BMW marka lüks otomobilinin anahtarıymış!

Meğer bu “edebi”, eşine asla rastlanamayacak şiir, anahtarına olan aşkıymış. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kızı Feyza Erbaş, sürekli nereye koyduğunu unuttuğu araba anahtarına olan sevgisini anlatmış, şahane bir edebi yetenekle... Ben en çok “Fırt” sözcüğünü beğendim vallahi; şiire ayrı bir tat, ayrı bir seviye kazandırmış...

Sözcü Muhabiri Deniz Ayhan, sonrasını da şöyle anlatıyor haberinde:

- Yazdığı yetmemiş, şiirini BMW’nin anahtarının fotoğrafıyla birlikte sosyal medyada paylaşmış!

Ben de merak ettim haliyle tabii; yurttaşlara sürekli olarak “şatafattan kaçının” öğüdünü veren, tasarruf ve sabır tavsiyesinde bulunan Ali Erbaş, kızının bu şiirini beğendi mi? Sosyal medyada BMW anahtarını gördüğünde ne düşündü acaba?

- Merak işte; ipe de gelmez, sapa da!

Başkanın makam aracı kızının tatil düşkünlüğü!

Gerçi, Diyanet İşleri Başkanı’nın da şöyle gıcırından makam arabası sevdası da sosyal medyada tavan yapmıştı...

Erbaş’ın, bir süre önce yaptığı açıklama gerçekten göz yaşartıcıydı. Anlattığına göre, eleştirilerden çekindiği için makam arabasını değiştiremiyordu! Bakın nasıl anlatmıştı bu korkunç durumu:

- Ben, 11 yaşındaki makam aracına biniyorum. Geçenlerde bozuldu yolda kaldık, koruma arabasına geçtim. Korkumuzdan yeni araba alamıyoruz!

Ehh, baba böyle sızlanınca kızı Feyza’da yine sosyal medyada 3 çocuğunun fotoğrafını yayınlayıp altına da şöyle yazmıştı:

- 8 yaşındaki kızım 13 ülke, 5 yaşındaki oğlum 2 ülke gezdi... 3 yaşındaki oğlum ise Euro’nun yükselmesi nedeniyle hiç dışarı çıkmadı!

Kahrolmuştu zavallı kadıncağız haliyle... Olur muydu, koskoca, 3 yaşına gelmiş çocuğun bir kerecik bile yurtdışına çıkamaması, reva mıydı yani! Ne yapsak, nasıl yardımcı olsak diye yırttım kendimi valla... Veee, buldum sonunda; Diyanet İşleri Başkanı’nın sözleri ne güne duruyordu?  En güzel çözümü Feyza Hanım’a armağan etmeye karar verdim:

- Feyza Hanım, sabır diliyor, tasarruf tavsiye ediyorum... Ayrıca şatafattan da kaçının lütfen, sonra Allah’ın gücüne gider...

Çiçek Arif

Eski Türkiye’nin en güzel insanlarından biriydi...

Adana’dan İstanbul’la kendini atmış; o sanatçı, yazar, aydın kentinin rüzgarını da yanında getirmişti...

Yıllar, yılları kovalamış, o zalim, alaycı İstanbul’u yenmiş, adını en yüksekteki parıltılı neonlardan birine yazdırmıştı... Altında da şöyle yazıyordu:

- Yüreklere dokunan filmlerin yapımcısı, gazeteci, yazar Çiçek Arif!

Aslına bakarsanız ilk lakabı “Komünist Arif”! Para da kazandı, ünlü de oldu ama hep insan olarak kaldı. Yılmaz Güney’in has dostuydu mesela. Güney, yarı açık cezaevinden kaçtıktan sonra, Cannes Film Festivali’ne katılmak için o muhteşem “Yol” filmine ihtiyaç duyduğunda sahneye çıkmış ve o filmi inanılmaz bir şekilde o festivale yetiştirenlerden biri olmuştu. O film “Missing” filmi ile birlikte Altın Palmiye ödülünü almıştı!

Çok dostluk biriktirmişti ama en önde gelenler dediğimiz zaman Yılmaz Güney’in yanına Demirtaş Ceyhun’u, Tarık Akan’ı, Rutkay Aziz’i eklemek gerekir diye düşünüyorum. Tabii ki daha fazlası da vardı İsmet Ay, Savaş Dinçel, Turgut Boralı... Dikkat ederseniz bu dev insanların hepsi yıldızlara karıştı...

Bizim gençliğimizin de en sıcak mekanında onun kurduğu Çiçek Bar... Yaşamımızın en güzel zamanlarından çoğunu orada yaşadık... Onun lakabı da değişti tabi; Çiçek Arif... Şimdi o da sevdiklerinin yanında, yıldızlara karıştı...

- Bizler de her seferinde olduğu gibi bir dev adamı kaybetmenin hüznüyle baş başa kaldık!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp